Hiçliğimi öğüttüğüm pespaye bir tat
var içimde, avurtlarımdaysa kırgın bir tebessüm mahiyetinde de yoz bir simge
adeta içime çektiğim havadan teneffüs etmeye fırsat bulamadığım başıbozuk
hüzün.
Yeni gelmiştim ki eve; çalan kapının
sesine uyanan İklim ile tartıştım. Zamansız öten horoz misali, hayli içerlemiş
yankılanan ayak sesime uyandığı yetmiyormuş gibi:
‘’Aman efendim. Daha yeni daldım
uykuya hem ötesi mi var Muammer‘’ dediğini duyar gibiyim hele ki pestilinin
çıktığını fark edip susuyorum.
‘’Hadi’’ diyor pişkin pişkin.
‘’Sen de erkek misin?’’
Diyor mu yoksa deniyor muyum onun
gibi konuşmayı ki sesi soluğu pek duyulmaz bu saatlerde ne de olsa daha afyonu
patlamadı uykuya dalmazdan önce.
Vakit hırsızı melun, bir de kalp
hırsızı. Hem ötelenmek kadar örseleyen tınısını da fark etmemek mümkün mü?
‘’Hayta, ne olacak’’ demesini de
önemsemeyip içerlediğimin de farkına varılmasından imtina edip…
Hanidir yoksunluğunu tartışıyoruz
oysa sevginin hem de demişler, dememe fırsat tanımadan çekiliyor odasına.
‘’Ah, ah, şimdi donatacaktı ki
sofrayı şöyle buz gibi bir yetmişlik açıp…’’
‘’Aman ha oğlum, sakın bulaşma
böylesi insanlara. Hem namusundan edersin elin kadınını sonra da yapışıp kalır
yakana sülük misali!’’
Rahmetli anam nasıl da görmüş
geleceğini oğlunun. İşkillendiği kadar varmış ha, karı milleti.
Zom oldum, demenin de ayrı bir raconu
varmış hani. Öyle böyle değil hani: Kadın, malın gözü çıktı. Nerden nereye?
Zaman aşımına uğramış faturalara
ilişiyor gözüm. Artık silinmiş rakamlar: Hayret nasıl da kesilmedi elektrik?
Ya, hala musluktan akan suya ne demeli?
Allah kaçak elektriğin faturasını
ödeyen vatandaştan razı olsun.
‘’İklim, İklim’’ diye bağırasım
geliyor her horultusunu duyduğumda. Vay be, ne malın gözü karıymış. Hani şunun
şurasında kaç zaman oldu da serdi postu?
Yine hafta sonu yine aynı terane.
Sanki babamın hayrına tutuyorum bu deliyi evin her köşesinde kurduğu egemenliği
de dikte ettiren benmişim gibi hiç de oralı olmuyor.
Gece vardiyası dediğin ne ola ki? Sen
tüm gece sürt sonra da gel, kon başköşeye üstelik zırnık para kalmazken bir
köşeye ayırdığım.
‘’Dumura uğradım sayenizde.’’
Eh, ben de senin gibiyim Münevver
Abla.
Kadın dul üstelik bir o kadar malının
mülkünün hesabını en ince ayrıntısına kadar yapan. Çoluk yok çocuk yok, ne yani
mubah mı her aklına estiğinde kiraya zam yapmak? Bir de eltisi eklendi
yenilerde.
‘’Para peşin kırmızı…’’demesine mahal
vermeden sokuyorum kirayı gözüne gözüne. Kokoş karı bir de demez mi:
‘’Sahte değildir değil mi elime
saydığın şu kuş kadar kira?’’
Biri kuş mu dedi? Şimdi bir küfür
edecektim de yüz göz olmayı istemiyorum kimseyle.
Derin bir iç çekmenin tam da zamanı.
Vay seni kaltak yine her yer batmış.
Ulan ne vardı evi dağıtacak?
Rahmetli anamın kemikleri sızlayacak
hem demez miydi:
‘’Biz yedi kuşak İstanbul’luyuz.
