1. Bölüm: BARBAROSUN ŞİDDETİYLE DALGALANDI AKDENİZ.
Yeni eğitim anlayışında sınıfa girip ’’ Çocuklar bu gün dersi kim
anlatacak? ’’ diye sormak yok. Ama eskiden vardı. Dolayısıyla da sınıfa girer
girmez sordum: ’’ Çocuklar bu gün dersi kim anlatacak ’’ 10 MAT. A sınıfı
birbirine bakıyor. Her kes bir başkasından medet bekliyor. Zaten MAT
sınıflarının ( Yani matematik ) Tarih dersiyle pek araları yoktur. Tam sınıfı
haşlayacağım ’’Bre mel’unlar, Bre nâ bekarlar siz nasıl olurda çalışmazsuz’’
deyu,kapı çalındı. Müdür Başyardımcısı Hüseyin Karagöz ( Hacivat- Karagöz’le
bir alakası yok adamın soyadı Karagöz ) göründü önce. Yanında da bir arslan
parçası.
- Hocam..Sınıfınıza yeni bir öğrenci geldi.
Sonra kulağıma eğildi
- Hocam bu çocuğun tasdiknamesine baktım tüm dersleri 10. Hadi yine iyisin.
Sevildiğini bil. bak senin sınıfa verdim ( 10 MAT a nın sınıf rehber
öğretmeniyim aynı zamanda )
- Teşekkür ederim Hocam. Sınıfın ahval-i perişanına iyi gelecek böyle bir
öğrenci.
Hüseyin Bey sınıftan çıktı.
- Hoş geldin delikanlı. Adın nedir?
- Turgut Hocam.
- Nereden, hangi okuldan geldin Batman Lisemize?
- Diyarbakır’dan, Diyarbakır Lisesinden geldim hocam.
Sınıfa döndüm.
- Çocuklar. Turgut arkadaşınız çok çalışkan bir öğrenciymiş. Tüm notları onmuş.
Kim yanında oturtmak ister bu arkadaşı?
Kim istemez ki:Bütün sınıf parmaklar havada. Dahası Turgut’a saldırdılar adeta
ve tabii ki ve de doğal olaraktan Turgut sınıfın en azılı röntgencisi Boynu Eğri
Veysi’nin yanında oturmak mecburiyetinde kaldı. Veysi’nin boynu aslında
dümdüzdü. O, anladığınız anlamda bir röntgenci de değildi ama sınavlarda
mutlaka boynu eğrilir ( Başka kağıtlara bakmaktan ) ve el alemin sınav kağıdını
röntgenlerdi durmadan. Bu bakımdan adı ‘’Röntgenci - Boynu Eğri’’ye çıkmıştı.
Her neyse Turgut’a bir yer bulduktan sonra devam ettim.
- Orada hangi konudaydınız Turgut?
- Preveze deniz savaşındaydık hocam.
- Hımmm Güzel. Biz de aynı konudayız. Peki sen anlatmak ister misin konuyu.?
Turgut önce bir şeyler söylemek istedi ama ben tahtayı işaret edince çaresiz
kalktı tahtaya ve başladı.
‘’Preveze Deniz savaşı 1538 de olmuştur. ( Doğru ) Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa ile
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu donanması amirali Andrea Dorya bu savaşta
karşı karşıya gelmişlerdir ( Bu da doğru )’’
Turgut takıldı. Hepsi bu kadardı ama dersin daha başındaydık ve daha anlatması
gerekiyordu. Hiç istifini bozmadan devam etti...
‘’Osmanlı donanması 20 Kruvazör, 30 Destroyer, 50 de muhripten oluşuyordu (
Haaa? ) Düşman Donanması ise 150 pare uçak gemisi, 100 pare zırhlı, 50
Destroyer, 70 Kruvazör ve 100 muhripten oluşmaktaydı. Ayrıca 100 kadar da mayın
gemileri vardı. ( Haa? haa? ve de haa? ) Barbaros Hayrettin Paşa Turgut Reisi
geride bıraktı ( Doğru ). Orta sahaya Salih, Uluç Ali ve Piyale Paşaları
yerleştirdi ve onlara ’’ Sakın ha top geçsin adam geçmesin’’ emrini verdi.( Ne
sahası, ne topu yahu? )’’
Sınıf ağzını açmış hayranlıkla dinliyor. Ben de içimden gülüyorum ama Turgut’u
susturup oturtmak gibi bir niyetim yok .
Turgut devam ediyor:
‘’Andrea Dorya ’’ Hurraaa’’ naralarıyla atağa kalkınca Barbaros Hayrettin Paşa
’’ Ne mırrası yav bunlar hepten delirdi. Savaş sırasında mırra mı olurmuş.’’
dedi. ( Mırra o civarlarda çok sevilen nohut kahvesidir ) Ve o da patlattı
narayı. ’’ Karada kaplan, denizde aslan , heeeyyyyt var mı ulan bana yan bakan
’’
Sınıf mest olmuş vaziyette dinliyor. Ben masanın altına girdim karnım ağrıyor
gülmekten.
Allahtan zil çaldı..
’’ Teşekkür ederim Turgut çok sağol.’’ Dedim ve Turgut’u oturttuktan sonra
sınıfa döndüm.
-Nasıl beğendiniz mi dersi?
-Hocam çok güzeldi. Darılmayın ama siz bile bu kadar güzel anlatamazdınız.
-Haklısınız. Ben hayatta böyle bir ders anlatamam ve dahi anlatmam.
Sınıftan çıktım. Turgut’u yanıma çağırdım.
- Evlat bak ben yemedim. Ama arkadaşlarının çok hoşuna gitti. Bir dahaki ilk
dersimde bu konu senin. Bu sefer maç anlatmayacaksın tamam mı?
- Hocam kusura bakmayın. Biz bu konuya kadar gelmiştik ama bu konuyu
işlememiştik henüz. Ben şöyle bir baktıydım o kadar. Size söyleyecektim ama
beni konuşturmadınız bile. Mecbur kaldım.
Turgut haklıydı. Onu dinlemeden hem de daha sınıfa adımını attığı ilk günde ona
ders anlattırmak büyük hataydı. Ama ben de nihayetinde çok da tecrübeli bir
öğretmen değildim. Benim de daha öğreneceğim çok şey vardı.
2. Bölüm: PAPAZ HOCAM
Bir sonraki dersim 9.C sınıfındaydı. Konumuz: Haçlı Seferleri.
Sınıfa girdim . Günaydın, sağ ol, yoklama faslından sonra o malum soru: ’’
Çocuklar kim çalıştı bakalım konuya? Hayret? sınıfın yarıdan fazlasının
parmakları havada. Yanlış anlamayın hayret ettiğim o değil. Nuh da parmak
kaldırıyor. Ona hayret ediyorum. Bir kez daha yanlış anlamayın diyeceğim. Çünkü
Nuh tembel biri değil. Yazılı sınavlardan en yüksek notu alan öğrencilerden
biri. Ama o kadar heyecanlı ki konuşmaya başlayınca eli ayağına dolanıyor o
bakımdan da parmak kaldırmıyor hiç. Bu sefer bir mucize olmuş anlaşılan.
- Pakala çocuklar...Konuyu Nuh anlatıyor. Ben sizlere Haçlı seferlerinin
sebeplerini anlatmıştım şimdi Nuh da I. Haçlı Seferini anlatacak. Buyur Nuh ...
Nuh, ’’ Hocam ’’ kelimesini çok kullanan bir öğrenci. Hani Şu Rahmetli Mehmet
Ali Birand’ın ‘’ıııı’’ ları gibi yani.
Nuh başladı anlatmaya. Tabii arada kitaba da bakıyor.
‘’1095 te hocam Fransa’da hocam , Yoksul Gotiye adında bir şovalye
hocam ( Şovalye? Eh çok da kötü bir şey değil ) Etrafına bir
sürü sefil hocam ( Sefil? Haydi onu da yuttuk ) hapishane
kaçkını adamı hocam ( Haydaaa....resmen hakaret ve de iftira )topladı. Bu
arada Yalınayak hocam ( Ayakkabımın altı delik ya yalınayak da
değilim yani ) Başı kabak hocam ( Allahtan kork be oğlum. Bu saçlar
berberde tarak kırmış saçlardır. Sen tutmuş kabak diyorsun ) Bir
şekilde bütün Fransa’yı dolaşan Hocam ( Vallahi Türkiye sınırlarından
dışarı hayatta adım atmadım ) Piyer Lermit adında bir papaz hocam.’’
Dedi ve takıldı...’’Papaz hocam, Papaz hocam, Papaz hocam’’ Yok ama
bu kadarı da fazlaydı. Dayanamadım.
-Nuh evladım bana iyi bak. Papaza benzer bir halim var mı? Hem Elhamdulillah
Müslümanım ben. Sana kim söylemişse papaz olduğumu, bil ki iftira. İnanma sen onlara.
Nuh önce anlamadı. Sınıf gülmeye başlayınca bir müddet daha şaşkın şaşkın
baktı. Sonunda anladı tabii ki ama yine de her cümlesine bir ’’ Hocam’’
eklemeden konuşamadı. İlerleyen bölümlerde papazdan I. Kılıçarslan’a terfi
ettiğim için ben de sesimi çıkarmadım. Neticede I. Kılıçarslan olarak
Haçlıların canına okumuştum.