‘’SENİ  SEVİYORUM…DELİ  GİBİ  DEĞİL GAYET  AKLI  BAŞINDA  OLARAK  SEVİYORUM’’

SABAHATTİN  ALİ

---------------------------------------------------------------------------

Son  günlerde  bir  kitabın  edebiyat  dünyamızda  en  çok  satılan-okunan  kitaplar  listesinde  en  başta  olduğunu  görüyorum.  Bu  kitap ,  kitapseverlerin  çok  yakından  bildikleri  gibi   Sabahattin  Ali’nin ‘’ Kürk    Mantolu  Madonna’’  adlı  kitabıdır.

Geçenlerde  benim  biraderle  konuşurken  söz  nereden  döndü  dolaştıysa  işte  bu  kitaba  geldi.  Birader  ‘’  Yahu abi,  benim bildiğim  kadarıyla  Sabahattin Ali 1950  li  yıllarda  ölmüş  bir  yazar.  İyi de  bu adam  Madonna’yı  nereden  tanıyor  ki  Kürk  Mantolu  Madonna’’  Diye  bir  kitap  yazmış?’’  Diye  sorunca  o  anda  içmekte  olduğum  çayı  olduğu  gibi  püskürttüm  sehpanın  üzerine.  Bizim  birader  o  Madonnayı  şarkıcı  Madonna  zannediyormuş  meğer.  Fakat  sonradan  gördüm ki  benim  birader  bu  konuda  yalnız  değil. Sabahattin  Ali’nin  Kürk  Mantolu  Madonnasını  ABD li  ünlü  popstar  ve  sinema  sanatçısı  Madonna  zannedenler  bayağı  çokmuş. Mesela  Tv 8  de
yayınlanan ‘Aramızda Kalmasın’ programında Beren Saat  adlı  sanatçının   ‘Kürk Mantolu Madonna’ kitabının uyarlaması olan filmde rol alacağı konuşulurken, program sunucularından Funda Özkalyoncuoğlu’nun-kitabın  1943  yılında yazıldığının  belirtilmesi  üzerine- ‘’ O  yıllarda  Madonna  var  mıydı?’’  diye  sorması başlıbaşına  bir  komedi  konusu  oldu özellikle  sosyal  medyada..


Madonna ne  peki?  Ya  da  kim?

Şarkıcı  Madonna  aslen  İtalyan  olup  tam  adı  Madonna Louise Veronica Ciccone’dir.

Ancak,  Madonna  kelimesi  tam  olarak  Hıristiyan  azizeleri  için,  daha  da  özel  anlamda  Hz.  Meryem  için  kullanılan  bir  ifadedir.  Genelde  ‘’Azize ‘’  özelde  ise  Hz.  Meryem  anlamına  gelir.

Eee  bu  durumda  Sabahattin  Ali  bahsi  geçen  romanında  kürk  mantolu  bir  Hırıstiyan  azizesinden  mi  bahsediyor?  Hem  evet  hem  hayır.

Kitap   hakkında  daha  fazla  konuşmaya  gerek  yok.  Ancak  Sabahattin  Ali  de  aynen  bu  kitaptaki  Raif  Efendi  gibi  bir  platonik  aşk  yaşamıştır ve  çok  büyük  bir  ihtimalle  romanın  kahramanlarından  olan  Raif  Efendi  bizzat  kendisi,  kadın kahraman
 Maria Puder ise tutkulu  bir  aşkla  sevdiği  Nahid  Fıratlı adlı  kadındır.

Nahid  Fıratlı  oldukça  ilginç  bir  kadındır.  İlginçtir  çünkü  edebiyat  dünyamızda  ona  aşık  olmayan ünlü şair  ve  yazar adeta  yok  gibidir.  Onun  için  şiirler  yazmamış  şaire  rastlanmaz  adeta.

İşin doğrusu  resimlerine  baktığımda  -  günümüz  güzellik  ölçüleriyle-  öyle  pek  de  ahım şahım  bir  hatun  olmayan rahmetli  meslektaşım  nasıl  olmuş  da  bu  kadar  ünlü  şairi  kendisine  aşık  etmiş  işte  o  kısmı  bir  türlü  anlayamadım  ama  şairlerimiz  nazarında  Leyla  olmuş  bu  Nahid  Fıratlı  ve  pek  çoğu  ona  Mecnun’un  gözleriyle  bakmışlar.  Kimler  mi?  Sayalım:  
Can Yücel, Edip Cansever, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas, Orhan Veli Kanık, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Cemal Süreya…Yani  Türk  Edebiyatının en  büyükleri…

1909 da  Girit’te dünyaya  gelmiş  olan  Nahid  Hanım  ben  gibi  İstanbul  Üniversitesi  Edebiyat  Fakültesinden mezun  olmuş.  Benden  farklı  olarak  o  Felsefe  bölümü mezunuymuş. İllevelakin  kadro  yetersizliği  sebebiyle  Edebiyat  Öğretmenliği  yapmış.  Hatta ülkemizin  kalburüstü  liselerinde,  mesela Ankara  Kız  Lisesi, Edirne  Lisesi, Haydarpaşa Erkek  Lisesinde  edebiyat  öğretmenliği  yapmış. İşte  bu  öğretmenliği  sırasında  da  adı  geçen  şairlerle  tanışmış,  onlarla  yakın  arkadaşlıklar  kurmuş.

İlk  kocası  olan  eğitimci  Halil  Vedat  Fıratlı  ile   evlendiğinde soyadı da  Gelenbevi’den  Fıratlı’ya  dönmüş.  Ancak  onunla  ayrıldıktan  ve  hatta ikinci  kez  Arif  Damar  adlı  bir  şairle  evlenmesine  rağmen  Fıratlı  soyadını  öldüğü  tarih  olan  2002  yılına  kadar  taşımıştır.  Yani  buradan  da  anlaşılacağı  üzere  Nahid  Fıratlı  Hanım  doksan  üç  yaşına  kadar  yaşamıştır.

İşte  Sabahattin  Ali’in  ‘’  Kürk  Mantolu  Madonnası ‘’  olan  Nahid  Fıratlı,  ilk  eşinden  boşandıktan  sonra  Şair  Orhan  Veli  ile  bir  aşk  yaşamıştır  ikinci  evliliğini  yapıncaya  kadar.

Orhan  Veliye

'Hiç birine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar
Sade kadın değil, insan
Ne kibarlık budalası
Ne malda mülkte gözü var
Hür olsak der
Eşit olsak der
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar


Dizelerini  yazdıran işte  bu  Nahid  Fırat  hanımefendidir.

Ancak,  Orhan  Veli  ile  olan  bu  aşk  uzun  sürmez.  Zira zavallı  Orhan  Veli  henüz  daha  36  yaşındayken  1950  yılında  hayata  gözlerini  yumar.  Nahid  Hanımın  ikinci  evliliği  de Orhan  Veli’nin  ölümünden  beş  sene  sonra  olmuştur  zaten.

Orhan  Veli’den  çok  daha  önce  Sabahattin  Ali  de  Nahid  Fıratlı  hanıma  aşık  olur  ve  o  zamanlar  öyle  face  book,  Messenger,  twitter,  I  Phone  filan  olmadığından  oturur  adam  gibi  mektup  yazar.  Hani  şu  kağıdın  üzerine  dolmakalemle  yazılıp  daha  sonra  zarfa  konarak  elden  ya  da  postacılar  vasıtasıyla karşı  tarafa  gönderilen  şeylerden…Fakat  işin  aslında  Orhan  Veli’den  daha  yakışıklı  olmasına  rağmen( Bana  göre  tabii  ki)  Nahid  Hanım,  Sabahattin  Ali’ye  pas  vermez.  Gönderdiği  mektupları  hiç  açmadan  gerisin  geri  iade  eder.

Şimdi  izleyin  bakın  o  iade  olayından  sonra  neler  olur:

1928’de  kendisi  21, Nahid Hanım  19  yaşındayken yazdığı  bu  mektuplar  geri  geldiğinde  Sabahattin Ali, iade edilen mektubundan sonra gönderdiği bir diğer mektubunda “İade kâğıdındaki imzanı gördüm. Yalnız imzanı... Çıldırıyordum. İmzan beni deli edecek kadar sevindirdi. Onu yazan elini gördüm, hani bakmak istediğim zaman benden kaçırdığın elini... Bu elin üzerinde ince bir kol gördüm, daha sonra omuzlarını, ince çeneni, dudaklarını, şeffaf burnunu, alnına dökülen kumral saçlarını gördüm. Seni gördüm, seni büsbütün gördüm” Diyordu.

Bu  arada  bir  zamanlar  Nükhet  Duru’dan  dinledğimiz  bir  şarkı  vardı  hani  ‘’  Beni  sarar  melankoliii…  Oooo.  Beni  sarar  melankoliii ‘’  Diye.  İşte  o şarkının  tam  sözleri  olan  Melankoli   şiirini,  Nahid  Fıratlı  için  Sebahattin  Ali  Yazmıştır.  Şiir  tam  olarak  şöyledir.

Beni en güzel günümde 
Sebepsiz bir keder alır. 
Bütün ömrümün beynimde 
Acı bir tortusu kalır. 

Anlıyamam kederimi, 
Bir ateş yakar derimi, 
İçim dar bulur yerimi, 
Gönlüm dağlarda bunalır. 

Ne kış, ne yazı isterim, 
Ne bir dost yüzü isterim, 
Hafif bir sızı isterim, 
Ağrılar, sancılar gelir. 

Yanıma düşer kollarım, 
Görünmez olur yollarım, 
En sevgili emellerim 
Önüme ölü serilir... 

Ne bir dost, ne bir sevgili, 
Dünyadan uzak bir deli... 
Beni sarar melankoli: 
Kafamın içersi ölür.

Böyle  büyük  bir  aşka  rağmen  Sebahattin  Ali  yine  de  1935  yılında  Aliye  Hanımla  evlendi. (  Kadınlar  kızacak  ama  bence  çok  iyi  etti.  Zira  Aliye  Hanım  bence  Nahid  Hanıma  beş  çekerdi  güzellik,  zarafet  ve  alımda.)

Nahide  Hanıma  aşık  olanlardan  Orhan  Veli  henüz  otuz altı  yaşındayken  ölmüştü 1950  Yılında… Sabahattin  Ali’nin  de ömrü  kısa  olmuş,  o da 1948  yılında kırk  bir  yaşındayken  hayata veda  etmişti.( Bazı  rivayetlere  göre  öldürülmüştü)

Nahide  Hanıma  en  fazla  aşık  olanlar  çok  uzun  ömürlü  olamadılar.  Mesela  ‘’ Yaş  otuz beş,  yolun  yarısı  eder’’  Diyen  Cahit  Sıtkı  Tarancı…O  da  yolun  yarısı  dediği  otuz  beşinci  yaşından sadece  on  bir  sene  sonra  kırk  altı  yaşında  hayata  gözlerini  yumdu.

Edip  Cansever çok  da  yaşlı  sayılmayacak  bir  yaşta,  58  Yaşında  öldü.

Cemal  Süreya  bir  yıl  daha  fazla  yaşadı  Edip  Cansever’den…  Elli  dokuz  yaşında  öldü.

Ahmet  Muhip  Dranas  ile Ece  Ayhan  çok  da  aşık  değillermiş  ki  71  yaşına  kadar  yaşadılar.

Can  Yücel …

Onun  kaç  yıl  yaşadığına  geçmeden  önce  nasıl  yaşadığı  ile  ilgili  bir iki  satır   söz etmeden  geçmek  olmaz.

Vatandaşın biri  Can  Yücel’in  sağlam  içicilerden  olduğunu  öğrenince  onu  sınamak  için  yaşadığı  eve  gelir  ve kapıyı  çalar.  Can  Baba  söylene  söylene  açar  kapıyı.  Karşısında  efendi  görünüşlü  biri  vardır. Sorar  ‘’ Buyurun  bir  şey  mi  istemiştiniz’’  Adam  ‘’  Sen  iyi  içki  içermişsin.  Ben  de  iyi  içerim.  Aldım  bir  sürü  içki  geldim  kapına.  Birlikte  içer  miyiz?  Can  Baba  adama  ‘’  İçeri  buyur’’  dedikten  sonra adamın getirdiği  yetmişlik  rakılardan birini  bir  tencereye  boşaltır  ve tencereye boşalttığı  rakının üzerine ekmek  doğrayıp  bir  güzel  yer  adamın  şaşkın  bakışları  arasında… Adam  hayretten  donmuş  vaziyetteyken  bir  şişe  daha  açar :  ‘’  Evet,  kahvaltımızı  yaptığımıza  göre şimdi  içmeye  başlayabiliriz’’

İşte  böyle  biri  olmasına  rağmen  Can  Yücel  73  yaşına  kadar  yaşadı.

E  hazır  elimiz  değmişken  bir  de  Can  Yücelden  Nahid  Hanım’a  yazılmış  şiir  olsun  değil  mi?  Buyurun  o  zaman.

Nahit Hanım ki, şimdi bir Eski Ahit

İlk eşi, Haliç Vedat, menfi olamazdı ki zait

Babamsa o Balkan Harbi'nden müdevver nikahlarında şahit

Üçü de mülazım-ı evvel, sonra mülazım-ı sani

 

Asıl paşalığı ama Nahit Hanım'ın İkinci Dünya Harbi'ne ait

Nahit Hanım yıktığı Osmanlı İmparatorluğu'na karşı

Yenişehir'deki 50 metre karelik kira katında

Olanca insanlığıyla kurmuş yeni bir saltanat

Dizinin altındaki o kara ben kadar güzel bir Ben, Sevgiden

Bakardım geçtikçe Zafer Meydanı'nın ordan

O ikinci kattaki pencereye değil, zafere

Aşkla kurulmuştu sanki dünyanın en meridiyenindeki o daire

Ben de ondan-bundan değil. Nahit Hanım'la Orhan Veli'den

Başladım şiire ve sevişmeye

 

Sırf Orhan'ın başlattığı o Aşk Resmi Geçit'i

Yarım kalmasın diye...



Ve  son  olarak  Necip  Fazıl  Kısakürek…O  sınırları  bayağı  zorladı .  79  yaşında  öldü. 


Evet…Şimdi  tüm  okuyan  bayanlara  ‘’  İşte  erkek  milleti’’  dedirtecek  bombada  sıra…

Sabahattin  Ali,  Nahid  Hanıma  aşık.  Bir  imzası  için  bile  çıldırıyor  ama daha  sonra Aliye  Hanımla  evleniyor.  Hasan  Âli  Yücel  ve  oğlu  Can  Yücel…Baba  oğul  her  ikisi  de  Nahid  Hanıma  aşık…İlle  velakin  Nahid Hanım  Orhan  Veli’ye  aşık. Orhan  Veli  de  Nahid  Hanıma  aşık.  En  az  yüz  mektup  yazmış  ona  ve  tabii  ki  bir  sürü  şiir…  Ama  Orhan  Veli bu  derin  aşkına  rağmen  başka  kadınlara  da  aşık. Onlardan  birine  bakın neler yazmış:

Önce  şiiri  okuyalım  mı?

Peki..İşte  şiir.

Uzanıp  yatıvermiş  sereserpe
Entarisi  sıyrılmış  hafiften.
Kolunu kaldırmış,  koltuğu  görünüyor.
Bir  eliyle  de  göğsünü  tutmuş.
İçinde  kötülüğü  yok  biliyorum
Yok,  benim de  yok  ama
Olmaz  ki
Böyle  de  yatılmaz  ki.

Sadece  bu  şiir  değil, meşhur  ‘’ Anlatamıyorum’’  şiiri  de  bu  kadına ithafen  yazılmıştır.

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce

Bir yer var; biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Bu  iki  şiir  kime  mi  yazılmış? 

Öncelikle  belirteyim  ki  o kadar  büyük  bir  aşkla  sevdiği  Nahid  Fırat’a  değil.

Ya  Kime?

Bella  Eskenazi ( Kent)  Adında  bir kadına…

Kim  Bella  Eskenazi?

Hikayesi  uzun.  Sadece  eski Köy  Enstitüsü  İngilizce  Öğretmenlerinden  biri  olduğunu söyleyeyim  şimdilik.


Yani  uzun  lafın  kıssası  ‘’ Şair  Milletini  asacaksın  azizim’’    Allahtan  fazla  uzun  ömürlü  olmuyorlar  zaten.

Fakat..

