Geceye yakarış
Gel ey gece, gel yine, sar sarmala bizleri,
Siliver günden kalan, hüzün veren
izleri.
Perişan halimize, sen olsun göster şefkat,
Örtüver üstümüze, karanlıkları kat kat.
Sırtımızda onca yük, yorulduk yürümekten,
Peşimizden tükenmez, dertleri sürümekten.
Menzile ermiş gibi, çözülsün artık denkler,
Siyahın tonlarına, dönüşsün bütün renkler.
Ne elem ne de sevinç, kalmasın hiçbir farkı,
Herkesin dudağından, dökülsün aynı şarkı.
Uygunun kollarında, hayat bulsun hülyalar,
Sevinçlere gark etsin, gördüğümüz rüyalar.
Sakın sabah olmasın, güneşimiz doğmasın,
Halden bilmez gerçekler, umutları boğmasın.
…
Sitem
etme ne olur, duyduğun sözlerimden,
Bir
cevap da arama, buğulu gözlerimden.
Sen
olsun anla beni, sorma neden ve niçin?
Nasıl
düşmüşüm diye, sarmalına hiçliğin?
Hangi
büyük acılar, böyle candan bezdirdi,
Ruhumu
insaf bilmez, çarklarında ezdirdi.
Ben
de istemez miydim, sehere ulaşmayı,
Umut
ve sevinç ile gündüzle buluşmayı?
Seyre
dalıp her sabah, açan gonca gülleri,
Mest
olup da dinlemek, sevdalı bülbülleri.
Kelebek
kanadında işlenmiş nakışları,
Görmeyi
arzulardım, hülyalı bakışları.
Ancak
sen de bilirsin, benim bahtım karadır,
Yüreğimde
kanayan, onulmaz bir yaradır.
İşte
bu yüzden böyle, gizlenerek kuytuya,
Gecenin
kollarında, sığınırım uykuya.