Gerçek Bir Dehşet: Şeyhin Huzurundaki Bir An Allah’ın Huzurundaki Bin S
Evet…Bu gün sizlere -
çok daha fazlasını
bildiğim halde - iki
adet dehşet sahnesini
anlatacağım.
Önce birincisinden başlayayım.
Adıyaman Menzil tarikatını
duymayanınız yoktur sanırım. Bu
tarikatın şeyhleri oldum
olası oldukça zengin
insanlardır. Öyle olduğu
halde tarlalarında çalıştırmak
üzere ırgat tutmazlar.
Bizzat gözlerimle şahit
olmuşumdur. Tarikat mensuplarından biri (
Ki sofi denir
onlara) ya da
bir halife ( Şeyhin baş
adamları) seslenir: ‘’
Sofiler arpa, buğday
biçilecek’’ Sofiler içmekte
oldukları çayı, yemekte
oldukları yemeği bırakır,
ellerine tırpanı alıp
koşarlar tarlalara.
Bir gün
yine tarlada ot
biçip bu otları
bir dama doldururken
sofilerden biri içinden
‘’ Şeyhim neden bu
otları bize biçtiriyor
ki. Keramet eylese de
otlar kendiliğinden biçilip
dama doldurulsa’’ Diye
düşünür. Bu arada Şeyh
birden bire tarlanın
ortasında belirir ve ‘’Sofiler
çok yoruldunuz gelin
çay için, az
dinlenin’’ der. Sofiler
işi bırakıp çay
içerler. Az sonra kalkıp tekrar
tarlaya gittiklerinde ne
görseler iyi ? Bütün otlar
biçilmiş ve samanlığa
doldurulmuş.
Eeeeeee?
Efendim ondan sonra şeyh genelde tüm
sofilere ama özelde
içinden bu habis düşünceleri
geçiren sofiye hitaben şunları der : ‘’ Gördüğünüz gibi
biz istersek otları
meleklere de biçtiririz.
Ama maksadımız bu
sevaba siz nail
olun. O bakımdan
size biçtiririz.’’
Evet…Orada otlar, arpa,
buğday hep -
sevabına nail olmak,
bu muhteşem sevabı
meleklere kaptırmamak için-
sofiler tarafından biçilir.
Bu tarikatta şeyh
sizin günlük zikir
limitinizi de belirler
ki bu limit
en az beş bindir.
Yani elinize bir
tesbih alacak, yüzünüze
bir örtü örtecek
ve o örtünün altında
dilinizi hiç kıpırdatmadan
günde beş bin
defa ‘’Allah’’ diyeceksiniz. Burada
bir yanlışlık yok
bence. Allah’ı zikretmenin
nesi yanlış olabilir
ki. Ancak olayın devamı
var.
Eğer zikri tamamlayamazsanız ne
olur?
İşte bu
husus çok kötü.
Zira şeyh sizi
görüyor. Öyle ki farzedelim siz
yatak odanızda eşinizle
birlikte zikir çekiyorsunuz. Lakin beş
bini tamamlayamadınız… Şeyh
sizin yatak odanızda…Tamamlamadığınızı görüyor. ( Vay röntgenci
vay, yatak odamda ne
işi var? Demeyin
maazallah helak olursunuz.) O
her şeyi kalp
gözüyle görür zaten. Şeyh
baktı ki zikir
çekmek yerine eşinizin
kolundan çekiyor ve ‘’
Di haydi
yahu. Gel de
biraz da ahh, ohhh
çekelim’’ dediniz. İşte
o an iki şey
yapmak zorunda kalıyor: 1-
Sizin yarım bıraktığınız
zikri kendisi tamamlıyor.
Tabii ki bu
şeyhi hayli yoruyor.
2- ‘’ Bir hatır,
iki hatır, üçüncüde
vur yatır. Bu herif
benim verdiğim zikirleri
çekeceğine gözümün önünde
avradıyla sevişiyor deyyus’’ Deyip
sizi tarikattan atıyor ki
maazallah.
Yani efendim Semi
ve Basar sıfatları
( Her şeyi
işitme, duyma ve görme ) sadece
Allah’a ait sıfatlar
değil(!) Şeyhde de
var bu sıfatlardan. Öyle karınızın
koynunda zevkü sefa yapıp
sonra ‘’ Ben
zikirlerimi tamamladım’’ Demeniz
mümkün değil.
Ayrıca bu tarikatta
şeyhlik ve tabii
ki evliyaullahlık (
Allahın veli kulu olmak )
Babadan oğla geçen
bir makam. Şeyhin
her erkek evladı
doğar doğmaz evliya.
