15 TEMMUZ 2016 DA OKUNAN SELALAR BENZER
AMAÇLARLA BAŞKA TARİHLERDE
DE OKUNDU MU?
Evet..15 Temmuz diyoruz ama
aslında selaların okunmaya başladığı
saatlerde tarihler 16
Temmuz 2016 yı gösteriyordu. İşin doğrusu o
gece bizim hanede uyuyan yoktu. Bildiğim kadarıyla
Türkiye’de neredeyse hiç kimsenin
de uyuduğu filan
yoktu. Camilerden sela
seslerini ilk duyduğum
anda ‘’Eyvahhh. Demek ki
darbede çok fazla
insan öldü’’ diye
düşünmeye başlamıştım ki
hemen ardından bütün
vatandaşlarımızın sokaklara, meydanlara,
hava alanlarına çıkması
istendi. Başka yerlerde tam
olarak ne deniyordu bilemem
ama bizim mahalle
camilerinde tüm vatandaşlar
‘’Allah rızası için’’ sokağa
çıkmaya ve demokrasi
için mücadele etmeye
davet ediliyordu.
63 Yaşına yaklaşmış bir
insanım. Hayatımda ilk defa böyle
bir amaçla sela
okunduğuna şahit oluyordum.
İşin doğrusu o
selalar okunmasaydı, hatta
Cumhurbaşkanımızın telefon konuşması
olmasaydı da halk
zaten sokaklara dökülmüştü
ama selalarla bu
durum daha da
organize bir hal
aldı. Çünkü aynı anda
sosyal medyadan ‘’Oturun
oturduğunuz yerde. Bu bir
oyun, bir mizansen,
bir tiyatro’’ diyenler de
azımsanmayacak kadar fazla
oranda aleyhte propaganda
yapmaktaydılar ki selalardan
duydukları rahatsızlığı ‘’ Hiç
kimse uykumuzun içine
etme hakkına sahip değildir’’
ifadeleriyle dile getiriyorlardı. Oysa hiç
kimse uyumuyordu aslında. O bomba sesleri
( Bomba olmasa da
jetlerin çıkardığı gürültüler) arasında uyumak
mümkün müydü? Ama o
sesler değildi rahatsızlık
veren. Sela seslerinden
rahatsız olmuşlardı bazıları
ve içlerinden cami
basıp sela okuyan
müezzin ve imamları
tartaklayanlar da oldu.
Evet…Kendilerini hep Mustafa Kemal’in
askerleri olarak ifade
eden insanlar sela okunmasından rahatsızlık
duymuşlar en hafif ifadeyle ‘’
Bu ne ya. Bütün
camilerden yapılan bu
gürültüye katlanmak zorunda mıyız?’’
Diye tepkilerini ortaya
koymuşlardı.
Bilmiyorlardı Mustafa Kemal’in
de 1920 senesinde
ülkedeki tüm camilerden
sela okuttuğunu. Bilmiyorlardı
çünkü Mustafa Kemal
onlar için kollarında
bir dövme, arabalarının
camlarında bir imza,
duvarlarında bir resimden
başka bir şey
değildi. 1920 senesinde Mustafa Kemal’in de
tüm Türkiye camilerinden
selaların okunmasını bir genelge
ile istediğini bilselerdi
bir ihtimal bu
kadar tepki göstermezlerdi.
Evet…1920 de selalar okunmuştu bu
ülkede ama altı
sene kadar önce okunanla
başlayalım yine de…
1920 den altı sene
önce. Yani 1914
yılında yine ülkenin
tüm camilerinden selalar
okunmaya başladığında Osmanlı
Devleti topraklarında yaşayan
tüm insanlar kulaklarını
kabartmışlardı. Acaba mahalle ya
da köylerinden kim
ölmüştü de selası
veriliyordu?
Sela okunduktan sonra
baktılar ki hayır, ölen
mölen yoktu. Devlet
cihat ilan eylemişti.
Padişah V. Mehmet
Reşat’ın cihat ilan
eylediği duyuruluyor ve
zamanın şeyhülislamı Ürgüplü
Hayri Efendi tarafından
hazırlanmış olan fetva okunuyordu selanın hemen
arkasından.
Osmanlı Devletinde artık
Hacı Wilhelm olarak
bilinen Almam İmparatoru
Wilhelm yapmıştı yapacağını
ve Osmanlı padişahı
V. Mehmet’i Müslümanların Halifesi sıfatıyla
cihat ilan etmeye
ikna etmişti. Ancak Wilhelm’in
sadece Osmanlı Padişahını
ikna etmesi yetmiyordu.
