Bülbüller kederli, gözleri fersiz,
Ah-u zar eyleyip, sitem ederken,
Başına gelecek halden habersiz,
Goncalar uyanır, seherde erken.
Güzele yaraşan, hafiften nazla,
Güneşi görmenin verdiği hazla,
Kıvrılıp ayrışan yapraklarıyla,
Yakarır gibidir, sessiz niyazla.
Şebnem damlaları, ışıl ışıl nur,
Geceden misafir, o
temiz billur,
Doğan yeni günün sevinci ile
İpeksi yüzünde parıldar durur.
Yeşile boyanmış, çanak yaprağı,
Sarıp sarmalayan şefkat kucağı,
Goncası rahatça açılsın diye,
Boynunu bükerek gevşetir bağı.
Kadife dokulu, kırmızı, sarı,
Kimisi pek sade, kimi uçarı,
Rengârenk çiçekler neşe içinde,
Selamlar gibidir sanki baharı.
Sümbüller coşkulu, güller nazenin,
Laleler endamlı kendinden emin,
Kırılgan nergisle, salkım söğütle,
Yemyeşil çimenle bezenir zemin.
Lakin veda eder, hemen ilkbahar,
Sonra hoyrat yeller, gülleri yolar;
Ardından bastıran yaz sıcağında,
Yeşeren umutlar, çarçabuk solar.
Nedense kısadır hep güzel günler,
Uzunca yaşanır, derin hüzünler,
Başlar yine çağı, hazanın, kışın,
Buruk bir özlemle anılır dünler.
Böyle değil midir zaten bu hayat?
Kısacık sevincin sonunda heyhat,
Sükût-u hayale uğrar da insan,
Yanık sinelerden yükselir feryat.