Hiçliğin düşkün tınısı,
Görünmezliğin de o
vakur, kırılgan rotası.
K/andıklarıma lanet
okumanın dayanılmaz hüznüne sırt çevirip bir de duyumsama güçlüğü çeken imge
bozuntusu satırlar.
Arakladılar önce
hayalleri sonra yükümlülüğümü hele ki nezdinde yoksul bir ölüm iken tek hece sessizliği
gecenin.
Bağnaz olduğunu
biliyordum ölümlü bir nazire eden sesten yakınan kirli gece. Aknesi yoksullukla
kesişmiş bir de rahvan gölgelerin mihrabına diktiğim şanlı deyişler.
Zaman ihtiyarladıkça
ihtiyatlı yaşamak güdüsü tek h/asıl olan bir de ibriğinde maymun iştahlı
tadımlık ve ömürlük düş/üşler.
Nadiren tescillendiğim
nadiren yoksun kılındığım bazense asılı kaldığım ketum bir hüzne sancak
dikmemin nedamet yüklü serzeniş.
Fevri.
Anlık ve ömürlük olmalı
deyip arafta kaldığım.
Evet’in gücü.
Hayır’ın sorumluluk
duygusu.
Bazense, deyip
çekildiğimiz gölgesi seyirlik ömrün de kıblesinde kelamın randımanına hayret
ettiğim beylik bir cümle yine peşine takıldığım.
İstikrarlı ölümlerin
bendindeyim; şafağı attı madem imgelerin tekerleme yüklü ömürden sayısız dip
acı hâsıl oluyor bense ipin ucunda esaretin de hükmettiği serkeş nidalar
savuruyorum.
Zan altında olduğu mu
ömrün batılı hicran yüklü sonra da ezeli bir coşkuyu sır belleyip gömmek kadar
akla zarar bir kurtuluş yine görkemli yine hazin yine debdebenin kıvrılan
hükümlerinde peşrevi kılınan o detone ve yorgun cümlelerin sırtını sıvazlarken
galipten gelen bir neşeyi de pelesenk etmek.
Zaman buğulu bir sancı
belki bir kelamda ayraç bellediğimiz bazense kaybolmuşluğun yorgun fıtratı.
Deniz aşırı yürekler
yüksündükçe vebali ölüm döşeğinde tümden gelen coşkunun bir acıya yüklendiği
bir de s/arı bir yalnızlık iken sarmalında hazin duygulardan medet umulası.
Şaşalı deyişlerin şanlı
yoksunluğunda; şatafatlı hayatların bozkırında bir de güttüğümüz nefsin hoyrat
tınısında asılı kalmak zamandan aşırıp yitenlere rahmet bellediğimiz, sakıncalı
bir aşka da nifak sokan meleklerden ödünç aldığımız masumiyet…
Kaybolmamaksa meziyet
ben hepten çaldırdım.
Zan altında kalansa
yorgun bir kıtadan çıkıp da yola ve derlediğimiz hazanda hala kanat açıyorsak
baharın tutkulu pembesine.
Aykırı hatta ayrıntılı
belki de sitemkâr.
Andıkça kaybolan;
sustukça belirginleşen bizatihi yoksunluğu erdem bilip hala şükretmeyi de
unutmamışken hele ki ötelenen benliğin sırdaş kafesine yüreğin konan serçe
naifliğinde bir tını belki de belirsziliğin çengeline takılı.
Çetrefilli, zapt etmeye
doyamazken zan altında bırakılıp zamir özürlü bir cümlede kopup gelen o emir
kipine yüklediğimiz sorumluluk.
Asi.
Asil.
Aykırı.
Ayrıcalıklı.
Ant içip bozduğum
yeminin ardından sığındığımız nice tövbe yine Hak nezdinde köle bellediğimiz
benliği bertaraf edip huşu içinde rahmetin enginliğine çivileme atladığımız.
Nankör ve bayat
nidalar.
K/ayıp bir gölge kadar
da patavatsız ve beylik bir cümleye esir düşen tek hecelik yalnızlığı aşk kadar
kutsal ve biteviye özlemi yüklenip bir de savurduğumuz o aykırı söylemde esir
tutulası.
Bakir ve ulaşılmaz olsa
da aşkın yongası hanidir ser verip sır vermediğimiz saklı beyitlerde nöbete
duran riya yüklü bir söyleme mademki döndük sırtımızı…