Bir nidadan doğdu aşk,
mühürledi de yüreği, konan kelebeğin ölümüne rahmet okudu şair ve tescilledi
ölümsüzlüğü…
Bir boyutun rüya
bildiği en derin imge yine sevmelerin arzında,suskunluğu rükusunda derken
nasiplendikçe acıdan, acı doğuran sevdadan hele ki cürüm bilinen bir gölgede
konaklamak yok mu…
Devinen o sarkaç adeta
temyize giden bir ferman bir de görmezin indinde, kırsalında ömrün hanidir
yitip gitmelerin ifşası iken yoksunluk.
Yaren bilindik bir
kelamda, bir rakımda belki de kaybolmuşluğun hücumuna uğrayıp da bölünen
hücreler…
Münafık sanrılar adeta
hapsolan, kırık hükümler, engelli cümleler hele ki yetmeyi bilmeyen bir yürek
bir de kıpırtısı sessizliğin, ses tellerinde eksik bir titreşim yine vebali
ağır, emsali kayıp sağdıcı bir aşkın da en büyük eksiği iken çaresizlik…
Boyutlar taşıyor evren.
Hükmediyor zaman zaman.
Asılsız bir söylemde,
yoksun bir tema iken yine bedel ödenen…
Başım gözüm üstüne her
şeye rağmen kondurduğum rahmeti mi yoksa büyüsü mü kayıp yıllarımın, kayıp
hezeyanlarımın da can bulduğu zifiri karanlık…
Konakladığım derme
çatma kulübem, salkım saçak pervasızlığım; hanidir illet hanidir noksan hanidir
var saydığım ama kendimden bile uzak.
Kendisizliğimden de
betermiş sensizlik. Sessizlik ile örülü evren hele ki ulaşamadığım o rakımda
bir mevta kadar değerim yok iken.
Yoksunluğumun
şeceresini tutuyorum bir de yetim düşmüşlüğümün korunaklı hegemonyasında bir
fıtrat belli ki demediklerime toz konduramazken dediklerimin de ardı arkası
kesilmez iken.
İfşa olan aşklara
bakıyorum, bakıyorum ve suskunluk ile tecelli eden; bu sefer ses oluyorum, yol
oluyorum o duygu seremonisine nifak sokan aryalarla yıkanıyorum.
Issızlığımı daha da
öteleyen…
Sevmelerin nezdinde
sekant farkı ile iki seksen yerde yatan o garip mizaçlı cümleler: doğurganlığım
hız kesmiyor zaten ölmek iken harcım yeniden doğmak adına ant içiyorum
ölmelerin rükusunda hangi kayıt dışı imge isem nazarında.
Gölgeler hicap yüklü.
Bendense gitti zaman ve
mekândan kopuk bir imgeyim nazarında şairin ve tek heceden müteşekkil.
Gül’den türeyen
sağdıcım ise hazan.
Zaman kaybından muzdaripim
ve sayıyorum tek tek kaybettiğim yılları hatta sarmalında hükümsüzlüğün bir de
girdiğim girdapta tecelli eden yoksunluğum…yoksunum, en fakir cümleyim belki de
en varlıklı fani: hani gözün görmediğinden ırak iken gönül, sırdaşım şu sefil
kalem bir de tezat düştüğüm iklimler yok mu…
Kışın kanıyorum yaza.
Kanıksıyorum serin
iklimleri hem de temmuzun yakıcılığında.
Sızan bültenlerde
arıyorum ismini ve kıpraşan cümleleri tehir ediyorum sırf sen söyle diye.
Senkronize olmuş bir
tınıyım, tavrındansa tepkisizliğinin mezarında çürümekten geri duramadığım.
Çürük düşlerimde sen
varsın, bayat ekmeğin de tadında.
Sıdkım sıyrılmışken
yaşamaktan yaşama ümidim olan basireti bağlanmış kelime hegemonyasının bir de
rüştümü ispatlasam, demek iken boynumun borcu.
Sefil kerameti; savruk
varlığı ve yitimim ile var olduğum; varlığımla heba olduğum; yoksunluğum ile
kul köle olduğum bir de olmayı beceremediğim ne çok şey…
Hemcinslerimden
duyduğum feryadı güncelliyorum satır aralarında: onlardan kopuk ama hayattan
kopmayı tehir ettiğim bir de fevri eksenimde serdiğim o kırmızı rüya…
kanıksanası mı inkar edilesi mi yoksa yalnızlığın küpeştesinde hemhal olduğum bir
harf silsilesi mi?
Tek heceyim yine ve
tekil kimliğim oysaki çok kalabalık evren ve sayıyorum tek tek… bir iki üç…
geldiğim milyarıncı seyrine yine dünya ahalisinin ama yine yalnızım yine
birincil derecede suçluyum gasp ettiğim hayallerimin hepsi evrene yayılmışken…
Nasıl beceriyorsam
bunca yalnızlığı… dokunduğum her el buz, serdiğim her örtü lekeli, duyduğum her
ses benden uzak ben ise nazarında bir fermanım hem de en çatık kaşlı ve asi
yine de beni ben yapan umutlarım ile büyütüyorum içimdeki çocuğu ve ütülüyorum
kırışık cümlelerimi… bir sen bir de onlar bir de ödediğim diyet…
Bedelsizliğimle,
noksanlığımla ve tüm saflığımın en dinamik şivesinde yine kandırmaca bir yürek
sesinin de müptelasıyım: demelere şahit benliğim, demediklerini dahi mukoza
bilen hele ki ertelediğim hayallerimi dahi kundaklarken eşrafım…
Sahi ben ne zaman öldüm
oysaki daha dündü seyrinde dış âlemin ben ise iç sesimin rükûsunda can bulmayı
meşk eylemişken…
En nazenin yürek
sesinde muhtelif beyanlarımın ve dirayetimin de sınandığı…
Tek heceyim sadece tek
hece: ister aşk de istersen gül ama goncalarım saklı ölü imgelerin tehdit
ettiği bir şiirde de tescilliyim ve adını andığım tüm gölgelere okuduğum
rahmeti/laneti dile getiren bir kelamı da evlat edindim: sadece O’nun nezdinde
bir varlığım yine hiçliğimin bilincinde bir buse iken kondurduğum hele ki o
huşu yok mu o huşu: mertebemde doymazken ölmelere belki de iki heceyim ve
ölümlü bir derviş yine ruhunu aşk pazarına hibe etmiş.
Altı üstü bir zerreyim
İlahi Aşkın hürmetinde varlığıma vakıf iken yoksunluğum ve yokluğum en muteber
sükse iken kandırmaca bir iklimin en diri öznesiyim; bir eli yağmalanmış
hayallerinde bir eli sahip çıkamazken aşklarına…