İffetli sevdaların
zakkum telaşları var,
Esrikli aşkların
kısacık ömrü.
Teğet geçerken evrene,
Soyut acıların aklı
yitik demleri,
Hicaba yüklediği
sırları var meleklerin.
Dünden kaçarken
yakalanmak hasrete,
Rükû eden İlahi Aşkın
pervazında
Notası kayıp bir ezgi:
Perde perde yükselen
umudun nefesi.
Satılmış bir ruhsa
sıradanlık,
Yanık bir sevdaysa
meftun günceye yığılı,
Nefes nefese
tokalaştığım kaderin vicdanda
Açtığı o ısırık.
Gömülü nöbetler ki
çıkmaz yarına,
Soluk resimler ki
biçtiğim endamda kınalı
Yüreğin anlık esefi
Yine de yudumlamak
mihrabı.
Konuşlu ziyaretlerin
bir sonraki güzergâhı:
Yorgun, bitkin
cemallerden süzülen ışık,
Tefsirini hatmettiğim o
kıyamda,
Gönül erbabım serkeş
bir aşka düşmüşken yolum
Ve düşmüşken gözlerden
Hem de aslına sirayet
eyleyen aksime
Söylenirken aksak bir
lehçe ile…
Buhranlar, satılmış
vicdanlar;
Yüreğin eksenine
yığdığım meşakkatli gölgeler kadar
Pervasız olsam keşke.
Sırra kadem basan ey
vefa:
Sür-git rotamın ağır
aksak o tok sesi:
Hadi, git dercesine
Cereyan eden bir bukle
huzurdan nasiplensem de
Kurda kuşa yem olmadan
mabedim
Mahrem kıyılarda
boğulsam keşke.
Boyunduruğuna girdiğim
hangi hükümse,
Yeknesak rükûların
vücut bulduğu
Salkım saçak benliğim:
Bu, son olmalı demeden
de öte,
Sırtını sıvazladığım
palazlanmamış düşlerim.
Düşe kalka mı
büyümeliydin oysa sen çocuk,
Demenin vebali bil ki
sadece boynuma,
İstiflediklerimden ne
düşerse payına:
İşte zaruri bir reçete;
Hem kim bilebilir ki
ölümün sevici nüktesinde
Son bir dilek
tutmadığımı?
Irak olduğum ne çok
gönül,
Ne çok fısıltı
ruhbanların gıyabında
Dökülürken name name,
En bet tonda yağsa da
yağmur:
Olmaz mı bir hikmeti
hüsranın?
Kerelerce ölmeyi ben
dilemedim oysa.
Köhne bir hayat,
Köhne bir mezardan çok
öte
Beyaz gölgelerin
mahareti.
Marazi bir aşktan kala kala
Nidalarla yıkanmışsam
musallat taşında.
Korunağım, sevdam,
hükümranım:
Gözümde son damla yaş
kalana kadar
Rahmetinle yıka beni.