‘’ Yunus Emre bir
dergahın mensubu olabilmek
için neden kırk
sene dergaha, hem
de düzgün odun
taşımış?’’ Diye bir soru
aklınıza bile gelmiyor, gelse
bile ‘’Enayiliğine doymasın’’
Deyip geçip gidiyorsunuz.
Dehşet sahnelerimizin birincisi
buydu. Ama bu kısım
o kadar da
dehşet değil. Asıl
dehşet şimdi okuyacaklarınız.
Bu sefer
İstanbul’dayız. Mekanımız İsmail
Ağa Cemaati nerede
toplanıyorsa orası ( İşin
doğrusu yerlerini bilmesem
de sanırım şu
meşhur İsmail Ağa
camii olmalı )
Önce cemaatin imamlarından biri
başlıyor konuşmaya. Ama
öyle basit bir
cami cemaatine hitap
etmiyor. Ortam oldukça
kalabalık.
Her neyse… İmam
ya da halife,
ya da hoca
artık her ne
zıkkımsa cevherlerini yumurtlamaya
başlıyor:
‘’ Bir evliyaullah’ın huzurunda bir an
durmak ihlas üzere yüz
elli sene ibadetten
efdaldir’’
Yani?
Yani diyor ki
özet olarak ‘’Bir
evliyanın huzurunda saygı
duruşunda bulunmak Allah’ın huzurunda tam
bir teslimiyetle yüz
elli sene namaz
kılmaktan daha hayırlıdır’’
Şimdi tabii ki itiraz
edenler olabilir ‘’ Yahu
adam öyle bir
şey dememiş. Mesela
namaz kelimesi geçmemiş konuşmasında.
Kıçından uydurma’’ diye .
Gelin bir daha
bakalım.
Ne demiş
daha da kısaltırsak?
‘’ Evliyanın huzurunda olmak
yüz elli sene
ibadetten daha hayırlıdır.’’
Peki namaz ibadet
değil midir? Elbette
ibadettir. Namazda kimin
huzurunda olur Müslüman?
Allah’ın…Bu durumda bahsettiğim
imam ‘’ Evliyanın huzurunda olmak yüz
elli sene , günde beş
defa Allah’ın huzurunda
olmaktan, yüz elli
sene oruç tutmaktan ( o
da ibadet çünkü), yüz
elli sene Hacca
gitmekten, yüz elli
sene zekat vermekten, kelime-i şehadet
getirmekten, kurban kesmekten,
zikir çekmekten, hayır
hasenatta bulunmaktan, Kur’anı okuyup
anlamaktan vs. daha
hayırlıdır demiş olmuyor
mu?
Ama durun. Daha
da dehşetli olacak
sahnemiz.
Aynı cemaatdan bir başka
imam geliyor kürsüye ve çıtayı çok
daha yükseltiyor. Hatta Mevlana’yı
referans olarak gösterip
diyor ki: ‘’ Mevlana, Mesnevi adlı
eserde Allah dostlarıyla
bir oturuş, bir an,
bin sene riyasız
ibadetten daha efdaldir
demiştir.’’ [ Oysa Mevlana tam
olarak şunu demiştir: "Ben yaşadıkça Kuran'ın bendesiyim( Kölesi) ,Ben Hz Muhammed’in ayağının tozuyum.Biri benden bundan başkasını
naklederse;Ondan da bizarım,o sözden de bizarım(şikayetciyim)]
Yani ikinci imama
göre öyle yüz
elli sene filan
değil. Tam bin
sene…
Orada bulunan hiç
bir Allah’ın kulu
‘’ Ohaaa ulan. Yüce
Allah Kutsal kitabı
Kur’anı indirdiği gece
için bile ‘’ Leyletülkadri hayrün min elfi şehr’’
Yani ‘’Kadir gecesi
bin aydan hayırlıdır’’
demiş de bin
sene dememişken sen nasıl
olur da bir
evliyanın suratını görmenin
bin seneden daha
hayırlı olduğunu söyleyebilirsin?’’ Diye
sormuyor. Öylece mal
mal dinliyor ve
bekliyorlar. Neyi mi bekliyorlar?
Azz
sonra.
İmam efendi bakıyor
ki hiç bir
Allah’ın kulu ‘’ Oğlum
bir karar verin.
Yüz elli sene
mi, bin sene
mi?’’ Diye sormuyor;
o gazla devam
ediyor: Hem de elindeki
bir kitabı göstererek:
‘’ İmam Rabbani demiştir
ki ‘’ Bu tarikat-ı
Aliyyenin ( Bu
büyük tarikatın )
büyüklerini meth-ü sena etmek
hususunda ( övmek hususunda)
ciltler dolusu kitap
yazsam yazdıklarım denizde bir
damla bile olamaz . Allah
bizlere bu büyükleri
anlamayı nasip eylesin.’’
Yani İmam Rabbani
güya kendi içinde
bulunduğu Nakşibendi Tarikatının
büyükleri için ‘’ Ben
onları övmek için
ciltler dolusu kitap
yazsam bu yazdıklarım
denizde bir damla
bile olamaz’’ Demiş.
Yine kimse sormuyor. ‘’
Hocam, İmam Rabbani
niçin Allah’ı ve
Hz. Muhammedi övmek
için ciltler dolusu
kitap yazsam’’ dememiş
de ‘’tarikat büyüklerini
övsem demiş ‘’ diye.
Cemaat sadece ve
sadece gözlerini bir
balkona dikmiş vaziyette
bekliyor.
Veeee… En dehşet sahne:
İmam , bekleşmekte olan
insanlara yeterince gazı
verdikten sonra nihayet
beklenen evliya bir
tekerlekli sandalye içinde
balkona çıkarılıyor. Bu
elbette Mahmut Hoca.
Yahu güldürmeyin beni.
Hababam sınıfının Kel
Mahmut’u değil. İsmailağa cemaatinin lideri
Mahmut Ustaosmanoğlu… Nam-ı diğer
Mahmut Efendi.
Her ne
kadar dilimizde ‘’
Ofludan evliya, koyma
avluya’’ diye bir
tabir olsa da
bu Oflu evliya balkonda göründüğünde
millet saygı duruşu
pozisyonu alarak mübareğin huzurunda
bir an durmak suretiyle bin
senelik ibadet sevabını
bir kaç dakika
içinde bolca depoluyor.
Hiç kimsenin aklına
‘’ Ulan biz değil
miyiz Atatürk’ün heykelleri
önündeki saygı duruşu
için putperestlik diyen’’ şeklinde
bir soru takılmıyor.
Öyle bir
soru takılmadığı gibi
şu soru da
akıllarına takılmıyor:
‘’Ulan biz her
gün en az
kırk kez, beş
vakit namazımızın her
rekatında Allah’a hitaben
İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în, yalnız
sana kulluk eder,
yalnız senden yardım dileriz demiyor muyuz?
O halde burada
ne işimiz var? ‘’
Ya da ‘’ Madem
bu vatandaşın yüzünü görmek, huzurunda
bulunmak bin senelik
ibadetten daha hayırlı
o halde her
gün sabahın o
erken saatlerinde sıcak
yatağımızdan, kıçına sarıldığımız
karılarımızın sıcaklığından vazgeçip buz
gibi soğuk suyla
abdest alarak niçin
namaz kılıyoruz ki’’ Diye
sormak da gelmiyor.
Ama en
dehşeti şu:
Hiç birinin aklına
‘’ Yahu biz Allah’a
ortak koşuyoruz. Hatta bırak
ortak koşmayı bu
adamı Allahtan üstün
tutuyoruz’’ Diye bir
soru gelmiyor. Öyle
ya Mahmut Hoca’nın
huzurunda bir an
bulunmak, Allah’ın huzurunda
bin sene bulunmaktan
daha efdal ise
Mahmut Hoca Allahtan
daha üstün olmuş
olmuyor mu?
Dehşet bununla da
sınırlı değil aslında.
15 temmuz 2016 tarihinden
bu yana devamlı
Fethullah Gülen’i ve
onun mel’anetlerini konuşuyoruz
değil mi? Bu
mel’anetleri konuşurken de
bu adamın dini
kullanarak insanları nasıl
kendine kul-köle yaptığını,
hatta bu ülkenin
bir Cumhuriyet savcısının
onu resmen Mehdi ilan ettiğini
konuşuyoruz öyle değil
mi? Peki bu
saydığım evliyaullahların (!)
Fethullah Gülen’den farkı
ne?
Fethullah Gülen yine insaflıymış da
kendini mehdi ilan
ettirmiş. Bu bahsettiklerimin biri
meleklere emir veriyor,
ötekinin suratına bakıyoruz
bin senelik ibadetten
daha hayırlı iş
yapmış oluyoruz. Yani
adamlar mehdiliği çoktan
aşmış direkt Allahlık
mertebesine ulaşmışlar(!) Ama
devletimiz ‘’ Hooop.
Durun ulan, siz
de kimsiniz. Ne
halt ediyorsunuz?’’ Diye
sormadığı gibi yeni
yeni Fetölerin ortaya çıkmasını
önlemek için kılını kıpırdatmıyor.
Adnan Hoca ve mür-itlerine
dokunulmuyor, Mahmut Efendi ve taraftarlarına ‘’Dur’’
diyen yok. Diğer tarikatlara
‘’ Hemşerim sen
ne ayaksın?’’ Diye
soran yok. Müslim Gündüz
ve Aczmendilerine ‘’ Ulan
sen bir binanın
kapısına nasıl olur
da Aczmendi Dergahı
diye tabela asarsın.
Bu ülkede hâla
yürürlükte olan bir
kanun var’’ diye
soran yok…
Sözlerimi beynini başka insanların cebinde taşıyan kardeşlerime hitap ederek
tamamlayayım.
Kardeşim !
Camide ya da
evinde günde en az
kırk defa ‘’ Allahım. Yalnız sana
kulluk eder, yalnız senden
yardım dileriz’’ Diyeceksin ve
yardımı Allah’tan dileyeceksin,
sonra da işi
daha garantiye almak
için (!) Şeyh
efendinin huzurunda bir
an bulunmanın o
her türlü yardımı
beklediğin Allah’ın huzurunda
bulunmaktan çok çok
daha makbul olduğuna
inanacaksın? Yok böyle
bir kurnazlık. Yok
böyle bir beleş
cennet. Yok böyle bir
Müslümanlık.
Safını
ve yerini belirlemelisin Safın
ya Allah’ın yanı
ya şeyhinin yanıdır. Şeyhin huzurunda durmakla bin
senelik namaz ibadetinden
daha hayırlı bir
şey yaptığını düşünüyorsan Şeyhinin yanında
ona kul olacaksın.
Yok eğer Allah’ın
huzurunda durarak ibadet etmek
ve böylece cennete
gitmek istiyorsan o
şeyhin huzurundan ayrılacaksın.
‘’Zekerim makatta, canım cennette’’
diye bir şey
yok. ‘’Şeyhin eteğine de
yapışayım, Allah’a da
sarılayım. Nasılsa ikisinden biri cennete
kesin sokacak beni.
Amasya’nın bardağı, biri
olmazsa biri’’ Şeklinde bir
din anlayışı yok.
Böyle bir kurnazlık
yok.
Camide ‘’Allah’ım yalnız
senden yardım isterim’’
deyip daha sonra şeyhe
koşarak ‘’ Aman bu
gün mübareğin huzurunda
şöyle bir kaç
dakika saygı duruşunda
bulunayım da hani
olur ya Allah
yardım etmezse bari
şeyhim bizim g.tü
kurtarsın’’ diye Allahtan şüpheye düşmek,
buna karşılık şeyhten medet
ummak yok.
Senin yatak odana
kadar girip zikir
mi çekiyorsun yoksa
eşinle cinsel ilişkide
mi bulunuyorsun diye
7/24 seni röntgenleyen( !) bir
şeyhe ihtiyacın yok.
Kısaca, bırak Müslümanlığı yer
yüzünde böyle bir din
yok. Sen hem
Allah’a ortak koşacaksın,
bir şeyhin huzurunda
bulunmayı Allah’ın huzurunda bulunmaktan
daha efdal göreceksin
hem de ‘’ Ben Müslümanım’’
Diyeceksin. Yok böyle
bir Müslümanlık.
Bu arada
en son sözüm de
sayın Cumhurbaşkanıma olsun.
Sayın Cumhurbaşkanım !
İleride bir gün yine
‘’ Beni yanıltmışlar’’
Dememek için ve
Allah korusun bir
başka yanılgının faturasını
milletçe çok ağır
bir şekilde ödemememiz
için şu işlere
bir el atın
artık. Bu ülkede
başka bir 15 Temmuz’un
olmasını ne sen
istersin ne bu
millet ister öyle
değil mi?
RESİMLER:
1- Çağrı filminin en muhteşem
sahnesi.
2- Mahmut Efendi ve
bir müridi
3- Mahmut Efendi
ve bir başka
müridi
4- Menzil sofileri…
Kimileri zikir halinde,
kimileri de uyku. (
Her ikisi de
ibadet… O Yüce
makamda(!) hangi hal
üzerine olursanız olun ibadet (!) )
5- Cumhurbaşkanımız ve
Mahmut Efendi.
NOT: Olayla ilgili
şu videoyu seyredebilirsiniz.
https://www.facebook.com/163571153808974/videos/679067042259380/?hc_ref=NEWSFEED
(
Gerçek Bir Dehşet: Şeyhin Huzurundaki Bir An Allah’ın Huzurundaki Bin S başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
26.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.