1
Monolog Röportajımıza Devam Edelim
-Sevgili okuyucularım bugünkü şair konuğum bir gezgin derviş
gibi ülkeleri gönülleri dolaşan ismini vermeyerek “Abdal ”mahlas ismini
kullanan şairimizle baş başayız. Sayın Şairimizi öncelikle hoş geldiniz, neden
Abdal mahlas ismini alarak kullanmaya başladınız bunu öğrenebilir miyiz?
-Abdal Şairimiz: Öncelikle bu samimi sıcak karşılamanızla hoş
bulduk ve selamlar ve sevgilerimi sunuyorum tüm okuyucularınıza. Abdal; gezgin
gezen, derviş; Alçak gönüllü ve her şeyi
hoş gören kimse. Kendi fakirliği ile yoksulluğu ile yaşarken buna şükür eden
anlamlarını taşıdığı ve bana uyduğu için kullanmaya başladım. Geniş olan okuyucu
kitlenize anlaşılır bir dil ile umarım anlatabilmişimdir. Herkes benim hayat hikâyemi
biliyor zaten, burada tekrar anlatarak değerli okuyucularınıza zaman kaybını
yaşatmak istemiyorum.
-Estağfurullah şairim çok güzel anlattınız, dediğiniz gibi
herkes sizi az çok tanıyor, tekrardan hayatınızı anlatarak zaman kaybına ve
değerli okuyucularımızın vaktini boşuna meşgul etmeyelim. Duygu ve
düşüncelerimiz aynı konularla soğutmanın da bir anlamı yok… Bize şiirde yöntem
yani yazarken izlenecek yol hakkında planlanmış bir yönteme dayalı olarak mı yazmalıyız,
yoksa ilham denilen meleklerin kapımızı çaldığı anda, hiçbir plana bağlı
kalmadan mı yazmalıyız?
-Abdal Şairimiz: Yöntem tarz yâda ekol üslup deyin şiir
dünyası başlı başına bir gönül dünyasına hitap eden alçak gönüllülükle
gülümseme ile gönüllere hitap eden bir okuldur, yaşama ve yaşatma yolunda
yürürken gönüllerde yaşamaktır. Siz bunu ister kendi becerinizle anında gelen
ilham perisine uyarak yazın veyahut ta ilham perisinden aldığınız ilhamla
yazdıktan sonra defalarca okuyun yeni kelimler heceler ekleyerek yazın şair
olarak size kalmıştır. Önemli olan gönüllere hitap ederken gönül kazanmaktır. Gerçi
böylesine gönül kazanmayı düşünmeyen kişide şair olamaz, şair olmak öylesine
kolay değildir, ben kendimi uzun yıllar yazmama rağmen bir şair olarak da
görmüyorum. Gönlünden geçenleri az karalayarak yazan bir şiir gönüllüsü aşığı
olarak görüyor ve yazmaya karalamaya çalışıyorum.
-İsterseniz bu şairlik hususuna siz ben değil okuyucularınız karar versin. Toplum olarak kendine miras kalmış kültürüne sırtını dönerek hiçe sayarak, kendi özgür düşüncesi ile hiçe sayarak uzun soluklu olmayan bir balon gibi şişerek anında patlayan kesintiye uğramadan uzun uzadıya anlamsız hecelerle dolu kültür adına bir şeyler ifade etmeyen uğraşlarla olması adına neler söyleyeceksiniz?
-Abdal Şairimiz: Öncelikle şiir nedir bunu bir irdeleyelim önce. Genel bir bakış açısı ve anlam ve manasıyla dilin kişisel hecelerle üstün bir zevkle bir arada kullanımından ortaya çıkan gönülleri okşayarak, gönüllere hitap eden bir sanat eseridir. Bu tanım üzerinde bu şekilde tarif ediyorum ben şiiri. Şiirler, şairin gönlünde okuyucusunun gönlüne, bir nehir akarsu gibi berrak akan görüntü olarak mısralardan ve mısra kümelerinden hecelerden meydana gelmektedir. Şiirlerle ilgili birçok şey söylenmiştir, ama bence gönülleri okşayan gönüllere hitap eden, toplumun yarasına parmak basan, haksızlıkları olumsuzlukları hiç çekinmeden korkusuzca anlatan, kelimelerden ve hecelerden oluşan bir sanat dalıdır koludur. Bu söylenenlerin tamamı, şiirin bir yönünü ele alan ve öne çıkaran sözler ve tanımlamalardır bence, herkesin bu konuda bir düşüncesi vardır, bu düşüncesine saygı duymak bilinen kalıpların dışına çıkarak, anlaşılır olan duyguların çerçevesinde saygı duymalıyız. İnsanlık olarak tarih boyunca kendimize has duygu, düşünce ve hayallerimizi katarak toplumun sorunlarına eğilerek dil gönül dost olmuş, kelime ve hecelerle etkili biçimde anlatmanın bir yolu olmuştur şiir. Şimdi toplum olarak zaten şiir okuyan ve seveni olmayan bir milletiz, şairlik ile uğraşan kişileri yani gönül adamlığına soyunmuş değerli yazarları, boşa zaman geçiren ve öldüren insanlar olarak görmemiz yani okuyup sevmeden önce “Tenkit” ederek, hatta daha ileriye giderek hepimizin şiire gönül vermeden birer eleştirmen olması, şiiri ve şairimizi yıkmaktadır zaten. Şair şiiri ile düşüncesinde ki heyecan ve gönül güzelliğinin yanı sıra, o düşünceyi destekle”yici”, renklendirici ya da anlam katan yan düşüncelerini hiçe sayarak, değil şiiri yani sanatı seven onu yıkıcı değil yapıcı bir gönül güzelliği ile seven toplum ile kendini ifade eden anlaşılır bir gönül güzelliği ile birbirini anlayan, derdine sahip çıkan yanlışlıkları bu sanat dalı ile düzelten en güzel ifade eden toplum olmuştur. Toplumda çok eskilerden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa aktarılan, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar veya yanlışlıklar şiir ile anlatılarak düzeltile bilinir. Bunun örnekleri ile doludur şiirimiz. Karşılıklı atışmalarımızla bin bir çiçeğin rengine bürünmüş atışmalarımız, sohbet ortamında gönül kırmamak adına kelime kelime hece hece anlatılan destanların birer yaşanılan hayatın kesitleri hatıra gelen yanlışlıkların anlatıldığı sohbet ortamlarının vazgeçilmezi olarak bu şiirin üstatları kuşaktan kuşağa taşımışlardır. Kasidelerle mana anlam ihlas yönü ile gönül mahzeninde damla damla mana incileri ile süslenmiş dini büyüklerimizi öven divan edebiyat şiir türü ile yarınlara taşımıştır. İşte Kaside-i Bürde:
-Devam eder ve gider uzun bir anlatımı gönüldeki güzelliğin
sevilen büyüklerin güzelliklerinin feyiz feyiz anlatımı kalpleri yumuşatan bir
güzellikle yazılmış bu kaside. *Daha Peygamber Efendimiz hayattayken başlayan
ve ona övgülerle dolu olan şiir yazımı, asırlar boyunca devam ederek bir
gelenek halini almış ve birbirinden güzel şiirler bize miras kalmıştır. İşte o
şiirlerden biri: Kaside-i Bürde. 1200’lü yıllarda kaleme alınmış mezkûr
kasideyi Muhammed Busiri adında bir zat yazmış.
Muhammed Busiri kimdir?
1212’de Mısır’da dünyaya gelen Busiri, Kahire’de ilim, dil ve
edebiyat eğitimi almış, özellikle hadis ve siyer ilimleriyle daha çok meşgul
olmuş. Küçük yaştaki çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretmek üzere bir mektep açmış,
ancak beklediği ilgiyi göremediği için burayı kapatarak kâtip olmuş.
Hayatı, hanımının hırçınlığı ve çocuklarının çokluğu, bir de
geçim sıkıntısı yüzünden huzursuzluk içinde geçmiş. Şazeli tarikatının kurucusu
Ebu’l-Hasen eş-Şazeli’ye intisap etmiş ve onun en gözde öğrencileri arasına
girmiş Muhammed Busiri.
Kaside-i Bürde’nin meşhur olmasının sebebi
Kaside-i Bürde, İslam ümmetinde, Türkiye’de Süleyman
Çelebi’nin Mevlid’i kadar meşhur, hatta ondan daha yaygındır. Bu kaside ümmetin
konuştuğu hemen her dile çevrilmekle beraber Grekçe, Latince, İtalyanca,
Fransızca, İngilizce ve Almanca ’ya da tercüme edilmiş. Üzerine 110’dan fazla
şerh ve birçok nazire yazılmış. Onun bu kadar meşhur olmasının sebebi ise bu
kasideyi yazdıktan sonra şairin gördüğü bir rüya!
Rasulullah’ın, okunurken ritim tuttuğu şiir!
Hayatının sonlarına doğru felce tutulan Muhammed Busiri, bir
akşam yatağında yatarken, hastalığına şifa vermesi için Allah’a dua eder ve o
gece rüyasında Peygamber Efendi’mizi görür. Peygamberimiz ondan kendisi için
yazdığı kasideyi okumasını ister. Busiri, “Ya Rasulallah, ben sizin için birçok
kaside yazdım, hangisini emredersiniz?” deyince Hz. Peygamber, kasidenin ilk
beytini okuyarak isteğini belirtir.
Busiri, kasideyi okumaya başlar. Resulullah da duyduğu
memnuniyetten dolayı iki yana sallanarak sonuna kadar büyük bir zevkle dinler.
Bitince de yatmakta olan hasta şairi ödüllendirmek üzere hırkasını (bürde)
çıkarıp üstüne örter ve eliyle vücudunun felçli kısmını sıvazlar.
Hani Rasulullah’ın huzurunda okuyordun ya
Muhammed Busiri heyecanla uykusundan uyanır. Gördüğü rüyanın
zevkiyle toparlanmaya çalışırken vücudunda felçten bir eser kalmadığını fark
ederek sevincinden ne yapacağını şaşırır. O sırada sabah namazı vakti
yaklaştığı için abdestini alıp mescide gitmek üzere yola çıkar. Yolda
Ebu’r-Reca adında bir dervişle karşılaşır. Derviş ondan Peygamberimiz için
yazdığı kasideyi ister. Busiri hangisi olduğunu sorunca, “Hani bu gece
Rasulullah’ın huzurunda okuyordun ve o da büyük bir zevkle dinliyordu ya, işte
onu!” diye cevap verir.
Nihayet bu olay halk arasında yayıldıktan sonra, kaside büyük
bir üne kavuşur. Felçli hastalara şifa niyetiyle okunmaya başlar. Lakin bu
amaçla, başkalarına, her önüne gelen değil, ancak icazet alanlar okur.
Türkçe’ye kimlerin tercümeleri var?
Üstat Sezai Karakoç’un, “Bürüyen Kaside” ismiyle İslam’ın
Şiir Anıtlarından isimli eserinde özenli tercümesiyle bulabileceğiniz bu
değerli şiiri bir de 2001 yılında Fatih Müftülüğü, kutlu doğum münasebetiyle
Kaside-i Bürde’yi Türkçe Söyleyiş adıyla neşretti. O tercümeyi ise Arapça ’ya
derin bir vukufiyetinin olduğu bilinen değerli ilim adamı Mahmut Kaya yaptı.
Söz konusu neşriyatta, 160 beyitten müteşekkil kasidenin her
beytine bir sayfa ayrılarak önce Arapçası sonra Türkçe ’si, en sonunda da
Türkçesinin manzum ifadesi yer verilmiştir. Abdülhadi Erol Dönmez’in hattı,
Rukiye Dönmez ve Ersan Perçem’in tezhibi ile kitap, daha da bir güzellik
kazanmış.
Kaybettiğimizi hatırlamak için
Rasulullah’a duyulan derin muhabbetin izlerinin her beyitte
kendini gösterdiği bu kasideyi her Müslümanın okuması, feyz alması, kalbini
yumuşatması ve kaybettiğini hatırlaması gerekir.*
-Böylesine geniş ve bu güzel kaside ile açıklamanız gönlümüze
ihlası feyz feyz dolduran Kasideyi yazan şairimiz Muhammed Busiri’yi de anmış
olduk. İsterseniz az bir ara verelim, daha sonrasında kaldığımız yerden devam
edelim.
Mehmet Aluç
*Bu kısım alıntıdır.