Görmezse gözün özlemezsin diyordun
Seni yalancı seni vefasız neden böyle söyledin
Yokluğunda kavruluyor bu gönlüm alev alev
Ah beyaz kâğıdı karalar gibi gönlümü de karaladın
Ve çektin gittin beni kandırarak yandırarak ağlatarak
Alacağın olsun elimde kışın üşürken bana sarılırken
Çekilmiş eski bir resmin kaldı
Hani hep gülecektik birlikte
Uçan kuşlar gibi uçacaktık yarınlarımıza
Şimdi elimde eski bir fotoğraf
Karalanmış bir gönlüm
Her gün yaşadığım kışlarım var
Birde gülümsemeden bakan gözlerin
Senden bana yadigâr kalan
Bana hasreti ezberlettin
Yalnız yaşamayı öğrettin gidişinle
Keşke gitmeden önce beni
Karanlık bir dehlize kapatsaydın
Geliyorum diyerek gitseydin
Beklerdim bir ömür bu umutla
Şimdi oysa umutsuzum
Sensizim
Yarınsızım ve ağlıyorum
İşte yokluğun
Umutsuzluğum
Aşka düşerim derken
Hasrete düşen yoldayım
Gelirsin dedim ama hiç gelmeye yok niyetin
Belli ki sen hasrete düşmedin
Ama nasıl olur
Terk edilen düşerken
Terk eden acaba nereye düşüyor
Nasıl terk etmenin acısını duymadan geriye dönmüyor
Göğsündeki gönlünü hislerini duygularını
Alıp paramparça ederek mi gidiyor
Anlayamıyorum
Çözemiyorum
Bunu bileniniz var mı acaba?
Neden terk edilen hasreti yaşar?
Terk edip giden ise neyi yaşar?
Allah aşkına cevabı olan yok mu?
Muamma olarak mı kalacak bu
Kıyıda dalgaların her gün tokatladığı bir kaya olmak
Her gün dalgaların şiddetli tokadını yemek bu olsa gerek
Kaybolayım desem de ne mümkün
Bir gün karşılaşmamız hiç değil
mümkün bilirim
Belli ki sen cennete
Bense cehenneme düştüm
Yağan yağmurların altında
Rahmeti koklaya koklaya
Yürüyeyim çöllerde düşe kalka
Kapanmaz artık açtığın yara
Ellerinle yüzüme sürdüğün ayrılık
kanı hala ihanet kokar
Bense bir ömür bu iğrenç kokuyu
çekeceğim burnumla
Silmek ne mümkün
Üç vakte kadar çekerim
Ondan sonra
Ondan sonrasını ne siz sorun ne de
ben yazayım
Mehmet Aluç /Kul Mehmet