HER SÖZÜME
KARŞILIK BİR MAKALE, BİR
ARAŞTIRMA YAZISI YAZILMASI
GURURUMU OKŞUYOR AMA…
------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı
dolayısıyla bana çok
küfür eden olacak, biliyorum
ama yine de yazmadan
geçemedim.
-------------------------------------------------------------------------------------
Evet..Son bir kaç
aydır benim her
sözüme, ettiğim her
kelama karşılık olmak
üzere -yazdığım yazının
altında yorum olarak
değil de- başlı
başına ayrı bir
araştırma ya da makale yazısı
yazılması gibi bir
moda başladı.
Oysa ben
kısa bir yazımda
‘’ Ben lafı arif
olana bir kere anlatırım. Bundan böyle
haklı olduğuma inandığım
konularda bile olayı
yılan hikayesine döndürmeyeceğim’’ diye
tavrımı net bir
şekilde açıklamıştım ve bir
arkadaşımın da dediği
gibi ana kulvarım
olan mizah yazılarına
son sür’at devam etme
niyetindeydim.
Böyle bir açıklamaya
rağmen benim gerek bu sitede sitede gerek başka ortamlarda
ettiğim kelamların bu
siteye taşınması, adım
kullanılmasa da bana
ithafen yazıldığı çok belli
olan yazılar işin
doğrusu bir taraftan
hoşuma gitmiyor da
değil. İnsanlar bir
şeyleri araştırıyorlar hiç olmazsa…
Ya da daha önceden
bildikleri bazı hususları
diğer insanlarla paylaşıp konu
hakkındaki kendi görüşlerini
ortaya koyuyorlar.Ama..İşin
bir de aması var
maalesef.
Şimdi bu
yazıyı yazmama sebep
olan konular nelerdir kısaca
onu izah edeyim.
Birincisi: Ben bu platformda dedim ki ‘’
Biz Kurtuluş Savaşını
yedi düvele karşı
kazanmadık’’
Bu söz
Kurtuluş Savaşımızı küçümsemek
olarak ilan edildi. Hem bu sitede hemde bir başka sitede...
Yani ‘’ İnönü Savaşları
diye bir savaş olmadı’’ Diyenlere
karşı amansız bir
mücadeleye girip bir
sürü küfür ve
hakarete maruz kalan, bir sürü düşman
kazanan ve bu arada
pestili çıkan ben, Kurtuluş Savaşımızı
küçümsemiş oluyordum(!)
‘’Kurtuluş Savaşımız yedi düvele
karşı kazanılmadı’’ demekle.
Ben ne
demişim peki tam
olarak? Çünkü
söylediklerimin bir açıklaması
var elbette.
Benim dediğim şu: ( Bahsi
geçen yazıda daha
farklı ifade etsem
de tam olarak
demek istediğim ve
dediğim şu: )
I. Dünya
Savaşında İngiltere, Fransa,
Rusya, İtalya, Kanada, Avustalya,
Yenizelanda hatta Hint
askerlerine karşı aynı
anda savaştık. Aynı
anda ifadesinin altını çizelim.
Yedi düvele karşı
savaşmak demek hepsiyle aynı
anda savaşmak demektir
benim için ve evet biz I. Dünya savaşında yedi
düvelin ( hatta daha fazla
düvelin) hepsiyle aynı anda
savaştık. Yani hiç bir
cephede bir savaş
bitti, hemen ardından
bir başka cephede
savaştık diye bir
durum söz konusu
değil. Tüm cephelerde
aynı anda savaşmışız.
Öyle yedi düvele
karşı tek başına
da savaşmadık işin doğrusu.
Yanımızda Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
ve Bulgaristan vardı. Yedi
düvele karşı dört
düvel olarak savaştık. Haaa eğer I. Dünya
Savaşına katılan tüm
İtilaf devletlerine karşı
savaştığımız varsayılırsa
yedi değil yirmi sekiz
düvele karşı savaşmış
oluyoruz (!)
Savaştık ve yenildik. Yenildiğimizin belgesi
olarak da 30 Ekim 1918 de
Mondros Ateşkes Antlaşmasını
imzaladık, 10 Ağustos 1920
de Sevr
antlaşmasını imzaladık.
Yani 1914-1918 yılları
arasındaki I. Dünya
Savaşı denen bölümde yenilmişiz. Bizi yenenler
ve Mondros Ateşkes antlaşması şartları gereğince BİZİM OLAN
toprakları işgal edenler
kim? İngiltere, Fransa,
İtalya… Rusya Mondros Ateşkes
Antlaşmasından daha önce
yine 1918 de Tüm
İtilaf Devletleriyle İmzaladığı
Brest- Litowsk antlaşmasıyla daha önce
işgal ettiği topraklarımızın neredeyse tamamından
çekilmiş.
İtalyanlara karşı tek mermi
atmamışız bu işgal
döneminde… Adana, Urfa,
Maraş ve Antep
şehirlerimizi ilk işgal
eden ( Sonra bilindiği
gibi Fransızlara terk
ederler) İngilizlere karşı tek
mermi atmamışız. Musul’umuzu,
Kerkük’ümüzü, Kudüs’ümüzü işgal
eden İngiliz’e karşı da tek
mermi atmamışız. Ne zaman? 1918-1922 Yılları
arasında. Yani Kurtuluş
Savaşı dediğimiz o
büyük savaşta.
İyi de
Kurtuluş Savaşı dediğimiz
savaşta biz kime mermi sıktık?
Evet..Mondros Ateşkes Antlaşmasından kısa süre
sonra İngilizlerin desteği
ile - hiç de
hakkı olmadığı halde - Önce
İzmir’i, sonra diğer
Batı Anadolu illerimizi işgal
eden Yunanlılara karşı
sıktık kurşunu. Ama 15 Mayıs
1919 da ilk ve tek
kurşun sıkıldıktan sonra ikinci
kurşunu sıkabilmek için 6 Ocak
1921 e kadar bekledik.
Çünkü elimizde doğru
düzgün bir ordu
yoktu. Ordunun 253
bin kişilik er ve
erbaşını sadece Çanakkale’de şehit vermiştik.
Sarıkamıştaki şehit sayımız 90
bindi. O sebeple
15 Mayıs 1919 dan 6 Ocak
1921 e kadar beklemek zorundaydık
ki bu bekleme
esnasında başta Kürt
ayaklanmaları olmak üzere
ayaklanmalara karşı
savaştık. Ayrıca ismi
daha sonra maalesef vatan
hainleri ile birlikte
anılacak olan Kazım
Karabekir Paşa Doğuda Ermenilerle
savaştı ve 3
Aralık 1920 de imzalanan
Gümrü Antlaşmasıyla biraz nefes alıp
‘’Ohhhh’’ dedik. Çünkü
elde onun idaresinde
olan 15. Kolordu dışında
düzenli bir ordu henüz
yoktu.
Bu arada
daha önce İngilizlere
tek kurşun atmamış olan Maraş,
Urfa, Antep, Adana, Fransızlara
karşı ayaklandı. Çünkü
Fransızlar doğrudan doğruya milletin namusuna
tasallut ediyorlardı. Ayrıca
Fransız bayrağı altında Ermeniler
‘’ Ay doğacak, gün
doğacak, Maraş Ermenistan
olacak’’ türküleri söylüyordu.
Evet..Ermeniler dışında Fransızlara
karşı amansız bir
mücadeleye girdik. Şahin
Bey Katma Köprüsü
üzerinde delik deşik
edildi bu mücadeleler
sırasında. 10 Yaşıdaki Kamil şehit
edildi ve daha niceleri.
Ama Antep’ten Fransız’ı
söküp atamadık.
Sonra döndük nihayet
Yunan’a 6 Ocak 1921 I.
İnönü, 30 Ağustos
1922 Büyük Taaruz
ve Başkomutanlık meydan
Savaşı… Onun da hakkından
geldik.
Bu kısmı
uzatmayacağım. Bana 1918 -
1922 yılları arasında yani
Kurtuluş Savaşı dediğimiz
o dönemde İngiltere
ile yaptığımız bir
tek savaşın ve
kazandığımız zaferin adını
verecek olan arkadaşımın
ellerinden öpeceğim. Rusya
ile yaptığımız ve
kazandığımız bir tek
zaferin adını verecek
olan arkadaşımın da
ve İtalya karşısında
kazandığımız bir zaferin adını
verecek olan arkadaşımın
da ellerini öpeceğim. Daha önceki
işgalciler içinde sadece Fransızlara karşı mücadele
etmişiz ama onları
dahi topraklarımızdan atamamışız.
