Nazdan çok öte
darmaduman ukdelere sığmayan,
Dermanından feragat
ettiğimi bir güncenin tefsirinde
Belki de bir bukle
huzura yelken açtığım
Devrik bir tümcede
beyanatı sersem sepelek bir ömrü de
Yâd edip ölümsüzlüğümü
ilan ettiğim sonsuz dizede:
Hem de en muteberi
yalıtılmış kaya tuzuna rağbet eden
Tuz ruhu yalnızlığın
fevri çaprazında
İdame ettiğim gün ve
gece.
Soytarı imlerden
tekerrür eden sükûtun özleminde
Şu bağnaz gölgelere
rağbet etmediğim,
Tefrikası kayıp bir
istikamette son sürat taşa tuttuğum
Benliğime bilmukabil
derken bir dostun selamı
Hele ki boğuk bir ses
perdesine itibar etmezden önce
En sakil beyanatım…
Kırptığım son yıldızda
Aradığımdan çok öte
pervasızlığın kıyamet habercisi tokadı
Yine de ucube bir
resmin solduğu gönül bahçemde
Hangi badire ise
yüreğin isyanı
Belki de toz
konduramadığım ikbalimin aşk yüklü sanrısı.
Sus ki susmaların
göçebe fiiliyatına giydirdiğim
Siyah cübbenin
nazarında saf kan bir aşka meylettiğim her
Satır arası ettiğim
rükûda
Gönlün kıdemli yoldaşı
Beynamaz bir gölgeyi de
bertaraf edip
Sığındım sığınalı
boşluğuna gök kubbenin.
Son bir rota,
Son bir dalya, demek
olmasa da maharet
Tümden gelen coşkuyu
yüklenip bir köşede
Ve çömeldiğim son
durağın kırık pervazına konan
Bir güvercine nazire
eden doğadan bir husumet nasıl
Gelmez ki benliğe
Varsın sürgün et
lehçemden doğan
Hangi gölgeyse yüreğin
yongası.