Bestesi Amir Ateş'e ait olan bu Muhayyer Kürdî makamındaki şarkıyı Türkiye'de bilmeyen yoktur sanırım.
Bu gün işte bu şarkının hikayesi ile başlayıp devam edeceğim dudaklar üzerine muhabbetimize.
''Bir kızıl goncaya benzer dudağın'' diye başlayan şarkının sözleri tam olarak şöyledir:
Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kimbilir hangi gönüldür durağın
Her gören göğsüme taksam seni der
Kimi ateş gibi yaktın beni der
Kimi billur bakışından söz eder
Kimbilir hangi gönüldür durağın.
Bu şarkıyı dinlerken pek çoğumuz gonca gibi dudakları olan ve aşkı ile erkek milletini yakan çok güzel bir kız tahayyül ederiz. Mesela dudak deyince akla ilk gelen isimlerden Angelina Joly, ya da Türkiye'de Türkan Şoray gibi. Ama ilginçtir ki bu şarkının söz yazarı Melek Hiç adında bir kadındır. Yani şarkı kızıl dudakları olan bir hatun için yazılmamıştır. Peki bir erkek için mi yazılmıştır? Evet...Bir erkek için yazılmıştır ama erkek olduğu için yazılmamıştır. O erkek gül ile özdeşleştirildiği için yazılmıştır. Daha açık konuşmak gerekirse bu şarkının sözleri Peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya (S.A.S) ithafen yazılmıştır.
Ancak, dudaklar üzerine yazılan tek şiir ya da beste bu değildir elbette. Mesela sözleri Vecdi Bingöl'e, bestesi Sadettin kaynak'a ait olan Muhayyer Kürdî makamındaki '' O dudaklar yine, yine yaz geldi de, bülbülleşiyor'' Diye başlayan şarkıda söz konusu edilen dudaklar elbetteki kadın dudaklarıdır.
Neşe Karaböcek
''Bir öptüm bir öptüm
Bir daha öptüm
Kimseler görmedi öpüştüğümüzü
Yağmurdan başka
İki gözüm çıksın ''
Derken babasının elini, ya da çocuğunun yanağını öpmekten bahsetmemektedir.
Neşet Ertaş'ın ''şekerler ezdiği şirin lebler'' de üstünde iki karış bıyık olan dudaklar değildir elbette.
Bir kantoda dudaklardan '' Dalbastı kirazı gibi dudağın'' Diye bahsedilirken bir Güneydoğu Anadolu Türküsünde '' başında puşan gurban, dudağın dişen gurban'' denilmektedir.
Yani efendim kurban olunacak kadar önemlidir dudaklar. Tabii ki kadın dudakları..
Dudaklar bu derece önemli olunca da kapitalist dünya düzeninin dudaklarla ilgilenmemesi düşünülemez elbette. Hatta bırakın kapitalist dünya düzenini, henüz insanoğlunun mağara duvarlarına resimler çizdiği dönemlerde bile kadın milleti dudaklarını daha güzel ve çekici gösterebilmek için çeşitli yollara başvurmuştur ki bu yollardan bol bol vişne ve kiraz yemek günümüzde bile zaman zaman başvurulan bir yöntem olmuştur.
Ancak, dediğim gibi kapitalist sömürü düzeni ile birlikte dudaklar artık teknolojinin onlara sunduğu rujdan parlatıcılara, nemlendiricilere kadar yeni ürünlerle karşılaşmışlar ve kozmetik denen bir sektör dünyanın en çok para kazandıran ya da en çok para harcanan sektörü haline gelmiştir.
Bu öylesine bir sektördür ki işte bu sektöre plastık ambalaj sağlayan bir firmada ustabaşı olarak çalışan kardeşimin anlattıkları beni hayretler içinde bırakmıştır hep. Çünkü fabrikalarından en fazla ihracat, sıkı durun...İran'a yapılmaktadır. Evet..Her gün binlerce kutu ruj, rimel, maskara, eye-liner, deep-liner, fondoten ve sair makyaj malzemesi kutusu İran'a ihraç edilmek üzere basılır. Başlarını açtıklarında en şiddetli cezalara uğratılan İran'lı kadınlar dudaklarını boyama konusunda Amerika, Asya, Amasya, Tosya'yı sollamış vaziyettedirler.
Marka marka isimlerini yazarak raklam yapmayalım ama şöyle bir kozmetik ürünlerinin adlarını ve markalarını saymaya kalksak sanırım bu sayfalar yeterli olmayacaktır.
Ancak, gelişen teknoloji ile birlikte dudakları sadece boya, parlatıcılar, nemlendiriclerle daha dolgun, daha çekici yapmak bazı kadınları kesmez. Daha doğrusu vahşi kapitalizm kadın kısmına ninemin kırk yıllık lastik ayakkabısını , anamın kırk yıllık şalvarını, fukaramın kırk yıllık yırtık kotunu moda diye yutturduysa aynı şekilde kadın milletinin bir kısmına da dudakları konusunda silikonu yutturdu.
Silikonlu dudak deyince benim aklıma ilk gelen tabii ki Ajda Pekkan olur. Sonra Sezen Aksu. Sonra Emel Sayın...Maalesef şu andaki halleri Lebdeğmez atışması yapan aşıklar gibidir. İki dudaklarını bir araya getirmeleri mümkün değildir. Ve bu arada yine silikonlu dudak, silikonlu meme deyince ilk akla gelenlerden biri de Adnan Hoca'nın kedicikleridr ki o kızlara çok acırım. Bilmem hiç videolarını gördünüz mü. O kızlarda görüntü var ama ruh yok. Her birisi robot gibi. Sıkılıp suyu alındıktan sonra posa olmuş limonlar gibiler.
Her neyse...İşte bu silikon denen şeyin son kurbanlarından birisi de maalesef bir hemşire.
Şaşırmamak ve '' Yuh yani. Hemşire de bunu yaparsa '' dememek elde değil.
Yanlış anlaşılmasın. Bir hemşireye dudaklarına silikon yaptırdığı için yuh demiyorum. Bu silikon işlemini internette tanıştığı ve kendisini estetik uzmanı diye tanıtan birine hem de klınikte değil bir evde yaptırmış olması sebebiyle yuh diyorum.
Adana Çukurova Üniversitesi Balcalı Eğitim ve Araştırma hastanesi gibi saygın bir hastanede hemşirelik yapacaksın, başka insanların sağlığına kavuşması için uğraş vereceksin ama söz konusu kendi sağlığın olunca böyle salakça bir yola başvuracaksın.
Hem neden? O dudaklar ille de bir operasyon görmek zorunda? Yarık mı? Yırtık mı? Çok mu küçük? Çok mu büyük? Hayır... İşin aslına bakacak olursanız hemşire kızımızın dudakları oldukça da güzel. Yani hiç bir estetik operasyona ihtiyacı yok. Eee o halde niçin yaptırıyor böyle bir operasyonu? Daha dolgun ve çekici dudaklara sahip olmak için elbette. Kendisini böyle daha iyi hissedecek.
Peki sonuç:
Hemşire kızımız önce 500 Tl ye kendisine geçici dolgu yaptırıyor. Aslında aklı başında bir insan 500 Tl ye böyle bir operasyonun olamayacağı konusunda uyanık olmalı ama maalesef...
Geçici dolgu bir hafta sonra eriyince bu sefer 1000 Tl verip kalıcı silikon dolgu yaptırıyor aynı üçkağıtçıya. Ancak bu kalıcı silikon dolgu yapıldıktan yarım saat sonra kızımızın dudakları şişmeye başlıyor.Operatör(!) '' Normaldir. Bir iki saat sürer bu'' Filan diyor ve eve gönderiyor ama gece dudaklar daha da şişiyor ve resmen yanmaya başlıyor. Kızımız durumu operatörüne bildirince de ''Enfeksiyon kapmışsın. Bu beni aşar. hastaneye git'' Cevabını alıyor.
Sonra?
Sonra kızcağız kendi çalıştığı hastaneye yattı. Ancak, asıl mesleğinin kuaförlük olduğu öğrenilen bay operatör(!) hemşire kızımızın dudaklarını hangi madde ile doldurduğunu söylemediği için henüz kızımıza kendi çalıştığı hastanede bir müdahale yapılamamış. Daha da kötüsü dudaklarını tamamen kaybetme riski oldukça fazlaymış.
Velhasılıkelam yaz geliyor ama bahsettiğim hemşire kızımızın dudakları için '' O dudaklar yine, yine yaz geldi de, bülbülleşiyor'' Diyemeyeceğiz. Onun için Allahtan şifa dilerken Allah'ın verdiğini - zaruri sebepler olmadıkça- değiştirmeye kalkanlar için ''Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayın'' Diyeceğiz.
Aşık Veysel ile noktalayalım mı?
Güzelliğin on para etmez.
Şu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman.
Gönlümdeki köşk olmasa.
Şu bendeki aşk olmasa on para bile etmeyecek bir güzellik için değer mi?