Özellikle İngiltere’ye karşı kazandığımız bir zafer
yok. Oysa Lozan’da özellikle
İngiltere ile yapıyoruz
tüm pazarlığı. Ve ben
diyorum ki ‘’ İngiltere’ye karşı
kazandığımız hiç bir
zafer olmamasına karşılık
Lozan’da onların elinden
bu günkü Misak-ı
Milli sınırlarımızı neredeyse
tam olarak almışız. Sevr ile
kıyaslandığında çok daha mükemmel
bir sonuç elde
etmişiz o halde
Lozan bir hezimet
değil zaferdir’’ Ama
böyle demem de yani
Lozan hezimet değil
zaferdir’’ demem de yeterli olmuyor
ve Kurtuluş Savaşımızı
küçümsemiş oluyorum(!)
Ha şimdi
denilebilir ki ‘’ Hocam.
Ülkemizi işgal eden
Fransa mesela Sakarya
savaşından sonra Ankara
antlaşmasıyla işgal ettiği topraklarımızdan çekilmişse,
İtalya işgal ettiği
topraklardan II. İnönü
Savaşından sonra çekilmişse
bu durum aynı
zamanda onlara karşı
kazanılan bir zafer
değil midir?
Sadece çekildiklerine bakarsanız
doğru. Niçin çekildiklerine bakarsanız
yanlış.
Bu devletler çekildiler
çünkü Fransa’nın gözü
zaten işgal ettiği
topraklarda değildi. O günün
şartları için düşünün
Antep, Urfa, Adana,
Maraş ne işine
yarayacak? Onun gözü
İngilizlerin elinde olan
petrol bölgelerinde. Zaten
İtilaf Devletlerinin diğer
İttifak Devletleriyle hemen
barış Antlaşmaları yapmalarına
karşın Türklerle ta
10 Ağustos 1920
yi beklemelerinin sebebi
de bu paylaşma
konusundaki anlaşmazlıklar değil
miydi? Öte taraftan dikkatiniz
çekerim: Fransa dört ilden
çekildiği halde Hatay’dan
niçin çekilmedi? Çünkü Hatay
önemli. Doğu Akdeniz’in
kontrolü söz konusu.
Peki İtalya? Şimdi adını
yazıp da rencide
etmeyeyim. Bir ilimizi
sadece yüz askerle işgal
eden İtalya da kendisine
verilenleri değil İzmir’i
yani Batı Ege’yi
İstiyordu. O da
küskündü İngiltere’ye. II. İnönü
zaferinden sonra da
turist gibi geldiği
ülkemizden turist gibi
gitti.
İngiltere?
İngiltere alacağını almış
zaten. Biraz daha,
hani olur da
Türkiye Yunanistan’ın elinde
kalırsa ( en azından
batı kesimleri) sömürge
yolları üzerinde kendine gebe
bir Yunanistan’ın olması çıkarlarına
daha uygun olacağı
için ileri sürmüş
Yunanı ama işte
bu noktada istediğine
ulaşamamış. Lakin asıl alacağını almış
olduğu için çok
da kıymeti harbiyesi
yok onun için Yunanlılar karşısında
kazandığımız zaferin. Musul- Kerkük’ü
tekrar geri almak
gibi bir amacımız
olmadığı sürece sponsoru
olduğu Yunan karşısında
kazandığımız zaferin pek de
korkulacak tarafı yok
onun için. Bizim de
İngilizlerin eline geçmiş
toprakları geri almak
için ne emelimiz
var ne de
dizlerimizde derman.
İşte bunları anlatıyorum
ve ‘’ Kurtuluş Savaşımızı
yedi düvele karşı
kazanmadık ‘’ Diyorum.
Yanında üç tane
devlet daha varken,
düzenli bir ordun varken yedi
düvele karşı yenilmişsin. Orduların dağıtılmış.
Tüm cephelerde en az
500. 000 askerin şehit
olmuş, silahın yok cephanen
yok, yiyecek ekmeğe
muhtaçsın ayrıca daha
önce birlikte savaştığın
devletler de yanında
değil yani tek
başınasın ve yedi düvele karşı savaşıp
zafer elde ediyorsun????