Aklını devşir de babandan miras o nezaketi çaldırma elin insanlarına kızıp
da.’’
Of be anacım, şimdi insan mı kaldı da
ben hala İstanbul beyefendisi zihniyetinin son temsili ile hala kibarlığımı
koruyorsam…
Eyvah, yine kapı çaldı. Şu İklim
karısı uyanmadan gideyim açayım da neymiş derdi gelenin öğreneyim. Daha on
dakika geçmedi kapı çalınalı yine alacaklı gibi kim dayandıysa kapıya.
Zamanlı zamansız hep de kabak benim
başıma patlar.’’ Ah!’’
Neydi bu şimdi?
Sürtük, yemiş içmiş bir de her yeri
talan etmiş.
‘’Kim o?’’
Sessiz olmalı yoksa her an fırtına kopabilir…
Hay dilimi ısırayım.
‘’Bey oğlum, her gece her gece yeter
ama olmaz ki bu kadar. Sonuçta burası halim selim bir apartman. Ha, bir de
aklıma gelmişken…’’
‘’Sen dinliyor musun beni?’’
‘’Kiramı ödedim abla. Şubatı da martı
da peşin ödedim. Var mı başka diyeceğin?’’
‘’Mart, deyip durma evladım hele ki o
kendini bilmez mart ayını dolu dolu yaşarken…’’
‘’Elimden gelen bir şey yok ki ablam.
Malum yıllık döngü zaten evde zor tutuyorum. Sabahlara kadar sokaklarda gezinip
ancak sabah geliyor eve. Çok denedim ama illa ki çıkacağım diyor da başka şey demiyor.
Elim mahkûm. Sonuçta annemden yadigâr tek şey.’’
‘’Ona şey denmez azman denir a, be
oğlum.’’
‘’Yok, yok, onun bir adı var.’’
‘’Başlatma adından. Senin sürtük yüzünden
apartmanı ilaçlatacağız hem beni aptal yerine koyup geçiştirme de sözlerimi…’’
‘’Haklısın, ablam. Mübarek pire
torbası. Hele ki hangi erkek ise çiftleştiği daha da pirelendi bizimki.’’
‘’Ben de pireleniyorum yavaştan
yavaştan. Bari kısırlaştır da şu melun kedini yine kömürlüğe yavrulamasın.’’
‘’Söz, ablam, söz. Var mı bir
diyeceğin? Az sonra uyanır. Yazık, doyurayım karnını.’’
‘’Ah, be akılsız çocuğum. Ona aldığın
pirzoladan bir dilim de senin yediğini görsem. Kokutma da sakın apartmanı malum
ramazan; herkes oruçlu.’’
‘’Aynen, ablam. Bak iftar saatinden
evvel lokma vermiyorum İklim’e.’’
‘’Maşallah, Maşallah, kediye de oruç
tutturuyorsun ya, pes doğrusu.’’
‘’Var mı diyeceğin başka şey?’’
‘’Eltimin kızı gelecek önümüzdeki ay
bende kalmaya. Malum çocukcağız çok içine kapanık hem çok da sever kedileri.
Ha, ne dersin, birkaç gün bizde konaklasa.’’
‘’Bir şartla, ablam.’’
‘’Hadi, uzatma da söyle şartın ne?’’
‘’Var mı şöyle tanıdığın eli yüzü
düzgün kız? Ha, bir de kedi sever yoksa bu kedi yüzünden evde kalacağım.’’
‘’Erkeğin evde kalmışlığını bilmem de
benim aklım hep siz de kalıyor.’’
‘’Neden ki ablam?’’
‘’Eskiden geceleri horlamanı
duyardım.’’
‘’Ya, şimdi?’’
‘’Sen de miyavlamaya başladın. Hadi,
hadi, dertlenme. Bakarız bir hal çaresine. Ya da önce, İklim’i mi baş göz etsek
Mart kapıya dayanmadan?’’