Biz  yine  de  şairleri  öldürmeyelim ve  Orhan  Veli’nin  öldükten  sonra  cebinde  bulunan  diş  fırçasına  sarılı  bir kağıda  yazdığı  son  şiiriyle, daha  doğrusu o  şiirin  okunabilen  kısmı  ile  noktalayalım  sözlerimizi:

AŞK RESMİGEÇİDİ

 

Birincisi o incecik, o dal gibi kız.

Şimdi galiba bir tüccar karısı.

Ne kadar şişmanlamıştır kimbilir.

Ama yine de görmeyi çok isterim,

Kolay mı? ilk gözağrısı.

 

.....................................çıkar

........................dururduk mahallede

.....................................halde

....adlarımız yan yana yazılırdı duvarlara

.........................yangın yerlerinde.

 

Üçüncüsü Münevver Abla, benden büyük

Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları

Gülmekten katılırdı, okudukça.

Bense bugünmüş gibi utanırım

O mektupları hatırladıkça.

 

Dördüncüsü azgın bir kadın,

Açık saçık şeyler anlatırdı bana.

Bir gün de önümde soyunuverdi

Yıllar geçti aradan, unutamadım,

Kaç defa rüyama girdi.

 

Beşinciyi geçip altıncıya geldim

Onun adı da Nurünnisa.

Ah güzelim

Ah esmerim

Ah

Canımın içi Nurünnisa.

 

Yedincisi Aliye, kibar bir kadın

Ama ben pek varamadım tadına

Bütün kibar kadınlar gibi,

Küpe fiyatına, kürk fiyatına.

 

Sekizinci de o bokun soyu:

Sen elin karısında namus ara,

Kendinde arandı mı, küplere bin.

Üstelik kendinde de

Yalanın düzenin bini bir para.

 

Ayten'di dokuzuncunun adı,

Barlarda göbek atar

iş başında şunun bunun esiri,

Ama bardan çıktı mı,

Kiminle isterse onunla yatar.

 

Onuncusu akıllı çıktı

Bıraktı gitti beni

Ama haksız da değildi hani,

Sevişmek zenginlerin harcıymış

işsizlerin harcıymış.

iki gönül bir olunca

Samanlık seyranmış ama,

iki çıplak da olsa olsa;

Bir hamama yakışırmış.

 

işine bağlı bir kadındı on birinci

Hoş, olmasın da ne yapsın?

Bir zalimin yanında gündelikçi;

Adı Luksandra.

Geceleri odama gelir,

Sabahlara kadar kalır

Konyak içer, sarhoş olur,

Sabahı da, işbaşı yapardı şafakla..

 

Gelelim sonuncuya.

Ona bağlandığım kadar

Hiçbirine bağlanmadım.

Sade kadın değil, insan.

Ne kibarlık budalası,

Ne malda, mülkte gözü var.

Eşit olsak, der,

Hür olsak, der.

insanları sevmesini de bilir,

Yaşamayı sevdiği kadar.



RESİMLER

1- Nahid  Fıratlı
2- Orhan  Veli  Kanık
3-  Sabahattin Ali,Eşi Aliye  Hanım  ve  Kızı  Filiz
4- Sabahattin  Ali’ye Kürk  Mantolu  Madonna romanı  için  ilham  kaynağı olan 
Andrea Del Sarto imzalı "Madonna delle Arpie" tablosu…
5-Kürk  Mantolu  Madonna  adlı  Kitap
6- Bella  Eskenazi (KENT)
7- Bella Eskenazi ve  Orhan  Veli’ye  ‘’ Sereserpe ‘’  Şiirini  yazdırdığı  pozu.
8- Kürk  Mantolu  Madonnayı ABD li  İtalyan  şarkıcı
Madonna Louise Veronica Ciccone  zanneden  Tv 8  ‘’Aramızda  Kalmasın’’ programının  sunucularından  Funda  Özkalyoncu
9-  Funda  Özkalyoncunun  2013  yılında  attığı  bir  tweet: Bu  ülke  vatandaşı  kitap  okumuyor  canım’’
10-  Bu  resim  araya  nasıl  girdi  bilmiyorum.  Ama  yine  de  kitabı  bulup  okumanızı  tavsiye  ederim.
  
  
( 1943 Yılında Madonna Varmıymış? / İmzası Bile Çıldırtan Kadın başlıklı yazı Sami Biber tarafından 9.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu