Dün gece, geç
vakitte, yorgun, bezgin halimle,
Uzun uzun
dertleştim, sabaha dek kendimle.
Sordum; içimde
her gün büyüyen boşluk neden?
Hayatı tatsız
kılan tuhaf mayhoşluk neden?
Nedir eksik
olan şey, neyin yoksunluğu var,
Neden ruh halim
böyle, yıkık, dökük, tarumar?
Yaşamaktan
hevessiz, derbeder ahvalime,
Var mıdır uygun
düşen kavram ya da kelime?
Lügatler ah
lügatler, acep ne işe yarar?
Onlardan medet
ummak, galiba akla zarar.
Derinlerde bir
çığlık, kalmış gibi nefessiz,
Çırpınıp
haykırıyor, lakin dilsiz ve sessiz.
Bu da neyin
nesidir, ne işi var içimde,
Konuşmaya
çalışır, anlaşılmaz biçimde?
Yardım talebi
midir, yoksa ikaz mı eder,
Böyle canhıraş
halde neyi anlatmak ister?
Cevabını
beyhude, bekleyip duran soru:
Bir lahza huzur
vermez, nedir benimle zoru?
Vicdan desem
olamaz, o ki çektiğim azap,
İnsafsız sorgusuyla
ruhumu yakan kezzap.
Yitirdiğim bir
şey mi, kaybettiğim değer mi?
Kıymet bilmedim
diye, ah etmeye değer mi?
Yoksa umutlarım
mı, zaten hiç olmadı ki;
Dibi delik
testiydi, bu yüzden dolmadı ki?
Anladım, eksiklik
o, boşluk doğurtan ebe,
Ve ben o eksik
peşinde koşturan bir körebe.
Lakin beyhude
çaba, sonu sukut-u hayal,
Gök kuşağı
misali, ona erişmek muhal.