Zıtlıklarından muzdaripim yorgun ruhumun ve çıtası yükseldikçe mutlak mutluluğun duyumsadığımdan ziyade duyumsatma gayreti içerisinde olduğum o boşluk iken içini renk renk kalemlerle boyadığım ki mecazi bir görsellik değil renk cümbüşü iken ruhumu coşturan.

 

Basit meraklarım var ve zor seçimlerim.

 

Zorluk katsayımı indirgeyemezken en küçük asal sayıya sayısız nöbete ev sahipliği yapıyor alt bilincim: Ölür müsün öldürür müsün, demek bile kar değil yine hâkimiyetini karşı tarafa kaptırmış olduğum izafi yorgunluk.

 

Zaaf yüklü olsaydım keşke sanırım gecenin bir vakti engereklerle olan mücadelemde görmüş olmalıyım bu sahneyi: Ya sev ya da çekil geri. Bu da nereden çıktı ki, demek belki de soyut bir gösterge gelin de anlatın muhalif iç sesime.

 

Dokunaklı şarkılar artık ağlatmıyor ve indinde kıvılcım yüklü o notanın en gamlı serzenişine maruz kalıyorum söyleyemediklerimden ziyade söylemek ile söylememek arasında nice git- gel yaşarken. Akla zarar anlayacağınız yine de başlamalı bir yerden ki artık kaçıncı seyri ise muhtelif duygularımın.

 

Mükellef keyiflerin zaruri donanımı: Kâh pergelin ucunda meşk eden bir sevinç yansıması kâh ekseninde dünyanın saf tutan kanatsız kuşlar.

 

Ziyan edilesi bir ömür değil asla ve olmamalı da ki değil izin vermek teğet geçen her hortumu maruzat belleyip kınından çıkmalı sevgi.

 

Adsız şiirlerden çıkıp da yola yazmayı bile düşünmediğim geçmişin kilitli odalarında dokunaklı bir şarkı kadar da sulu gözlüyüm hele ki esaretine girdiğim hangi duygu sarmalı ise yine yürek kadar sancılı belki de olası bir badireden nasiplenmek ya da keyif çatan kalem iken başı dara düşen.

 

Olmaktan ziyade olasılık iken en yorucu. Bir ikilem bir o kadar mahrem ve asılsızlığın asılı kaldığı darağacı.

 

Sonlardan ibaret her hikâye, her gün ve her hayat.

 

Ölümün şifresini çözmek iken ikbali yüreğin en gecikmeli randevu olmasını umut ediyor insan.

 

Varla yok arası çoğu şey.

 

Sevgi ile nefretin çatışması tüm hengâme.

 

Yapraklar sarardıkça hayat denen sarmal en haşmetli egoyu baş tacı yapıyor. Adı olmayan bir şarkıdan çıkıp da yola sonunu getiremediğimiz bir aşka yelken açıyoruz.

 

Acılar iken yoğuran, an iken dünden soğutan ve yarın iken hangi kademeli var oluş sancısı ise artık yüreğe pelesenk olan.

 

Muaf tutulduğumuz.

 

Muktedir addedilen kim ise.

 

Ve verip vereceğimiz en çetin savaş.

 

Kimyasını çözmektense ihtiva ettiği tüm sakıncaları görmezden gelip alıyoruz ağzımızın payını. Kısa bir özeti olsa da evrenin milyonlarca yıllık yaşında her birimizin hayat hikâyesi iken en ufak parçacık yine o kütlede bir kum zerresine tekabül etmenin ötesinde hiçlik manifestosunu yapıştırmışken yakamıza yoksa en muktedir varlık mı addediyoruz da kendimizi kestiğimiz ahkâmlardan nemalanan bir egoyu ört bas ediyoruz?

 

Olmaması gerekenlerden mesul olmanın getirdiği yorgunluk belki de kutsal bir harabe iken içimin ıssızlığı.

 

Rahvan bir katsayıdan ibaretim belki de hatta en küçük asal sayı kadar böbürlenmeye meyletmiş iken çoğu insan.

 

Sıfırlardan da muzdaripim sonsuzluktan da ne de olsa ölüyorum ve sıfırlanıyor hayat sarmalım derken sonsuza meyledip çıkamıyorum işin içinden.

 

Labirent ötesi bir karmaşa.

 

Hicap duyulası bir kargaşa.

 

Akıl bekçileri tutukladıkça düşlerimi yeni düşler üretiyorum tüneyen akıl katsayım iken akıl hocam. Akıllı addedilen o nüansa yenik düşüp sıfırdan başlıyorum bu kez. Eksilen bir çizgide, gömülü kaldığım bir kuyuda ve zihnin çeperine yığdığım dip notlarım.

 

Karışık fazlasıyla: Allah’tan rotamı sabit tutma garantisi vermiş de evren her işkillendiğimde isitifliyorum dün’ün muhasebesini.

 

Randımanı düşük son zamanlarda: Neyin mi? Bir bilsem.

 

Asılsız bir tümcede yoksun kılındığım mahrem bir duygudan arakladığım bilgiç o hegemonyada da ısrar ederken söz maliki şu derviş kalem sanırım asılsızlığını müşkülpesent varlığımın her soyutlandığında mesul olduğu zincirleme kazada başroldeyim. Hani olur da kırılır ucu hani olur da gömerim tüm yetilerimi hani olur da olmazın oluru bir gölgeye rehin veririm mücbir sebeplerden…

 

 

( Geçmişin Kilitli Odaları... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu