- Hay  ben  senin  ananı  avradını,  soyunu,  sülaleni…

Allah Allah… Benim  2  No lu  Kangal kime  küfrediyor  acaba?  Böylesine öfkeli  öfkeli  küfrettiğine  göre mutlaka  bizim  yan  taraftaki  komşulara  kızmıştır.  Yani  küfür  tabii  ki  güzel  bir  şey  değil  ama  çocuk  çok  da  haksız  sayılmaz.  Yahu  herifler yan  tarafı depo  ettiler,  her  Allahın  günü  paldır  küldür  kalas  getiriyor  ya  da  kalas  götürüyorlar  oradan.  Patırdıları,  kütürtüleri  bitmiyor.  İllallah  yani.

Hemen  odadan  fırladım.  Neticede  haklı da  olsa  adamlar  it  sürüsü gibi.  ‘’  Ulan  sen  kime  küfrediyorsun?’’  Dedikleri  anda  sonu  cinayetle  biter bu  olayın.

Kangalın  odasına  girdiğimde  baktım pencere  kapalı.   Yani  küfrettiği  şey  her  ne  ise  anlamadım  ama  komşular  olmadığı  kesindi.

Allah  Allah…Bilgisayar  başında  da   değildi.  Yani  oynadığı  sanal  okeyde  taş  atmayan  birine  de  küfretmediğine  göre??

Eeee  cep  telefonu  da  elinde  değil.  Yani  telefon  vasıtasıyla  küfrettiği  biri  de  yok?

Hani  uyuyor  olsa  her  zamanki  gibi  uykusunda  sayıklıyor  diyeceğim  ama  o  da  değil.

Benim  iki  no  lu  Kangal  bazen  uykusunda  resmen  konuşur.  Arasıra  böyle  küfürler  de eder.  Bu  huyu  kime  çekmiş  bilemiyorum.  Mesela  benim  asla  böyle  bir  huyum  yoktur.

-Hayırdır oğlum.  Kime  küfrediyorsun  böyle  kızgın  kızgın?

-Ya  baba  sorma.  Gördüğün  gibi  bilgisayar  masasının  yerini  değiştirdim. Fakat burada  fişi  taktım  bilgisayar  çalışmıyor.

-Ona  mı  küfrediyorsun?

-Evet  yaa.  Deli   olacağım.  Prizde  cereyan  var.  Ketılı  takıyorum  çalışıyor  ama  bilgisayara  elektrik   gelmiyor.

-Nasıl  gelmiyor?  Baksana  bilgisayarın  ışıkları  yanıyor.

-Aaa  hakketen de.  Sen odaya  girdin,  bilgisayar  çalışmaya  başladı.

-Saçmalama.  Benle  ne  alakası  var.  Bilgisayarın  çalışıyor  ama  sen  yorgunluktan  farkına  varamamışsın  anlaşılan.

Neyse..Kangal,   bilgisayarının  çalıştığını  görünce  huzurla  kuyruğunu  sallamaya  başladı…Pardon  yaaa.  Çocuğu  hakiki  Kangal  yaptım  ben  de.  Kuyruk  sallama  yok.  O  kısmı unutun.

Mesele  nasıl  olmuşsa  olmuş,  hallolmuştu.  Artık  ben  de  odama  dönebilirdim.  Öte  taraftan  küfürlerin  Rizeli  komşulara  olmadığına  da  sevindim  tabii  ki.  Allah  muhafaza  onlara olsaydı?  Adamlar  Rize’li,  başka  bir  izahata  gerek  var  mı?

Odamda  kendi  bilgisayarımın  başına geçmemle  birlikte  kangal  yine  başladı  saydırmaya.

- Şeytan  diyor  vur  parçala  anasını  soyunu  biiiipppp  biiiiip    min  bilgisayarını.

Öfkesini  bilirim  namussuzun.  Kızdı  mı  gözü  bir  şey  görmez.  Parçalar  mı  parçalar  canım  bilgisayarı.

Hemen  seğirttim.

-Ya  ne  oluyor  oğlum?  Ne  bu  öfke?

-Sen  gittin  yine  elektrik  gelmiyor  buna.

-Nasıl  gelmiyor?  Ver  bakayım  şu    murakabe  kalemini  bana.

