Dün akşam-1
Dün akşam garip gönlüm, derin bir hüzündeydi,
Oysa mehtap tahtında, yine gökyüzündeydi.
Gülümsüyor gibiydi, emsalsiz gül cemali,
Öyle bir güzellik ki, güzelliğin cem hali!
Yayılan huzmeleri, hülyalı bakış gibi,
İşliyordu her yere, ışıktan nakış gibi.
Etrafına yıldızlar, doluşmuşlar pür neşe,
Taşımadan hiçbiri, en küçük bir endişe.
İçlerinden bazısı, göz kırpıp
duruyordu,
Bazılarıysa sanki kaydırak oynuyordu.
Dalgalar kayalara “elim sende” diyordu,
Kaçar gibi yapıyor, dönüp de geliyordu.
Biliyoruz der gibi, sevdiğin o kadını,
Hafiften esen bir yel, söylüyordu adını.
Huzur dolu dinginlik, sarıverdi içimi,
Kapadım gözlerimi, bir
sigara içimi.
Nasıl olduysa birden duydum onun sesini,
Yanağımda hissettim, sıcacık busesini.
Omuzuma yaslanmış, yanımda duruyordu,
Narin parmaklarıyla, sineme vuruyordu.
Alımlı ipek teller, okşuyordu yüzümü,
Dindirmek ister gibi, içimdeki hüznümü.
Oturduk uzun
süre, bir gölge gibi sessiz.
Daldık koyu sohbete, kelimesiz,
hecesiz.
Zaman su gibi aktı, çabucak geçiverdi,
Gözlerim mekândaki gerçeği seçiverdi.
Etrafımda insanlar, merakla süzüyordu,
Kimi de dudağını, muzipçe büzüyordu.
Kimse yoktu yanımda, kollarım yine boştu,
Fakat serap da olsa, onunla olmak hoştu.
Dün akşam-2
İçimde nice ukde, dalıp gittim engine.
Ne şen yıldızlar vardı, ne mehtap aydınlığı,
Örtünmüş bir tül gibi, gökyüzü karanlığı.
Cezir vakti olmalı, sular mahzun ve garip,
Hüzün renkli bulutlar, hallerinden mustarip?
Oynaşmıyor balıklar, yemişler gibi vurgun,
Sanki matem havası, dalgalar bile durgun.
Kasavetli gökyüzü, etrafa bir sis çökmüş,
Sanırım tüm dertliler, bugün içini dökmüş.
Mahzun gölgeler gibi, kıyıda bekler taşlar,
Ruhumda bir isyanın sessiz feryadı başlar.
Ne in ne cin ortada, herkes nereye gitmiş?
Yoksa sura üflenmiş, artık vade mi bitmiş?
Niçin kayalıklar boş, hani hep o duranlar?
Gelir belki diyerek, hoş hayaller kuranlar?
Tavşankanı çayını, demleyip semaverde,
Vurup sazın teline, çalıp söyleyen nerde?
Çekirdekçi dururdu, biraz ilerisinde,
Nedense gözükmüyor, her zamanki yerinde?
Ya bayat simitleri, “çıtır” diyerek satan,
Tezgâhta kalanları, balıklara yem atan?
Niçin yok ulu orta, naralar atan sarhoş?
Herkes nereye gitmiş, neden ortalık bomboş?
Hani o muzip rüzgâr, ismini fısıldayan,
Hani ya ahu gözler, daima ışıldayan?
Asıl gerçek bu mudur, hepsi bir rüya mıydı?
Mutluluk sandığımız, beyhude hülya mıydı?
Uyuyayım öyleyse, gerçek kâbustan beter?
Sizin olsun bu dünya, bana anılar
yeter.