Kısacası…Sözümün arkasındayım. Ancak
Kurtuluş Savaşımızı
küçümsediğim iddiasını da
asla kabul etmiyorum.
Balkan Savaşlarında Yunanistan,
Bulgaristan, Sırbistan ve
Karadağ gibi daha
düne kadar Osmanlı’nın
şamar oğlanı olan
devletlerin karşısında perişan
olmuş olan bir ordunun bir kaç
yıl sonra üstelik elinde
doğru düzgün silahı,
askeri olmadığı halde
- aynı anda
olmasa bile- Ermenilere, Gürcülere,
Fransızlara ve Yunanlılara karşı
yaptığı bir mücadelede
artı bir taraftan
da Kürt isyanları,
kendisine karşı yapılan diğer
isyanlar sürerken elde ettiği
başarıyı küçümsemek insanın
gözlerini kör eder.
Klavye başında şakır
şakır yazı yazdığı
parmaklarını kurutur. Her
kim de bu
zaferi küçümserse. Bu
zaferde Mustafa Kemal’in rolünü
görmezden gelmeye kalkarsa
o kişiden bırakın tarihçi
olarak bahsetmeyi insan
olarak bile bahsetmek
mümkün değildir.
Ama. Bana ‘’Yunanlıları Anadolu’ya
İngilizler sürdü, ABD gemileriyle İzmir’e çıkarma yaptılar,
besinlerini Fransa temin
ediyordu, atlarının nalları Belçika’dan, kullandıkları silahlar
İngiltere’dendi, tüfeklerinin
ucundaki süngüler İsveç çeliğindendi. Ayrıca gerek Ermeniler,
gerek Kürt isyancılar,
gerekse diğer isyancılar
hep İngiliz silahları kullanıyorlardı. Bu
işi İngilizler ve
diğer emperyalistler tezgahlamıştı; Dolayısıyla da
biz yedi düvele karşı tek
başına savaşmıştık’’ Denirse?
Yok denmez sanırım.
Küçümsenmesine asla tahammül
edemedikleri Kurtuluş Savaşımızda, zaferi ille de
Lenin’in gönderdiği toplara,
tüfeklere, paralara ve
emperyalistlere karşı birlikte bir
mücadeleye bağlayanlar ‘’ Yedi
düvele karşı zafer ’’ deseler
de ‘’Yedi düvele karşı
tek başına kazanılan bir zafer’’ diyemezler en
azından.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
İkinci mevzu:
Ben Yukarıdaki heykelle
ilgili şöyle bir
yorum yapmıştım kendi
face book sayfamda:
MAŞALLAH OLMASINA MAŞALLAH DA
AKLIMA BİR SÜRÜ SORU TAKILDI ŞİMDİ
1- ÇİN NİÇİN ATATÜRK'ÜN HEM
DE BU BOYUTLARDA BİR HEYKELİNİ YAPTIRSIN Kİ?
2- BİR ÜLKE BİR BAŞKA ÜLKENİN
LİDERİNİN HEYKELİNİ ANCAK O ÜLKEYE YAĞ ÇEKMEK İÇİN YAPTIRIR. PEKİ ÇİN'İN
TÜRKİYE'YE YAĞ ÇEKMESİ İÇİN BİR SEBEP VAR MIDIR? AYRICA TÜRKİYE'NİN YÖNETİMİ ŞU
AN İTİBARİYLE ATATÜRK'Ü PEK DE SEVMEYEN BİR İKTİDARIN ELİNDEYKEN ATATÜRK
HEYKELİ GİBİ BİR OBJE İLE TÜRKİYE'YE ŞİRİN GÖRÜNMEK
AKIL VE MANTIKLA İZAH EDİLEBİLİR Mİ?
3- ATATÜRK'E NİÇİN ÇİN MİLLİ
KIYAFETLERİ GİYDİRİLMİŞ?
4- ASLINDA BAŞKA SORULARIM DA
VAR AMA NE SORACAĞIMI OKUYANLAR TAHMİN ETMİŞTİR SANIRIM
5- YİNE DE MAŞALLAH DİYELİM
DE NAZAR DEĞMESİN.