Kendi halkını da
ikna etmeliydi. Zira
kendi halkının bir
kısmı Kaiserlerinin, ‘’Eline Ermeni
kanı bulaşmış(!) bir katille
(!) el
sıkışmasını hoş karşılamıyordu.
Wilhelm ülkesindeki insanları
ikna etmek zorunda
olduğu kadar akrabaları
Avusturya’yı da ikna
etmeliydi. İşte bu
amaçla kartpostallar bastırıldı.
Ayrıca Müslüman ülkelerde
de propaganda vasıtası
olacak gazeteler bastırıldı.
Pardon..Cihadın ilanını atladık
değil mi?
Cihadın ilanı için
öncelikle Osmanlı parlamentosundan karar
çıkmalıydı. Ancak parlamentoda
cihat söylentileri dolaşmaya
başladığı anda pek
çok millet vekili
istifa etti. Hal
böyle olduğu halde Evkaf
Vekaletine de ( Vakıflar Bakanlığı )
vekalet etmekte olan
Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi şiddetle cihat
ilan edilmesi gereğini
savundu ve sonunda
meclisi ikna etti.
Meclisten karar çıktıktan
sonra padişahın bunu
onaylamaması zaten mümkün değildi
çünkü meclisin kuklasından
başka bir şey
değildi Padişah . Padişah da onayladıktan
sonra ‘’Cihad-ı Ekber ( Büyük
Cihat)’’ Fetvasının
duyurulmasına sıra geldi:
Cihad-ı Ekber Fetvası
14 Kasım 1914
Tarihinde İstanbul- Fatih
Camiinde geniş bir kalabalık
huzurunda Fetva Emini
Ali Haydar Efendi
tarafından okundu.
Beş soru ve beş cevap
şeklindeki o meşhur
Cihat Fetvasında şunlar
yazıyordu: ( Günümüz
Türkçesi ile )
''İslamlık aleyhine düşman
hücumu vaki ve İslam
memleketlerinin gasp ve
yağma edilmesi ortaya
çıkınca İslam Padişahı
bütün halkı silah
altına almak suretiyle
cihadı emrettikçe Enfuri
ayeti hükmünce bütün Müslümanlar üzerine cihat farz olup, genç ihtiyar piyade ve süvari
olarak bütün memleketlerdeki Müslümanların, mal ve canıyla cihada başvurmaları farz-ı ayn olur mu? (
Farz-ı ayn: herkesin yapması
gereken farz.)
El Cevab: Olur
Bu suretle bugün İslam halifeliği makamına ve Osmanlı ülkesine harp gemileriyle
ve kara kuvvetleri ile hücum etmek suretiyle İslam halifeliğine düşman ve Allah korusun.
Müslümanlığın yüksek nurunu söndürmeye çalışmakta oldukları gerçekleşmiş olan
Rusya, İngiltere ve Fransa ile onlara yardımcı ve destekçi olan hükümetlerin
idareleri altında bulunan bütün Müslümanlara dahi adı geçen hükümetlerin aleyhine harp ilan ederek
gazaya başlamaları farz olur mu?
El Cevab: Olur
Bu suretle amacın
gerçekleşmesi bütün Müslümanların cihada başvurmalarına bağlı iken Allah
korusun karşı koysalar bu davranışları büyük günah ve isyan olup Allahın gazabına ve bu büyük
günahın cezasına müstehak olurlar mı?
El Cevab: Olurlar
Bu suretle İslam hükümeti ile muharebe eden adı geçen hükümetler, İslam halkı
öldürmüş ve hatta bütün ailelerini mahv ile istemeyerek ve zorlanmış olsalar bile İslam hükümeti askerleri ile muharebe etmeleri şer’an haram olup öldürülerek cehennem ateşini hak etmiş olurlar mı?
El cevap: Olurlar
Bu suretle bugünkü günde İngiltere, Fransa, Rusya,Sırp ve Karadağ
hükümetleriyle bunları destekleyenlerin idareleri altında bulunan Müslümanların Osmanlı hükümetine
yardımcı bulunan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmeleri İslam halifeliğinin zararını mucip olacağından
büyük günah olmakla çok acı azabı hak etmiş olurlar mı?
El
cevap: Olurlar.''
İşte bu
fetva daha sonra
altında Şeyhülislamın, daha önce
şeyhülislamlık yapmış üç
kişinin ve on
bir kazaskerin imzası
olmak üzere ülke
genelinde camilerden selalar
eşliğinde halka duyuruldu.
Bu cihad-ı Ekber
fetvasının selalarla duyurulmasından altı
sene sonra yine
selalarla bu sefer
de Ankara’da Türkiye
Büyük Millet Meclisinin
açılışı duyuruldu.
Bu sefer
sela okunması emri
doğrudan doğruya Mustafa
Kemal’in emriydi.
21 Nisan
1920 de Mustafa Kemal şöyle
demişti: ( Bu günün
Türkçesiyle )
“Tel: Gayet Aceledir.
Ankara, 21/4/1920
Ankara’ya acele tezkere
Kolordulara (K.O. 14 Vekâletine)
Firka 61 Kumandanlınına, Refet Beyefendiye,
Bilumum Vilâyata( Bütün İllere), Müstakil Livalara, Müdafaai Hukuk
Heyeti Merkeziyelerine, Belediye Riyasetlerine ( Belediye Başkanlarına)
1– Kerim olan Allah’ın izniyle (İnşallah) 23 Nisan
Cuma günü Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2– Vatanın istiklali, yüce hilafet ve saltanat
makamının kurtulması gibi en mühim ve hayatî vazifeleri yerine getirecek olan
Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü Cuma’ya denk getirmekle zikrolunan günün
mübarekliğinden istifade ve bütün Milletvekilleriyle birlikte Hacı Bayram-i
Veli Camii’nde Cuma namazı kılınarak Kur’an’dan ve namazdan feyz alınacaktır.
Namazdan sonra Peygamberimizin sancağı ve sakal-i
serifi taşınarak Meclis önüne gidilecektir. Meclis binasına girilmezden önce
bir dua yapılacak ve kurban kesilecektir. Bu merasim esnasında, Hacı Bayram-i
Veli Camii’nden Meclis binasına kadar Kolordu Kumandanlığına bağlı askerler
hususi tertibat alacaklardır.
3– Zikrolunan günün (Cuma günü) kutsiyeti için
bugünden itibaren vilayet merkezinde (Ankara’da) vali Beyefendi hazretlerinin
organizesi ile hatim (Kur’an-i Kerim’in tamamını okumak) ve Buhari-i şerif
(seçme hadisler) okunmasına başlanacak ve hatmi şerifin son kısmı teberrüken
(uğur sayılarak) Cuma günü namazdan sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4– Mukaddes ve yaralı vatanımızın her kösesinde ayni
şekilde bugünden itibaren Buhari ve Kur’an hatimlerinin indirilmesine
başlanılarak Cuma günü ezandan önce minarelerde salavat-i şerife( Yani sela )
okunacak ve hutbe esnasında halife ve padişahımız hazretlerinin isimleri
zikredilirken, padişahlık makamının ve bütün ülkenin bir an evvel kurtulmaları
ve saadete kavuşmaları için dualar edilecektir.
Cuma namazının kılınmasından sonra da hatimler
bitirilerek vatanın kurtulması, bunun için milletçe gayret gösterilmesinin
lüzumu ve Millet Meclisi’nin vereceği vazifeleri yerine getirmenin
ehemmiyetiyle ilgili vaazlar verilecektir.
Daha sonra halife ve padişahımızın, din ve
devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli için dua
edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasimin yerine getirilmesinden ve camilerden
çıkıldıktan sonra Osmanlı beldelerinin her tarafında, hükümet konağına
gelinerek Meclis’in açılışından dolayı resmî kutlamalar yapılacak, tebrikler
kabul edilecektir.
Her tarafta Cuma namazından önce münasip şekilde
mevlid-i şerif okunacaktır.
5– Bu tebliğin derhal neşredilmesi ve yayılması için
her vasıtaya müracaat edilecek ve en hızlı şekilde en ücra köylere, en küçük
askerî birliklere, memleketin bütün
teşkilat ve müesseselerine ulaştırılması temin edilecektir. Ayrıca büyük levhalar
halinde her tarafa yazılacak ve mümkün olan yerlerde matbaada bastırılıp
çoğaltılarak ücretsiz olarak dağıtılacaktır.
6– Cenab-ı Hakk’tan tam bir muvaffakiyet niyaz olunur.
Heyet-i Temsiliye Namına
Mustafa Kemal”
Bu genelge alınır alınmaz yurdun dört
bir yanında yediden yetmişe bütün halk heyecanla Cuma namazı için hazırlık yapmaya başladı. Vilayetlerde,
kazalarda, kasabalarda, hatta köylerde hatimler indirilmeye başlandı. Camilerde
Buhari-i şerif okundu.
23 Nisan 1920 Cuma günü Cuma'dan önce artik heyecan
son haddine ulaşmıştı. Yurdun bütün camilerinde minarelerde salavat-i şerife (
sela) okunuyordu. Cuma hutbesinde
Meclisin o gün açılacağı belirtildi ve istiklal mücadelesinin başladığının ilk
işareti verildi. Herkes mesajı almıştı.
Cuma namazının ardından okunan hatm-i şeriflerin
duaları yapıldı. Daha sonra hükümet konaklarında tebrikleşme merasimi yapıldı.
Halkla idareciler kaynaştı.
23 Nisan günü en muhteşem merasim ise Ankara'da
yapıldı. Tamim gereğince, Valinin organizesiyle 21 Nisan'dan itibaren Kur'an ve
hatim okunmaya başlanmıştı.
Cuma günü namazdan önce ahali sel gibi Hacıbayram
Veli Camiine akmaya başlamıstı. Minarelerden okunan salavat-i serife( selalar)
, o günkü manevî havayı bütün kâinata duyurur gibiydi.
Camiye Ankara'ya intikal etmiş olan bütün
milletvekilleri gelmişti. Hutbede o günün ehemmiyetinden bahsedildi. Namazı
müteakip daha önce okunan Kur'an-i Kerim, hatimlerinin duası yapıldı. Buhari-i
şerif okunması ise Meclis'e bırakıldı.
Namazdan sonra sancak çıkarıldı ve kafilenin önüne
geçirildi. Bu arada sancağın yaıinda, Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi,
üzerine yeşil örtü açılmış bir rahlenin üzerinde Kuran-i Kerim ve sakal-i şerif
taşımaktaydı. Rahleyi yarı yoldan sonra Meclis'e kadar taşımak üzere Yozgat
Mebusu Müftü Hulusi Efendi almıştı. (TBMM Zabıt Ceridesi, c. 1/1; Millî
Mücadelede Din Adamları, c.2/194)
Yol boyunca devamlı tekbirler getiriliyordu. Bu
şekilde Meclis binası önüne gelindi. Burada kurbanlar kesildi. Daha sonra Bursa
Mebusu Hoca Fehmi Efendi dua etti. Bu duaya bütün milletvekilleri ve halk
heyecanlı bir şekilde "amin" diyorlardı.
Meclis'te herkes yerini aldıktan sonra yine
hocaların bir kısmı hep bir ağızdan nakarat halinde dua ve ayetler okuyorlar,
bir kısmı da Buhari-i şerif kıraatında
bulunuyorlardı.
Bu arada Hacı Bayram Veli Türbesinden alınan sancak
ve rahle üzerinde getirilen Kur'an-i Kerim ile Peygamber Efendimizin (a.s.m.)
sakal-ı şerifi de kürsüye konmuştu.
(a.g.e./194)
Bu merasimlerin ardından çalışmalara başlandı. Başkanlık
divani seçildi. Reisliğe Mustafa Kemal Pasa, reis vekilliklerine ise Mevlevi
Postnişini Abdülhalim Efendi ile Hacı Bektaş Çelebisi Cemaleddin Efendi
seçilmişti.
Görüldüğü gibi sela
sadece ölüm ilanı
ya da Cuma
namazına davet anlamını
taşımıyordu ama tarihimizden bihaber olduğumuz için mi
desem yoksa tamamen başka
sebeplerle mi desem
bilemiyorum 23 Nisan
1920 de bu ülke
toprakları üzerinde yaşayan hiç
kimseyi rahatsız etmeyen
sela 15 Temmuz
2016 yı 16 Temmuz
2016 ya bağlayan gece
bazılarını rahatsız etti.
Her neyse. Ben yakın
tarihimizdeki olağanüstü durumlarda
okunan üç selanın
öyküsünü yazdım. Yorumu
okuyuculara bırakıyorum.
RESİMLER:
1-Cihad-ı Ekber
Fetvası ( Zamanın Donanma Gazetesinde yayınlanmış haliyle)
2- Cihad-ı Ekber fetvasının
İstanbul- Fatih Camiinde fetva
emini Ali Haydar Efendi
tarafından okunması.
3- Cihat ilanı
4- Cihat Fetvasından
sonra bastırılan kartpostallar
5- Bir Alman
Gazetesinde Cihadın ilanı.
6-Cihat Fetvası madalyonları.
7- Almanlar tarafından bastırılan
ve Müslüman ülkelerde dağıtılan
Cihat adlı gazete.
8- Atatürk’ün 21 Nisan 1920 de
bütün illere telgraf olarak gönderdiği
genelgenin metni.