Bir masal tadında olmalı ölüm:
Önce pekişen aşkın mağdur prensesi
Ve öptüğü zalim yaratığın
Dönüştüğü şaibeli şiir misali
Yine sevgilinin dokunduğu çiçek
bahçesi.
Bir aşk tadında olmalı hayat, demesem
de
İnkâr da edemem
Kanıksadıklarıma latife,
Dünüme gölge
İçimde ne ise biriken.
Lal olduğum kadarım;
Olduğum değil de ederimde sükûtun
Ayak sesiyim bu gece:
Kırağı çaldıkça yüreğimi
Kıtaların kabzasında attığım çentik
sayısı
Yine ölümü muştulayan meleğin izafi
reçetesi.
Buyur, buradan yak diyen bir ihbar aslında
İçimin kayıp yönergesi,
Zanların da titreşimi
Ellerim titrek, nazarında bir tutsak;
Bir güfteyi alıp yuhalarken hayatı
edindiğim o izlenim:
Zulüm kadar nifak sokan,
Aşk ve ölüm kadar da buhran kokan.
Demelerin tetikleyicisi belli ki
Ortaya düşmüş insan istihbaratı
Sonra da mimleyip yaralarımızı;
Soldurup soldurup çiçek bildiğimiz
yürek tarhımızı
Ve meziyet bellediğimiz nice yanlış;
Nifakın gölgesinde bir kayboluş ötesi
olsa da
Serzenişi hak bilip
Gölgelemeyi sulh edip
Sonra da dokunduğumuz yüreklerin
tokası.
Öyle ya; ellerimizde kuru sıkı
sevdalar
Sonra da birbirimize nazire
yaptığımız satırlar.
Kuytularda bir bekleyiş;
Zamandan yana tek teselli
Yine yarın yeni bir günün
tecellisinde saklı
Bir nidadan çıkıp da yola
Pervazında ömrün ne çok gel-git,
Deminde yüreklerin
Metazori bir tükeniş
Yine gölgeli beyitler;
Yine ve yine öfkeli söylemler:
Nazarında ya da kıyısında,
Damladıkça yargılar
Adam boyu o dehliz;
İçine girip de çıkmayı meziyet
bildiğin
Bilip bilmeden gölgeleri zan ve
gerçek bellediğin.
Hadi tut elimi sen de;
Ya da, sadece sen mi demeliydim?
Öyle ya tüketilmişliğin kara
kutusuyum,
Mezhebim olsa da şu umutsuz zemin
Kal ya da sen yanımda:
Evet, sen;
Kim olduğunu bilmediğim sen
Ölü çocuklarımdan derlediğim bir şiir
tadında
Her duyguyu sehven evlat edindiğim:
Tıpkı şiiri kıta kıta içip
Doymayı bilmediğim hangi güncenin sığ
yanıysa,
Enginlere taşan yürek sesim:
Yine cebelleştiğim
Yine gerisin geri kaçtığım,
Defalarca ertelesem de
Yarını hala arsız bir çocuk
bellediğim.