Ön sözü kıblede bir sancı adeta,
İçliğin tehdit ettiği göbek b/ağım:
Aykırı adamlar tanıyan kadınların
isyanı
Yine yâd ellerde,
Farklı farklı zaman dilimlerinde
körebe aşklar:
Bir arpa boyu yol aldım zannetmelerin
de ötesi
Koşuşan ela sancının son durağı:
Yine fermanı farklı kelamların,
Soytarı bir düşe mal ettiğim
Göreceli bir sağanak,
Sağ elimde solum saklı madem,
Solumdaki yaramda neyi medet bulsam
da
Haykırsam usul usul?
Deme de asla, olur mu sessiz çığlık;
Bak işte, ellerimde kirli nifakları
Daha dün kopan yürek ağrımda
En kısık tebessüm;
Bir dili figan bilip de suslara
gizlendiğim kadar
Arakladığım üç beş cümle
Önceki hayatımdan hayli de bayat bir
acı
Yalnızlığın devrimi,
Yana yakıla sevmelerin de bedeli
bunca terk edilmiş cümle.
Ünlemleri doğurgan hayat hikâyemde
Başlı başına nüfus eden bir gölge
tadında
Kurak iklimlerde yaş’lı gözler;
Yasın ana kıtası olsam ne yazar?
Bir de kayıp uzvunda şiirin bir dize
kadar da
Tedirgin iken iç sesim,
Hani olur da boykot ettiğim dünlere
anlam yüklerim ansızın,
Sızım ne anlık ne de dünde kalan bir
ön yargı;
Belli işte, ölmelerin vatanı şu melun
yürek,
Kabzasında kazılı sayısız çentik
kadar da
Delik deşik.
Surelerin sıcağında büyüttüğüm ölü
dilimleri
Hayat denen yerkürenin
Bir bağ bozumu bazen
Bir de süzgün ve titrek bir ışık
kadar mahrem
Bileylediğim devrik cümlelerin
telaşında
Ne nizam ne hazan ne de yangın yeri
belle
Aşk mihraklı vasat küllerini
Geride kalandan ziyade geri geri
gittiğim
Tünelin ölü pervanesi yine
Terk edilmiş bir cenini de kutsarken
Tanrı.