Asılsız bir ihbardı işin aslı…

Önce donattığım sonrasını ise asla hatırlamadığım hem de ne gelen vardı ne de gelmeyenin gittiği bir yönerge.

Şimdi diyeceksiniz ki ya da baştan ben belirteyim maruzatımı.

Gölgeli bir gündü hani duvarlara konuşlu o istimlâk edilmiş maruzatlarımın birdirbir oynadığı taş zemin hem de makberimde tüm olup biteni gömüp de gömüleceğimi az çok tahmin ettiğim.

Gürül gürüldü her yer her tortu her mecra; her yürek ise değildi duyguların coşkusuna dur durak bilmeden, demeyi beceremediğim zira karşılıksızdı tüm hezeyanlarım hem de öldürüldüğümü bilmeksizin ölüm planları yaparken.

Ya ölecektim ya da öldürecektim istifra eden buhranlarımı hem de şekilsiz bir imde rehin verdiğimi düşündüğüm tüm sızılarım da tek kalemde nihayetlenecekti. Ne cürüm ne cürüm hem de!

Üstelik muğlâk bir dilek…

Akla zarar değil mi dilek olduğunu vurgulayıp da soyutlandıklarımdan sorumlu tutulmak ötesinde iyi niyetimin zincire vurulduğu.

Vardı elbet bir hikmeti ya da var olacağını düşünmüştüm o taburda ikamet eden düşünce silsilemden çıkıp da yola varmayı beceremediğim.

Bir kelam bir naz.

Bir mektup bir niyaz.

Bir sorun milyonsuz çözüm derken göz hapsinde iken ne ise mahrem bildiğim bu da yetmezmiş gibi göz göre göre ölmeyi nimet bellemişken hem de eşrafın tahakkümlerinde bin bir geceye tekabül eden cinnet akşamlarım.

Yormak mı yordamak mıydı tek kalemde üstünü çizdiğim yoksa boykot edilip de sığındığım bir yüreğin bana tenezzül etmeden tüm silecekleri çalıştırıp israf etmesi miydi duygularımı?

Yiten coşkum.

Konan umut tanecikleri hem de bir kelebek kadar kısa ömürlü ne de olsa yirmi beşinci saate ulaşma imkânım yoktu.

Bir badireden neyi medet umabilirdim ki ya da badire addedilen sadece münafık bir gölge miydi de ben tümden reddediyordum her ne kadar közünde ya da kozunda saklı tutulu revnak bir cümlede tozutup da ihlal edilesi gölgeme bile sahip çıkamazken.

Devamı da yoktu ayrıca zira boyutsuzdum ama üç boyutlu bir izlekte rehin tutuluyordu varlığım hem de mesnetsiz ithamlar iken boyumun ölçüsünü aldığım.

Kem küm etmenin de sırası değildi hani.

Derken miadımı doldurmuş olmanın verdiği hicap duygusuyla mütereddit bir konumdan uzandım güven dolu sağdıcım iken kolumdan çekiştiren.

‘’Hadi, hadi’’ diyordu da ardı gelmiyordu.

Aslında bendim panik olması gereken ama her nasılsa gönülsüzdüm:

‘’Hadisene’’ dedi tüm hışmıyla.

İşte bana vurmuştu büyük ikramiye lakin henüz tokalaşmamıştım tanıdığımı sandığım ama bir o kadar uzağında kaldığımı fark edip büyük hayal kırıklığı yaşadığım…

Özgürlüğümü yitirmek üzereydim hem de sonsuza kadar üstelik hiç mi hiç tanımıyordum o adamı ki hidayete erdiğimi belleyip de çıkmıştım yola.

Derken siyah cüppeli adam uyardı beni:

‘’Ne o? Vaz mı geçtin kızım?’’

İyi de ne vardı da elimde vazgeçmeyi gerektirecek ne yapmıştım ayrıca?

‘’Bana bak. Ver kararını da sıvışıp gidelim!’’

Sahi ne diyordu bunca insan üstelik hiç birini tanımıyordum hem tanısam bile ne diyecektim kendimi savunmak adına?

İşte yine başlamıştı kâbusum hem de biteviye sorgulanırken hayat denen mahkemede.

Kem küm etmeye başlamıştım ya elbet gelecekti devamı.

‘’Şey’’ dedim.

‘’Ben idrak edemedim de…’’

‘’Ooo, işimiz var seninle.’’

‘’Hayır, hayır sandığınız gibi değil. Hem ancak bu kadar çıkıştı param. Yoksa hiç bekletir miydim sizi?

‘’Sahi’’dedi gençten bir adam:

‘’Sizin oralarda bulunur mu senden bol miktarda?’’

Aaa, ne diyordu bu adam böyle?

‘’Bana bak, efendi. Bozma terbiyeni hem ne olmuş azıcık bekletmişsem sizi. Ben hayatımda ilk kez sadece bir kez olmak kaydıyla…’’

İşte yine başlamıştım. Ne diyeceğimi tamamen unutmuştum bu da yetmezmiş gibi nasıl israf etmiştim umutlarımı.

‘’Tamam, tamam’’ dedim.

‘’Benden bu kadar. Hem sonra da demeyin ha, yarım bıraktı ve vazgeçti deyip de hiç arkamdan konuşmayın.’’

‘’Kızım, sen bela mısın? Altı üstü bir imza atacaksın hem okumadın mı yazılanı?’’

Sahi, okumamış mıydım? Yo, okumuştum ama önceki hayatımda-pardon önceki yolculuğumda-

‘’Hadi, bu seferlik geç’’demesiyle aksakallı ihtiyarın içimi huzur kapladı hem de birdenbire demek ki Allah dualarımı duymuş ve kabul etmişti.

‘’Hey, sen’’der demez arkamdaki kadının dönüp baktım gayri ihtiyari ta gözlerinin içine.

‘’Şey’’dedim.

‘’Bu ilk kez oluyor.’’

‘’Alışırsın elbet hem ben de ilk zamanlar senin gibiydim. Sonra alıştım gitti. Bak bu beşinci sefer oluyor. Dua et ki sıyırmışsın yeter ki aklını sıyırma.’’

‘’İyi de ben kurtulduğuma sevinmiyorum ki. Hem bunca hazırlık yaptımdı.’’

‘’Kimin kimsen yok mu senin?’’

‘‘Olmaz mı? Tüm sülale bu günü bekliyor hem de dört gözle hem de ne uğruna?’’

‘’Kızım bence sen kafayı tamamen sıyırmışsın. Madem bu kadar ballısın ne zoruna?’’

‘’Ait olmadığım değil de aidiyet duygumu yinelemek istiyorum hele ki o karanlık evet, o karanlık…’’

‘’İşte bebeğin başı göründü. Hey, millet görüyor musunuz kırmızı saçlı bir kız çocuğu. Ve diğeri de göründü. İki kız iki kız üstelik çok sağlıklı. ‘’

 

 

***

 

‘’Karar verdin demek ki sonunda ama çok da beklettin hele ki… neyse geç hadi.’’

‘’Aramıza hoş geldin. Var mıydı bekleyenin bu tarafta?’’

‘’Fark eder mi?’’
                                                                                                                                                                                                                

( Fark Eder Mi? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 20.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu