Köhne bir sükût diledim,
Matemin bağrında istiflediğim nice
ölgün anı;
Devrildiğim tümseklerde,
Aklın kıvrımlarında
Kayıtsız olduğumu bile bile
Bilmezden geldiğime delalet
Şunca körüklü sanrı.
Demelerin gizeminde
Demeyi ertelediğim;
Ertelediğim mutluluğun denk düştüğü
Bahar denen sezgide unutulmuşluğum
Yine bilfiil kara kuru imgelerin
tarhında
Sulu sepken name tadında
İçli hicran,
Yanlı yasım,
Yansız sevdam,
Derlediğim hicranı da boyutsuzca
serdiğim ayaklarına
Kıblemde en deli dolu tutanak
Yine aşkın nazarında
Bir teyakkuz emri
Hayata çalım atan aşk meleğinin
kanadında.
Kandığım ne yalan
Ne de kanadığım;
Görmüşlüğüm onca zarar ziyan
Sonra da yüksündüğüm cefam
Millerce uzağındayım arzın, aşkın,
niyazın;
Kuytularındayım özlemin, umutsuz
bahtın
Belki de zirvesindeyim çıktığın dağın
Yine bin bir elemi sırtlanıp
gönülden;
Yine kırıp geçen hazana
Tek sitem etmeden.
Konduğum dalın telaşlı yaprağıyım
Rüzgârın adından bile korkan bir
edada;
Yanılsamanın utkunda
Göreceli bir mutluluğa nazire yapan
Kara gölgesinde zambağın;
Dikeninde pembe niyaz yüklü gülün
çehresinde
Solmaya dair bir yaprak olsam nice
Derde şifa olmayı meşk edindiğim
Sarı bir elbise giymiş
O güler yüzlü Çingene.
Yine af çıkmış güncemde
Ne yazar beyaz bir lale kadar sevdalı
olsam
İstanbul denen şehrin gizeminde
Bir yabancı kadar suskun çehremde
Sevilmeyi dilesem ne çare?
Yine hali hazırda bir lahit
Dünden yarına çıkan bir ceset olsam
bile
Ne gam, demeyi pelesenk ettim ya
Bir kez demediğim sitemlerde bükülen
İçimin doğrusunda
Eğik bir lehçeye dokunsam bile
Zamansız ve mekânsız seyrinde
Doymakla ölmek arasında gidip
geldiğim,
Hayatın nazarında zaman zaman ölüme
Gıpta ile baktığım o devingen
sarkaçta
Gömülmeyi bile beceremediğim
Kuru kalabalığın lanet gölgesinden
sızan
Hangi ara sevilmeyi dert edecektim de
Sonları bir bir derleyip?