Çocuk  masa  üzerinde  duran  kurşun kalemi  uzatıyor  şaşkın  şaşkın. 

-Kalemle  ne  yapacaksın  ki?

-Oğlum.  Kurşun  kalem  değil.  Murakabe  kalemini  uzat.

-Murakabe kalemi  ne?

-Yahu  kontrol  kalemi  yani

-Of  baba  yaaa.  Adam  gibi  kontrol  kalemi  desene.

Kangal  yine  haklı.  Kırk  elli  sene  önceydi  murakabe  kalemi.  Şimdi  artık kontrol kalemi  deniyor.

Kontrol  kalemini  elime  aldım  daha  prize  dokunmadan  bilgisayarın  ışığı  yanmaya  başladı.  Haydaaaa…

-Oğlum  !  Bilgisayarın  çalışıyor.

-Ya  baba  sen  odaya  girince  çalışıyor  bu.

-Olmaz  öyle  şey..Bir  temassızlık  var  sanırım.

-İyi  de  sen  bir  şeye  temas  etmiyorsun  ki?  Ne  oluyor  da  sen  gidince  elektrik  gidiyor, sen  gelince  geliyor?

-Orasını  ben  de  anlamadım  ama  neticede  bilgisayarın  çalışıyor şimdi.

Tekrar  odama  geçtim.  Odama  geçmemle  birlikte  kangal bağırdı.

-Babaaa  az  gelir  misin?

Hay  babana  da,  senin  bilgisayarına da,  ve  hatta  sana  da… Ulan  bırakmadın  iki  satır  bir  şey  yazayım  şurada.

- Ne  oldu yine  yahu?

-Bilgisayar  yine  gitti.

-Eee  n’apayım  gittiyse?

-Hele  bir  gel  bakalım  yine  çalışacak  mı?

-Lan  bana  bak?  Ben  senin  kobay  faren  miyim?  Bilgisayarının  çalışıp  çalışmamasının  benimle  ne  alakası  var?

-Yav  sen  hele  bir  gel.

Fesübhanallah… Çattık akşam  akşam…

Söylene  söylene  bir  kez  daha  Kangal’ın  odasına  girdim.

-Baak  ben  demedim  mi?  Sen  daha  kapıdan  içeri  adım  atar  atmaz  çalışmaya  başladı.

-Eee.  N’apacağız  şimdi?

-Yapacak  tek  şey  var.  Sen  bu  odadan  ayrılma.

-Oldu.  Anan  güzel  mi  senin?

-Babam  olduğuna  göre  anamın  güzel  olup  olmadığını  bilmen  lazım.

-Ben  odama  gidiyorum.  Senin  bilgisayarın  çalışacak  diye  burada  sokak  lambası  gibi  dikilemem.

Başladı  duygu  sömürüsü  yapmaya. 

-Gitme sana muhtacım 
Gözümde nursun başımda tacım muhtacım 

-Ya  oğlum  saçmalama.

-Beni öldür öyle git 


-Kes  lan  namussuz.  Dün  ‘’  Oğlum  bana  iki ekmek  al’’  dediğimde  ‘’  İşe  geç  kalıyorum’’  diye  bahane  üretirken  hiç  de  bana  muhtaç  değildin. 

Tabii  ki  böyle  bir  manyaklık  olamazdı.  Neymiş  efendim, beyefendinin  bilgisayarına  elektrik  gelecekmiş diye  ben  onun  odasında öylece  ayakta  dikilecekmişim. 

Kendi  odama  döndüm tekrar  ama  ben  odama  döner  dönmez  bizimki  homurdanmaya  başladı  yine.  Yok  ama   isterse  kıçını  yırtsın  bir  daha  ilgilenmeyeceğim.  Benim  de  işim  gücüm  var  neticede.  Yazmaya  başladığım  anı  yazısına  kaldığım  yerden  devam  ettim.

- Resminizi  gördüğüm  anda  sine-i  giryanım  çâk  çâk  oldu Kestane  Hanım.

-Neyiniz  ne  oldu  anlayamadım  ama ismim  Kestane  değil,  Mestane’dir  Efendim.

 -Oh  çok  müteessir  oldum  hamfendi.  Reca  ederim  bu  kulunuzu  mazur  görünüz. Yani  zât-ı  âlinizden    ziyadesiyle  hoşlandım.

