Tekerrür eden ne ise
hicap etmediğin ama aslımı inkâr etmeden bilfiil sorgulandığıma da kani…
İzdüşümü dünün aslında,
onca kaygıyı bertaraf etme istemim ama çok şeye de yetemediğim.
Zarfları, zamirleri ve
özneleri de… usturuplu bir dil kullanmak adına aslında mizanseni yalnızlığımın
sonra da set çeken kim ise ve ket vurulduğumun bilincinde ben hala nasıl oluyor
da son sürat savunmamı gerçekleştirme ihtiyacı hissediyorum ve tek sorumlusu da
sensin.
Alaylı yargılar ola ki
mektepli bir söylem arz edeyim bu kez iyice alaya alındığım hem de alayı hücum
ederken ve menzilime geri dönmek adına çat kapı hüzün.
Zar atsam belli ki günahkâr
addedilen bir sıfatla denk düşeceğim ya da selamımı almayan nice insana sitem
edeceğim durduk yerde hem de ne için?
Zaruri hissetmesem bil
ki yazmam hatta yüzüme bile bakmayacağını bilip, çat kapı çalmam da kapını hele
ki geride otuz yılı aşkın bir dostluk kayıt altındaysa.
Kaygılarım zaten
bitimsiz ya da herkes ayrı telden çalarken ben döngünün verdiği rehavetle, düzenimi
de yitirmiş iken sonra gel de anlat hele ki; sen bile reddi miras yapmışken bu
dostluğu.
Huşu içinde kaldığım
sayılı dakikalar bu hepten yazmanın getirdiği bir sunumu Tanrı’nın; aslında
bahşedileni sadece yeni yeni fark ettim bu yüzden, kim ise dolaylarımda
yakasına yapıştığım işte tam da bu noktada tecelli ediyor talihsizliğim.
Demlendiğimiz günler
üstelik soğuk çaylarımızı yürek ısımızla ısıttığımız ve kahkahalara boğulup
zamanı unuttuğumuz hatta ikimizi de anne bilen ufaklık belli ki kendimi
kandırdığım yetmezmiş gibi kandırıldığımı yeni yeni anlıyorum.
Polyanna’nın çatı
katından merhaba!
Kulakları çınlasın kim
ise bana bu sıfatı yakıştıran ne de olsa zamana tek pembe gözlük yeter, değil
mi?
Okuduğunu biliyorum
aslında küplere bindiğini de tahmin etmek zor değil lakin sana söylenmedik ne
varsa bir şekilde içimde kaynayan kazanda pişiyor sonra da albenisi olan cümle
arayışımla sükûtu hayale uğrayacağımı bilsem de tarihten alıyorum hıncımı.
Başarının ne olduğu
tartışılır lakin zannımca zira bilindik, genel kabul görmüş ne ise-şekil A’da
görüldüğü üzere-pek de itibar etmedim hele ki iç dünyamın zenginliğini diğer
insanlarla da pay etme ihtiyacımı hissettiğimden beri aralıksız yazıyorum ve
inan ki; geri kalan hayatlar asla ilgi alanımda değil sanırım ben-merkezli
olduğum kadar aylak bir yazarım-gerçi bu sıfata nail olup olmadığımı dahi
kestiremezken.
Sevgide bonkör olduğumu
hep vurgulardın ve bunu ne sebeple yaptığımı asla bilmedim sanırım insan
sevdiği kadar sevilmek de istiyor lakin günümüzün tabiri ile tüketilen sevgiler
değil benim muhatabım sadece kollarken özümü bir yandan da yansıtmak Allah ne
bahşettiyse belki de uzağında durduğum kim ise, soğuk addedildiğim ya da yakın
bir varsayımla dostane ama tek gerçek iyi bir sırdaş olduğum ve bende saklı ne
ise, benim de pay ettiklerimin karşı tarafta kayıtlı ve saklı kalması zaten hep
bu noktada çakışırdık ve hep derdin bana:
‘’Kendini üzme ve
kimseye de seni üzmesine izin verme.’’
Bilemedim oysa en çok
üzenin sen olacağını sanırım biz de aldık nasibimizi bireysel kaygılardan ve adına
çekememezlik denen ne ise-bak, kendimi de dâhil ediyorum gerçi sahip oldukların
adına hep gururlanırdım seninle zira sen iken tek kız kardeşim bir de erkek
kardeş edinmiştim üstelik gurur duyduğum iki insan.
Sen beni kaybettin ve
içimdeki sayısız matruşka ile nasiplendiğim güzellikleri ve değerleri sana
sunma lüksümü de çaldırdım sayende hele ki sen gibi bir dost arayışımda hangi
duvar ise tosladığım belki de hiçliğimin bilinciyle hala varlık olma ihtiyacımı
duyumsamak adına, dünyayı kucaklama isteğim gel gör ki; kendime ait o ufacık
dünyam bile işgal edildi ve siperimde, elimde dipçiği kalemin biteviye mücadele
ediyorum hayatla sanıyorum ki; yazdığım her yeni yazı ya da şiir tüm derdimi
yok edecek ve ben boylu boyunca uzanacağım adına huzur denen o yatağa aslında
kabir azabından beter çoğu zaman bu yüzden ölümden korkmak da çok gereksiz hele
ki gerçek cehennemi bana yaşatanlara da minnet borçluyum belki de bunu yüzüme
çarpanlara da ayrıca teşekkür etmeliyim…
Beni bana yakın kılan
sevgili büyüğüm hatta bir yazımı ona ithaf etmiştim belli ki onunla aynı kaderi
paylaşıyoruz ama dile getiren taraf her zamanki gibi yine benim. Ne mi dedi? Biz
bizeyiz şurada ne de olsa yine de boş ver hem demezler mi yerin kulağı var işin
aslı yerin de göğün de duvarların da kulağı var aslında bu konuyu senle bir kaz
kez konuşmuştuk ta ki… ne gerek var, değil mi bunca kırgınlığı tek başına
taşıyıp, aşınan yüreğin de aştıkça boyunun ölçüsünü…
Öykünmekle ilintili
belki de hele ki; tek kıstasım içimi
bozmadan yaşamak iken bir de boyumu aşan ne ise hala tırmaladığım onca
kapı ve kapı duvar, tabir edilen ve sadece Yaradan’ın hakkından geleceği kim
ise kırgınlığımı ve mazlum varlığımı savunmakla iştigal…belki demek istiyorum
bir yandan ya da belli ki boşuna uğraşıyorsun, deyip kendime haykırmak ama
bazen kıyamıyorum da kendime sanırım tek doğrum günde iki kez doğru zamanı
gösteren biyolojik saatim yoksa hep ama hep aynı zaman diliminde takılıyım da
bir şekilde büyümeyi beceremedim?
Sanrı değil benimki
bilakis altıncı his ve bu gidişle dünyanın yedi harikasına sahip olacağım
aslında sahip oldum bile ve bu gücü bana sunan Yaradan’a ne kadar şükretsem azdır…
sanırım çok bilindik bir cümle sarf ettim ve belli ki imgelerin gücüne
sığınmaktan da kaçındım ya sığındığım az sayıda insan? Ve gerçekten de
dualarımdan eksik etmediğim: evet; senin yokluğunda dünyaya merhaba dedim ve
aslında senin de görmeni isterdim bana bu saatten sonra gönül gözü denen
açılımını kazandıran ne ise oysaki bildiğini iddia ederdin ve ben de onaylardım
tüm saflığımla.
Aslında dünya hala
yaşanılır bir yer/miş her ne kadar kapıdan kovulup ben bacadan girerken üstelik
sırtımda torbam ve evrenin sunumuna sahip çıkanlara da iştirak ederken ya sen? Ya
sen mutlu musun diye sormayacağım zira sahipsizliğim ile senin sahip oldukların
arasında kocaman bir eşitsizlik varken bile benim hiçliğime öykünen sen ki,
sensizliğin kazanımı belki de kayıp saydığım ve asılsız kinayelerin de bir
uzantısı bu yüzden sahip çıktıklarımı sonuna kadar koruma sözüm var ama önce
kendime ve güven duygumu tazeleyenlere de her ne kadar ıssızlığımın bacası
aralıksız tüterken ama senin kadar soğuk olmadığı için içimin evreleri ve zaman
zaman yalıtıldığıma dair bir hissiyat peyda olsa da.
Sensizliğin şifa
olduğunu biliyorum artık ve senli cümlelerime de bir nokta koyuyorum zira biz
olmayı beceremeyen birinden hala ne umabilirim ki?
Tek gerçek; ben’i bana
yaşatan o huşu belli ki gönülden dilemişim mutlu olmayı ve bu duyguya sahip
çıkmak olacak ömürlük mücadelem ve korumak yine ben’deki gizemi ve sunumunu
evrenin.