“Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”
atasözümüzü bilmeyen insan yoktur. Herkesin bildiği bu atasözümüzün
açıklamasına gelince bildiğiniz gibi her insanın gücü, kapasitesi sınırlıdır. Her
insan, her işi tek başına halledemez ve yapamaz. Bireysel olarak tek başına
halletmeye kalktığında ise mutlaka yapamayacağı, başaramayacağı işler
olacaktır. Bu durumda, tek başına bireysel olarak yapamayacağı işleri
başarabilmek için başka insanlarla işbirliği ve dayanışma yapması gerekir. Bunu
yaparak güçlerini birleştirerek zor işlerin altından böylelikle kalkarlar.
“Birlikten kuvvet doğar.”
atasözümüzü de eminim bilmeyen insan yoktur. Bu atasözümüzün açıklamasına da gelince
her insanın gücünün, kapasitesinin sınırlı olduğunu belirtmiştik. Yapılması
gereken zorlu bir iş için insanlar güçlerini birleştirerek birlik olurlarsa iş
daha kolay ve daha kısa zamanda tamamlanır. İnsanlar arasında birlik, beraberlik
ve huzur ortamı olur.
Bu iki
atasözümüze neden değindim, neden açıklama yaparak giriş yaptım merak edeniniz
vardır? 2002 yılında yapılan Türkiye Engelliler Araştırmasına göre ülke nüfusunun
yüzde 12.29’u engellilerden oluşuyor. Bunu açıklayan devletin resmi
kurumlarından Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ile Engelli ve Yaşlı Hizmetleri
Genel Müdürlüğü’dür.
Bu yüzdeyi
rakamlarla açıklayacak olursak 2015 yılsonu itibariyle ülke nüfusumuz 78
milyon 741 bin 53 kişi
olarak açıklandığına göre bunun %
12.29’unu ele alırsak 9
milyon 677 bin 33 tane insanın kolundan, bacağından, gözünden,
dilinden, kulağından, böbreğinden, kalbinden vb hastalıklar nedeniyle engelli
olduğunu söyleyebiliriz.
Bu
kadar engellinin yaşadığı ülkemizde birde buna aile bireylerini dâhil edecek
olursak ülke nüfusunun yarısını teşkil ettiğini göreceksiniz.
Peki,
bu kadar büyük bir camia, büyük bir güç bir araya geldiği takdirde neler
yapabilir, neler başarabilir hiç düşündünüz mü? Bunun düşüncesi bile insanı
heyecanlandırmaya yetiyor aslında. Ne yazık ki bu kadar büyük bir camia ve
büyük bir güç olmamıza rağmen elimizdeki gücün farkında değiliz.
Bu kadar
engelli insanın aileleriyle birlikte gerek genel, gerekse de yerel anlamda yaşadıkları
ve karşılaştıkları sağlık, eğitim, istihdam, sosyal güvenlik, rehabilitasyon,
medikal malzeme, mimari ve fiziki, ulaşım ve daha onlarca, yüzlerce sorunları olduğunu
biliyoruz.
Engellilerin
yaşamış olduğu bu sorunlara çözüm üretmek ve haklarını savunmak amacıyla yurdun
dört bir köşesinde kurulmuş olan değişik engel guruplarına yönelik yüzlerce dernek,
vakıf, federasyon ve konfederasyonlar faaliyet yapmaktalar. Başta 4 yaşından
itibaren engelli biri olduğumdan ve 21 yıllık dernek başkanlığı yapmam
nedeniyle yapılan bu faaliyetlerin lokal anlamda geçici çözümler ürettiğini,
kalıcı çözümlerin ise hep halı altlarına süpürüldüğünü açıkça ifade edebilirim.
Birlik
olma, beraberlik sağlama konuları olduğunda derneklerin ve engelli kişilerin geneli
de hak vererek varım derler. Ancak hak vererek varım dedikleri genelde sözde
kalır ve bir türlü hayata geçirilemeyerek uygulamaya dökülemez.
Bunun
dışında birde hiç emek vermeyen, hiç katkı sunmayan ve fikir dahi üretmeyen
dernekler veya kişiler ise mücadele eden ve çözüm üretmeye çalışanları eleştiri
yağmuruna tutarlar. Son yıllarda internetin yaygınlaşmasıyla bir de ne hikmetse
bilgisayar başında oturduğumuz yerden sosyal paylaşım sitelerinde yazıp,
çizerek ahkâm kesmeye merak saldık. Sanal ortamda konuşanları, tartışanları,
esip gürleyenleri görmelisiniz. Tüm sorunlar çözüme kavuştu ve her şey güllük
gülistanlık oldu sanarak şaşar kalırsınız. Yaşadığımız sorunların çözüme
kavuşması noktasında gücümüzü birleştirerek birlik olmaktansa oturduğumuz
yerden mangalda kül bırakmamayı daha çok seviyoruz... Böyle olduğunu biliyordum
ancak bir kez daha son yaşadığımız 2022 yasasında yaşadığımız sonunun çözüme
kavuşmasıyla ilgili yürütülen çalışmalarda gördüm.
Bir yıl
önce bazı şehirlerde 2022 yasası hakkında “Uyumuyoruz
Uyarıyoruz” sloganıyla oturma eylemi yapılırken katılanlara bakınca çok
zayıf olduğumuz ve yetersiz katıldığımız belli oluyordu. Bir gün öncesinde dernekler
ile engellilerin büyük çoğunluğu atıp tutarken nedense eylem günü herkes yer
yarıldı yerin dibine saklandı... Biz dahi Malatya'da tekerlekli sandalyeli 3
kişi (ben, Yücel Doğanşahin ve İbrahim Korkmaz) 24 saat hiç uyumadan oturduk...
Ki oturduğumuzda artık ne derneğimiz ne de dernek başkanlığı statüm vardı. Ne
diyelim bu gidişle yakında mangalda bulamayacağız, külde bulamayacağız o gün
geldiğinde ise iş işten geçmiş olacaktır...
Sözün
özü olarak, bizler elimizde bulunan gücün büyüklüğünün farkında değiliz... Bu
gidişle de olamayacağımız ortada. Çünkü çoğu dernek veya dernekler ile kişi veya
kişiler ya siyasi, ya da ekonomik olarak şahsi menfaatlerini ön planda tuttuğu
sürece birlik ve beraberlik sağlanamadığı sürece bir arpa boyu yol alamayız...
Ne konfederasyonlar, ne federasyonlar, ne de dernekler ben duygusundan sıyrılıp
biz demedikçe bu sorunlar dün olduğu gibi bugün, bugün olduğu gibi yarında olmaya
ve yaşanmaya devam edecektir.
Yazımın
başında değindiğim atasözleri gibi “Bir
elin nesi var, iki elin sesi var.” ve “Birlikten
kuvvet doğar.” sözlerini yerine getirmeyerek ne konfederasyonlar, ne
federasyonlar, ne de dernekler çatısı altında engelliler olarak birlik ve
beraberliğimizi sağlamadıkça her dernek, her federasyon ve konfederasyon kendi
başına çözüm aramaya kalkarsa sağlıklı sonuç alınamayacaktır. Biran önce bu
dağınıklığa, vurdumduymazlığa, ben duygusuna, adam sende’ciliğe dur diyerek
elimizdeki gücün farkına varıp, birlik beraberliğimizi sağlayarak o gücü
kontrol etmeye başlamalıyız…
Unutmayın ki, “Kontrolsüz güç, güç değildir.”