-Eh  siz  de  resminize  bakınca hiç de  fena  sayılmazsınız  Sami  Bey.  Bu  durumda  ne  yapıyoruz?

-Hımmm.  Bu  durumda 
Varalım kûy–i dilârâya gönül hû diyerek/Kokalım güllerini gonca–i hoş–bû diyerek/Şerbet–i la’li hayali bizi öldürdü meded/Gidelim kûyuna yârin bir içim su diyerek…Gerisi  Allah  kerim.

-Anlamadım  efendim

-Yani  diyorum  ki  bir  muhallebicide  buluşup  konuşalım.

-Muhallebici  mi?

-Niçin?  Sevmez  misiniz  muhallebiyi?

-Yoo  sevmesine  severim de.  Ayol  muhallebici mi  kaldı  şimdi? 

-Hımmm  o  zaman  ‘’  Gidelim  Göksu’ya  bir  alem-i âb  eyleyelim’’ ha.  Ne  dersiniz?

-Ehh.  Bakın  o  olabilir.  Göksu’da  Göksu  Cafe’de  buluşalım  madem.

- Tamam.  Ben  Göksu’ya  vardığım  zaman  sorar  öğrenirim  Cafer’in  kim  olduğunu.

-Cafer  değil efendim.  Cafe…Yani  Kafeterya…Yani  çay  kahve  içilen  bir  yer.

-Anladım.  Yani  bir nevi  kıraathane.

-Değil  efendim  ama  boşverin.  Orada  buluşalım  konuşalım  tamam  mı?


Haliyle  tamamdı  ille  velakin  Rabbim  nasip  etmeyince olmuyordu.  Mestane  Hanımla  Göksu’da  buluştuk,  bayağı  da  bir  konuştuk  ama  en  sonunda  ‘’ Çok  özür  diliyorum  Sami  Bey.  Sizden  elektrik  alamadım’’  Diyerek  içtiği  onca  nescafenin  hesabını  bana kakalayıp çekip  gitti.

Nedense  hep  böyle  oluyordu.  Hangi  kadına  ‘’  Dest-i  izdivacınıza  talibim’’  desem  ‘’  Çok  özür  dilerim,  sizden  elektrik  alamadım’’  Diyordu.


Of  be  Kangalım…  Sıktın  ama.  Başlayacağım  babanın  sakalından  bıyığından.

-Ne  var  ulan.  Nee?  Yıktın  ortalığı  ‘’Babaa..  Babaaa ‘’  Diye.

-Yav  bu  yine  çalışmıyor.  Sen  gittin  yine  durdu.

-Nasıl  durdu.  Çalışıyor  ya  işte.  Kör  müsün?

-Aaaa  vallahi  çalışıyor.  Sen  odaya  girince  çalışmaya  başladı   yine.

Gözlerimden  inen  yaşlar  halının üzerine  damlamaya  başlayınca  sordu  oğlum.

-Hayırdır  baba.  Niçin  ağlıyorsun?  Neye  üzüldün  şimdi  birden  durup  dururken.

-Üzüntüden  değil  bu  göz yaşları  oğlum.  Sevinçten.  Nihayet  bu  dünyada  benden  de  elektrik alan  bir  nesne  oldu.  Onun  sevinci…

---------------------------------------------------------------------------------------------

NOT: Bu  öykü  size  kurgu  gibi  gelebilir  ama  değil.  Sırrını  ben  de  anlayamadım  ama  o  bilgisayar  tam  dört  defa  ben  oğlumun  odasına  girdiğimde  çalıştı,  ben  çıkınca  elektrik  gelmedi.   Hani  benzeri  durumlara  çok  şahit  olmuşumdur.  Mesela  vatandaşın  arabası  çalışmaz,  gider  binbir  zahmet  bir  usta  bulur  getirir.  Usta  otur  bakalım  koltuğa der.  Adam  koltuğa  oturur, kontağı  çevirmesiyle  araba  çalışmaya  başlar  ya,işte  aynen öyle  bir  şey  ama  dört  defa  tekrarlaması  sanırım  rekor  oldu.

( Çok Şükür. Sonunda Benden De Elektrik Alan Oldu. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu