Yaş Günü…
Nermin
hanım, Ayşenur’un on ikinci yaş gününe, arkadaşlarını anne ve babalarıyla
birlikte davet edince herkes ailecek gelmişti. Hemen hemen herkesin ilk defa
geldiği ev çok kalabalıktı, bir yandan da çağrılılar hala gelmekteydi. Her
gelenin elinde iri bir hediye paketi vardı. Gelenler ikram edilen içecekleri
ellerinde tutarak bir kenara çekiliyorlardı; kadınlar ve çocuklar bir tarafta,
erkekler diğer tarafta grup oluşturmuşlardı.
Nermin
hanım, kadınların arasında dolaşarak hepsiyle tek tek ilgileniyordu,
kalabalıktan iyice bunalmıştı. Bir ara, onun yakınlarında olduğunu fark etmeyen
iki kadından birinin ötekine, “Şu eşyalara bak, ne kadar banal!” diyerek
dedikodu yaptığını duydu. Kadınların yanında koca bir hediye paketini ısrarla kucağında tutarak
dikilmekte olan genç kızın yanına gitti, “paketi bir kenara bırakıp kendine
içecek bir şeyler alsana kızım!” diye laf attı.
Dedikodu
yapan kadın, “ben de söyledim aynı şeyi efendim, ne var ki dinletemedim,”
diyerek kıza sempatiyle baktı.
Nermin
hanım kadına gülümsedi, “ev iyice kalabalıklaştı, paketin diğerleriyle
karışacağından kaygılanıyordur,” dedi.
Kadın da
gülümsedi. “Ya… Epeyi kalabalıklaştı,” diye karşılık verdi.
Nermin
hanım, “bizimkine söyledim ev dar gelir diye, ama dinletemedim,” dedi kadına.
Kadını tanımıyordu, o davet etmemişti. “Eş dost sağolsun, çağırdıklarımız da
gelmiş, çağırmadıklarımız da…” diyerek laf soktu. “Bizimki, bu yılı böyle
atlatalım da, olmazsa bir dahaki yılı üniversitenin sosyal tesislerinde
kutlarız, dedi. Biliyorsunuzdur belki, bizimki üniverditede profesör…”
Kadın,
“biliyorum elbette efendim, ben kendilerinin sekreteriyim,” dedi. “Bizim bu
geceye iştirak etmemizi de kendileri arzu ettiler.”
Nermin
hanım, eşi Can beyin üniversitedeki odasına son gittiğinde sekreterinin
cilveli, işveli bir genç kız olduğunu görerek kıskançlıktan sinir olduğunu
anımsadı. Kadına, “son gördüğümde, genç bir hanım sekreteri vardı, onu
değiştirmiş, yerine sizi almış demek ki,” dedi. “Bizimki yaşına başına bakmaz,
yanında çalışan genç memurelere komplimanlar düzmeyi pek sever. Erkek milleti
değil mi, al birini vur ötekine... O son sekreteriyle de kikirdeşip durduğunu
fark edince bizimkini çektim bir kenara, bu hoppa kızı sekreterliğinden
alacaksın ve yerine yaşlı, çirkin bir sekreter ikame edeceksin, diyerek bir
güzel azarladım. Ben ne desem yapar bizimki sağolsun, sözümü dinleyip seni
almış yanına, bak!...”
Dedikodu
yapan kadının bozularak yüzü düştü. “Beni mi?” dedi. Yanındaki kızını, “Şu
paketi kucağında tutup durma dedim sana! Bırak onu yere bakayım! Git, kendine
içecek bir şeyler alıp arkadaşlarınla takıl!” diye azarladı. Kız annesinden
korkup paketi bıraktı yere; uzaklaştı. Nermin hanım az önce işittiği
dedikodunun hıncını çıkartmış olmanın mutluluğuyla diğer misafirlere yöneldi.
Erkekler
ayrılıp diğer bir köşede, yemek masası önünde toplanmışlardı. Masada yiyecek,
yemiş, içki doluydu. Hepsi Can bey’in kendinden geçmiş halde, sesini abartarak
okuduğu şiirlerini dinler gibi yaparken büyük bir iştahla masadakileri
tüketiyorlardı. Şiirler ardarda okundukça dinlermiş gibi yapanların sayıları
hızla azaldı, en sonunda Can bey şiirlerini kendi kendine okuduğunu fark ederek
sustu, bu defa da diğerlerinin başlatmış oldukları sohbetin baş nüktedanı
olmaya soyundu. Baktı, adamlar kıskançlık konusunda atıp tutuyorlar, aldı sazı
eline, “Bendeniz kıskançlıktan hiç hazzetmem,” diyerek başladı konuşmaya.
“Gelgelelim, şu karı milleti çok kıskanç oluyor yahu... Alalım şu benim karıyı.
Onun bana kıskançlıkla ettiklerini bir anlatmaya başlasam vallahi sabaha kadar
bitmez. Olmaz ki canım! Onun bana yaptığı zulmü Hürrem Sultan Kanuni’ye
yapmamıştır. Onun Mustafa’nın anası Mahidevran Sultanı haremden yollaması gibi
benimkinin şerrinden kimbilir kaç sekreterimi bölümden uzaklaştırmışımdır… Sen
ne karışıyorsun benim işlerime yahu, bölüm başkanı sen misin, ben miyim?
Bendeniz bunu benim karıya anlatamadım gitti. Benim karı anlamıyor...” derken
bir oğlan çocuğu gelip onu dinlemeye çalışan bir adamın çeketinden çekiştirmeye
başladı; zayıf, şaşı, gözlüklü bir çocuktu. Herkes, bir şey söylemeden babasının
çeketini çekiştirmeyi sürdüren çocuğun meramını anlamak için merakla bakmaya
başladı. Can Bey, mecburen sustu; o da dinleyicilerinin dikkatini dağıtarak
konuşmasının içine eden çocuğa bakmaya başladı. Çocuk bir şey söylemeden
çeketin eteğini çekiştirmeyi sürdürüyor, çeketinin eteği çekiştirilen adam ise
çocuğa bir türlü ne istediğini sormuyordu. Sinirleri bozulan Can bey, “Zülfikar
beyciğim, çocuk sizden bir şey istiyor galiba,” diyerek müdahale etti.
Zülfikar
bey, ona, “Yok hocam, kimseden bir şey istemez o, her istediğini kendi başına
halleder evvel Allah!” diye karşılık verdi.
Can bey meraklandı. “Ceketinizden çekiştirerek
hangi işini hallediyor acaba?” diye sordu.
“Bilemem,”
dedi adam, “onun işlerine akıl ermez.”
Can bey
oradan uzaklaşarak kızı Ayşenur’un yanına gitti. Kızına, “Zülfikar beyin
yanındaki şu oğlan, adı neydi onun?” diye sordu.
“Zeki,
babacığım.”
“Bu
Zeki, zeki bişi değil galiba…”
Ayşenur
güldü. “O, sınıfımızın dahi çocuğudur, babacığım,” dedi.
Çocuklar,
büyüklerin soğuk havalarından sıkıldıkça bir arada toplanıp kendi havalarında
şımarmaya başlamışlardı.
Nermin
hanım, mutfaktan kucağında taşıdığı koca bir pastayı getirip masanın üstüne
yerleştirdi. Yardım eden iki kadın daha pasta tabaklarını ve çatalları getirip
hazırlıkları tamamladılar. Pastanın
üstüne mumlar yerleştirildi. Nermin hanım, “Haydi çocuklar, pasta yemeye!” diye
seslendiğinde tüm çocuklar getirdikleri hediye paketlerini bulup masanın
etrafında toplandı. Ayşenur alkışlar eşliğinde pasta üstündeki on iki mumu
birden üfleyerek söndürdü. Dilim dilim tabaklara konulan pasta misafirlere
dağıtıldı. Sıra hediyelerin sunulmasına geldi.
Nezaket
gereği gelen hediye paketleri hemen açılır ya, Ayşenur da getirilen hediye
paketlerini açarak ve hediyeyi getirenlere minnetle teşekkür ederek epeyi zaman
harcadı.
"A...a...
Panda... Çok teşekkür ederim Sunaycığım..."
"Önemli
değil Ayşenurcuğum..."
"Aliyeciğim,
pandaları çok sevdiğimi sende mi biliyordun?"
"Bunu
bilmeyen mi var hayatım?"
Yahu
mübarekler, biriniz de değişik bir hediye getirin! Yok, hayır, partiye davetli
olan otuz küsür arkadaşının hepsi de irili ufaklı birer panda ile gelmişti. Tam
otuz tane panda salonun ortasında yan yana konuldu. Zavallı Ayşenur bundan
sonraki günlerini evi tıklım tıkış doldurmuş olan pandalar arasında geçirecek
olmanın mutsuzluğu ile zor bir parti yaşamaktaydı. Nihayet babası Can Bey
geldiğinde morali az da olsa düzeldi.
Can Bey,
"mutlulukla büyü canım kızım," diyerek onun yaş gününü tebrik
ettikten sonra cebinden aldığı hediyeyi çıkarttı. " Dı nı nı nın... Sana
beğeneceğini umarak bir hediye aldım hayatım"
Ayşenur,
"Nedir bu?" diyerek babasının verdiği hediyenin ambalajını açtı.
"A... a... 6S Plus 128 GB Akıllı telefon. Ne hoş! Çok teşekkür ederim
canım babam..." derken herkes güm güm vurulan bir kapı sesiyle irkildi.
Herkes sesin geldiği yere hareketlendi.
Kadının biri banyoda kilitli kalmış olmalıydı;
hem kapıyı yumrukluyor, hem de sesleniyordu. “Biri üstümden kapıyı kilitledi.
Açın şunu!”
Dahi
oğlanın babası Zülfikar bey kahkahalarla gülmeye başladı. “Benim oğlan
yapmıştır vallaha… Çok zekidir maşallah... Durduğu yerde duramaz kerata...
Yaramazlığı zekasından... Kadıncazı banyoya o kilitlemiştir...”
“Çocuklarla
da bir yere gelinmez ki…” diye söylenenler oldu.
Bir adam
karısına, “gitsek, iyi olacak,” dedi.
Karısı,
“ayıp olur, biraz daha sık dişini! Az sonra biter zaten,” diye karşılık verdi.
(
Yaş Günü… başlıklı yazı
AliKemal tarafından
6.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.