Kibirli sancıları olan eften püften
bir düş’ün
Gece yarısı yalnızlığım.
Taammüden öldümse
Af çıkmadan gömmeliyim şiirleri,
Perdelediğim gölgeleri de alt etmeli
alelacele gün doğmadan.
Israrcıyım alabildiğine,
Yetim düşmüşlüğün rahmine kondurdum
tek sure:
Adımda saklı yarınlarım,
Yıldızdan bozma bir aşk tanrıçasıyım,
Derken bakma sen utanmama,
Kıvrılan iğdelerle ördüm yarınlarımı,
Gelmeyeceğimi bil de sorgu sual etme,
Dönmemecesine gitmeyi arz ettiğim
Hangi melun cehennemse.
Dokunaklı isyanlarıma sokulan cümlelerle
derdim:
Saydam ruhumun adı olmayan gölgesi,
Gölgeden kasıt olan tüm tedarikli
yalnızlığın
Boyutsuzluk sancısı.
Bir dirhem imge ötmese de şiiri,
Şiir sızdıran yaralarımla haşır
neşirim bu aralar:
Sandıkların dibinde ürkünç bir
devinim,
Sızan mazinin ayak sesine muhatap
Nice esir güve.
Kadim bir söyleme rast gelmenin
O vakur tınısı:
İç güveysinden hallice mademki
dünümün yazgısı,
Rüzgârın çağırdığı bir sitemde
duraksıyorum ansızın.
Tenimde ölü hücreler,
Ölümün sıcaklığı ve hayatın
soğukluğu:
Tersi mi olmalıydı iklim geçişlerinin
Varlık sancısı?
Yine meyyalim hüzne,
Azığım yetim bir şarkı,
Duman altı bir öykünün ara katında
batıl bir tekerleme:
Hicap dolu madem kaderin tınısı,
Efkârımın canı cehenneme!
Öykündüğüm hiçlik kadar kutsalım,
Kansız olmalı ihtilal,
Berduş meziyetlerimin istifra ettiği
Hangi cibilliyetsiz yerleşke ki,
Densizliğimi asla görmesin Tanrı.