Uzunca süren ve halen sürmekte olan bir göz rahatsızlığı sebebiyle sizlerden bir müddet ayrı kaldım değerli dostlar.
Bu gün aslında Arakan'da neler olduğu ile ilgili yazımın ikinci bölümü ile karşınızda olmayı düşünüyordum ama gördüm ki orada olanlarla ilgili olarak herkesin bilgisi var zaten (!) Hatta yazılan pek çok yazıyı okuyunca anladım ki ben tereciye tere satıyormuşum. O bakımdan o yazıyı devam ettirmeme, daha çok bildiğim ve bizzat yaşadıklarımla ilgili bir şeyler yazmayı daha uygun buldum.
Evet...Gelelim bu günkü yazımıza: Kadının görevleri nelerdir?
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Öğretmenlik hayatımda 25 seneyi doldurduktan sonra artık öğrencilere karşı daha müsamahakar bir insan olmuştum. Mesela daha önceki senelerde diyelim ki sınavda '' Montrö Antlaşmasının önemini ve başlıca hükümlerini yazınız'' Diye sorduğum bir soruda öğrenci önemini, hükümlerini yazdığı halde tarihini ayıyla günüyle tam olarak yazmadığı takdirde notunu kırardım. Oysa o son seneler öyle miydi?
Önümde bir tomar yazılı kağıdı yine
Soru: Prut Zaferinin önemini anlatınız.
Öğrencim Murat döşenmiş cevabı:
.............'' Osmanlı ordusu ile düşman ordusu karşı karşıya geldi. Düşman kralı '' Önümüzde Türkler, arkamızda bataklık, aha da boku yedik'' Diye kara kara düşünmeye başladı. O böyle düşünürken karısı '' ben seni bu durumdan kurtarabilirim ama sen azıcık boynuzlanacaksın. Kabul mü ?'' diye sordu. Düşman kralı '' Da ( yani evet )'' dedi. Bunun üzerine kraliçe bizim ordu komutanın çadırına gitti.
Bizim komutan piliç gibi karıyı görünce önce ''Uhhh'' dedi. Aylardır kadın filan gördüğü yoktu. Karşısındaki karı ise anlatılacak gibi değil. O dudaklar, o bacaklar, o göğüsler..Öf ki öffff.
Bizim paşa hemen soyunmaya başladı. Kraliçe '' Paşam bu ne acele. Önce barış şartlarını konuşalım'' dediyse de paşa '' Önce iş, sonra fiş dedi '' ( O zamanlar vergi iadesi için hepimiz satış fişi topladığımızdan buna benzer bir slogan vardı.)
Sonra paşa karıya yaklaştı ikisi de soluk soluğaydı.........
Cevap porno bir hikaye olarak devam ediyor.
Eskiden olsa öğrenci bu cevaptan not alamadığı gibi bir de öğretmenle ve dersle dalga geçtiği için disiplin kurulunu boylardı ama o son dönemlerde artık düşünce ve davranışlarım değişmişti. Öğrenci madem ki en azından Prut Savaşında Rus ordusunun ( Ordunun Rus ordusu olduğunu bilmese de ) önünde Türk ordusu, arkasında bataklık olduğunu biliyordu, o halde bu sorunun cevabına tam puan verilebilirdi.
''Kurtarma yazılısı '' denen kavramı bilmeyen yoktur sanırım. Bir öğretim yılı boyunca kendisini kurtarmak için hiç bir çaba sarfetmeyen öğrenci milletinden bazıları, öğretim yılı sonu gelip çattığında '' Hocam bir kurtarma yazılısı '' diye öylesine boyun büker, öylesine bir duygu sömürüsü yapar ki Hitler, Neron, hatta Kazıklı Voyvoda Vlad olsanız bile o Küçük Emrah misali boyun büküş karşısında yüreğiniz erir de '' Peki tamam '' dersiniz ve işin garibi her sene sonunda bu numarayı yersiniz.
Bazen de yazılı kağıdı okumak sıkar öğretmeni. Kurtarma yazılısı değil de kurtarma sözlüsü yaparsınız ki ben daha çok sözlü yapardım.
Genelde çok basit tek bir soru. Lakin çoğu kez '' Hocam ne olur bir tane daha sorun. Bunu bilemedim ama soracağınız bir başka soruyu bileceğim'' olurdu ya da bakın aynen şöyle olurdu:
- Hüseyin ! Evladım Tarihten çakıyorsun.
- Aaaa? Yapmayın hocam. Zaten Matematik, Fizik, Kimya garanti. Bir de Tarih olmasın.
-Hımmm. Kurtarma sözlüsüne kalkacak mısın peki?
Hüseyin'in aslında kurtarma sözlüsüna kalkmak gibi bir niyeti yoktur. Düşünsenize tarih dersinden sınıfta kallmak üzere olduğunun bile bilincinde olmayan Hüseyin soracağınız hangi soruya cevap verebilir ki? Ama yine de arkadaşlarının '' Hüseyin, Hüseyin '' tezahüratlarına dayanamaz..
-Evet Hocam.Kalkacağım.
Hüseyin tahtaya kalkar. Ben o tek soruyu sorarım.
-Evet Hüseyin Anlat bakalım bize Sakarya Savaşını
-Hocam ! başını bir hatırlasam gerisi gelecek de...
-Hımm. yardım edeyim. Yunan ordusu Eskişehir- Kütahya Savaşlarında elde ettikleri başarıdan sonra Ankara'ya doğru ilerliyorlardı. Buradan devam et.
-Hocam ! Ankara'da ne işleri vardı ki?
-Evladım. Meclisi ele geçirip milli mücadeleyi tamamen bitireceklerdi eğer bunu yapsalardı. Anlatmıştım. Unuttun mu?
-Eeee. Onlar ilerlerken bizimkilerin elleri armut mu topluyordu? Bizimkiler neden gerekli önlemleri almıyorlar?
-Elbette bizimkiler de gereken önlemleri almışlardı.
-Ne gibi önlemler Hocam?
-Evladım anlatmıştım ya hani. Mesela Mustafa Kemal'e Meclisin tüm yetkileriyle birlikte Başkomutanlık yetkisi verilmişti. Tekalif-i Milliye Emirleri denilen bir dizi kanun çıkarılmıştı. Doğu ve Güney Cephesinde savaşan kuvvetler Batı Cephesine kaydırılmaya başlanmıştı.
-Hocam ! Bu tedbirler iyi, güzel, hoş da iki takım sahaya çıktığında taktik lazım. Bizimkilerin taktiği neydi?
- Taktik? Oğlum ! Anlatmıştım hani. Eskişehir- Kütahya Savaşlarındaki geri çekilmemiz aslında bir taktikti aynı zamanda?
- Nasıl yani hocam?
-Atatürk, Yunan ordusunu Sakarya kıvrımı içine çekiyordu. Aynen Alparslan'ın Malazgirt Savaşında yaptığı gibi...Türklerin meydan savaşlarında uyguladığı Turan taktiğini uyguluyordu yani?
-Vaaayyy. Müthiş taktik..
-Evet öyle. Biliyor musun, Turan taktiği en son bu savaşta uygulandı.
-Bilmez olur muyum Hocam ! Atatürk bu savaşta '' Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri '' demişti yanlış hatırlamıyorsam.
-Yok onu Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesinde demişti. Bu savaşta '' Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır.O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça düşmana terkedilemez '' Demişti.
- İşte biz bu karar sayesinde savaşı kazandık değil mi hocam?
-Evet Hüseyin. Şimdi otur yerine. Konuyu çok güzel anlattın. 100 tam puan.
Evet..Aynen böyle olurdu kurtarma sözlülerim. Bu tongaya nasıl düşerdim bilmiyorum ama hep düşerdim(!) nedense.
İşte yine böyle bir kurtarma sözlüsünde sormuştum Mahmut'a.
-Mahmut evladım ! Anlat bakalım kadının görevleri nelerdir?
-Hocam ! Öncelikle bana bu kadar basit bir soru sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Kadının başlıca görevleri yemek yapmak, bulaşık yıkamak, elbiseleri yıkamak, ütü yapmak, evi temizlemek, ortalığın dağınıklığını toplamak, kocasına güler yüz gösterip onu rahatlatmak, çocuklarına iyi bir anne olmak, kocasının ailesine karşı güler yüzlü ve hürmetkar olmaktır. Bu arada çocuklarına karşı adaletli olmalı tabii ki de...
Mahmut'la kadının görevlerinin bu olup olmadığını tartışarak zaman kaybedemezdim. Zira kurtarma sözlüsü yapacağım daha en az on beş öğrenci vardı. Mahmut Kadı ile Kadını karıştırmıştı besbelli ama o kadar zırvanın içinde tek bir kelimeyi cımbızla alıp 100 tam puanı verdim bu sorunun cevabına : Adalet...Evet Kadı dediğimiz görevlinin en önemli işi buydu. Yani Mahmut bir ucundan da olsa konuya yaklaşım sağlamıştı (!) Dolayısıyla Mahmut da 100 Tam puan almıştı kurtarma sözlüsünden.
Yazıyı bir kadı fıkrası ile bitirelim mi?
Adamın biri ölmeden önce bir vasiyet bırakmış ve vasiyetinde '' Sahip olduğum develerin yarısı büyük oğluma, kalanın üçte ikisi ortanca oğluma, kalanın yine üçte ikisi de küçük oğluma verilsin'' demiş. Ancak adam öldüğünde bakmışlar on yedi devesi var. Bunun yarısı da sekiz buçuk deve ediyor. Olay karışmış tabii ki. derken Kadı Efendinin huzuruna varıp bu deve taksimini babalarının vasiyetine uygun bir şekilde halletmesini istemişler.
Burada bir deveyi ortadan ikiye bölmeden meseleyi nasıl halledeceğinizi biraz düşünmenizi istiyorum. Zira kadı efendi hiç bir deveyi kesmeden, bölmeden meseleyi halletmiş. ( haydi başlayın düşünmeye bakalım işin içinden çıkabilecek misiniz? Çözümü sonra okusanız da olur.)
Evet..Kadının çözümü şöyle:
17 deveniz var. Bir deve de ben ödünç vereyim. Ne oldu? 18 deve.
On sekiz devenin yarısı büyük oğlana. Yani dokuz deve ona.
Kaç kaldı? Dokuz.
Dokuzun üçte ikisi ortanca oğlana yani altı deve...
Kaç kaldı? Üç
Üçün üçte ikisi küçük oğlana. Yani ona da iki deve.
Kaç kaldı? Bir.
O bir de benim size ödünç olarak verdiğim deve olduğundan tabii ki bana...
Not: Hesabı iyi yapın. Bunu çok anlatmışımdır ve dinleyenler ''Vay uyanık kadı vay. Bir deveyi haybeden kendi hesabına geçirmiş '' der. Oysa kadının hesabına geçen bir deve yok.
RESİMLER:
SOLDAKİ RESİM: Kadının görevlerine mizahi bir yaklaşım
SAĞDAKİ RESİM: Son dönem Osmanlı Kadılarından Çanakkale Gazisi - Galata Kadısı Çerkeşi Şeyhzade Bahaddin Efendi.