Çağ atlayan karanlığın nüvesiyim, arsız sırtlanların da çalınmış bekâretine zincir vuran nidalarında saklıyım ölümlü düş perimin.

 

Farkına vardığım her yalnız düşü sahipleniyorum, içimin yalnızlığında o boyutsuzluğun meali iken ikilem yüklü mutluluk özürlü sevgi beyanlarım…

 

Adsız kıtaların kayıp insanlarına özeniyorum için için ve ünlü ünsüz tüm harfler gölgeleniyor aklımın ırak sükûnetine diş bileyen bir pervasız gölge misali.

 

Yadırgandığım kadar yadırgadığımı asla beyan etmediğim ölü yanım, tüm ölümlü kehanetlerden arakladığım sırlı sırsız nice ayna yarım.

 

İç içe geçen görüntü erbabı o tekne kazıntısı cümlelere asılıyorum usulca ve anadan üryan korkularımı bilip bilmeden sıradanlaştırıyorum içine daldığım imge denizinde bir adaya düşmüşken yolum bir de içimin pervasızlığa nakşeden somut gülüşlerimin de donduğu o mayıs sabahı.

 

Bir kinden ırağım bir de kirden… demem nasıl ki kayıt dışı ise nezdinde başsız nidaların ve nasıl özürlü bir fani isem mutlu hezeyanlarımın mutsuz ülkesinde babadan kalma hatıralarımı ıslah ediyorum ve mimliyorum ve mırıldanıyorum zamanlı zamansız hangi şarkı olduğunu bilmediğim bir nakarat kadar tekrarı devinimli bir sure kadar da kutsal iken sevdanın içerdiği o doyumsuzluk…

 

Zan altında düşlerden zapt edildiğim.

 

Zamir bağlamında konduramadığım hangi kayıtsız nifak ise hayatın durağanlığında, sükûtun çığlıklarında, şanlı bir ölü olma mertebesine ulaşma arzumdan hallice bir yüksün lük iken yaşam penceremde kırık bir kanada kondurduğum ölümlü busemin bile yadırgandığı…

 

Zorba gecelerin düş pervazı.

 

Arsız ithamların perde arkası.

 

Sevgi denen külfetin hala nasıl oluyor da yadırgandığı yine sevgi simsarlarına bir hiciv niteliğinde iken içimin özgün sızısı.

 

Bir düşe hibe ettiğim bir de düşüşe geçen aşkın son durağında tutunduğum ölüm kadar gösterişten uzak bir yokluk iken aklımın evreninde Tanrı göçüklü münafık kadar soytarı bir aşka yelken açmış…

 

Zımba gibi olmalı oysa insanın kayda geçen kayıt dışı gölgeleri. Bir gölgeyi bir de sonsuzluğu zan altında bırakmanın verdiği o coşku belki de edindiğimdense edimsiz bir duruş sergilerken.

 

Hükmeden yana iken asılı yüzü ölümün…

 

Hükümsüz iken verilen karardan nice türev üreten zamklı aşklar…

 

Zinhar yalan, demenin istemi belki de sus payı verilen söylemlere nazire eden…

 

Aşkın heba edildiği; masumiyetin hicvedildiği; gölgelerin vakur ıssızlığına dokunurken iblisin kirli benliği bu yüzden belki de yalnızlığın şarkısını kıble bildiğim; bu yüzden belki de ölümsüzlüğün istihbaratında boş bir kozalak iken tüm pervasız önyargıları tek şıkta silme arzum.

 

Yükselen çıtasında sevdanın en şanlı zafer yine insanlığın tarihinde bir araya gelmesi mümkün olmayan edalı âşıklar. Bir sunum oysa Tanrı’nın göçebe aşklara kucak açtığı.

 

Bir derya tüm imgelerin, tüm sıfatların sure tadındaki huzur ihtiva eden o görkemli tınısı yine hoş yine nazenin ve oturaklı bir tutam defteri kebirde bile kayıtlı olmaktan gurur duyulası.

 

Soyut bedellerin somut izdüşümü iken bağnaz tekerlemeler…

 

Görkemli hayatların acıklı sonu olsa da ölümüne sevdalandığımız hayat denen mayanın hamurunda katıksız armağanımız iken bir benlikte bir de yürekte saklı ama her nasılsa güncellediğimiz bir rotayı sadece dünde kalmayıp yarınlara da pelesenk ettiğimiz.

 

Reçinesi kaygan; derinliği üryan; istikameti dünden kayıp yoksa ihanet etmekten korkarken insan yine ölümlü yanında bir çocuk masumiyetinde kalma istemi?

 

Bir tutkudan çıkıp da yola… varamadığımız yakanın mutsuz nidalarından müteşekkil bir zaman aralığı mı yoksa dünle yarından ayrı ama an’dan da uzak?

 

Son bilip başlamaktan korkmak; baş bilip yadırganmaktan öteye gidemediğimiz…

 

Israrla türesin merhamet, metanet;

Kınından çıkardığın her yoldaş şiir

 

Fukara şiirlerde evrensel hükmü yine bakir gökten sızan hanidir bir de usulca çözdüğün fıtratı bir bilmece tadında edindiğin mertebe madem ıslık çal hadi sessizce ama bir de destur belle her gün dönümünü.

 

Sıfatlar yağdırdıkça insan; kan(a)dıkça matem hala zan altında karanlık gölgelerden arakladığın hani o kundaklanmış hayal gücün.

 

Bir Tanrı’nın nezdinde bir de kayıp ve sağır güftelerin gönlünde serili kıvrak nameler: kâh sure tadında kâh sükût kadar yoksunu iken göreceli sevdaların bir de kaygan ve puslu meali yine basireti bağlanmış aşktan hallice.

 

 

 

( Tanrı'nın Göçebe Aşklara Kucak Açtığı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu