Geçmişin frakında asılıyım: boz bir
laleyim belki de nar rengi yakamoz bir acı.
Öncemi dürtükleyen yâd ellerinde
kimsesizliğin, yalın bir kelam düşüyor inceden.
Boynum bükük oysa o gittiğinden beri.
Gidenlerden yana derdim, kalanlardan
yana olmalı tesellim… ne gam!
Beyhude bir ısrar var içimin
ikramlarında.
Üzüncün baş şehrini yerleştiriyorum
içimin kıyımına.
Nadide yükümlülüklerim.
Nazenin kimliğim ile dolandığım çiçek
bahçem ve yaralarım aslında dikenlerimi aldıralı çok oldu Tanrıya yine de yeni
dikenler bitiyor ve azman ağrılardan müteşekkil diri bir cümle olma yolunda…
Dinginliğimi kaybettim, diyemeyeceğim
ne de olsa dinginliğin yanından geçmedim.
Kiremitler kırılıyor her şafakta. Buz
tutan yaprakları içimdeki gülün pek bir efkârlı. Ah, bir söylesem de… söylesem
de alsam boyumun ölçüsünü.
Endamı yitik şiirleri meze yapıyorum
yine gece üstüme çekerken örtüsünü aslında şiir tadında hayatlar yazıp hayatlar
sunuyorum kendime kendimce işte… o kadar da olsun mu demeliyim?
Şimdi sunumundayım yüreğin.
Şimdi kürüyorum mezarımı.
Hala nasıl olduysa bulamadım yerimi,
dememden gayedir belki de yolum her yeni boş sayfaya düştüğünde.
Yalın ayak içimin sesi. Aman ha,
çıplaklığını görmesin kimse, demenin mazeretidir olsa olsa şunca yazdığıma
tanıklık ederken Tanrı.
Tanrımla baş başayım aslında yolum
her düştüğünde sizin oralara. Aslında sizden kastım, bir ölünün değil de bir
münafığın yasını tuttuğumdandır.
Öğüttüğüm her ölü gün, övündüğüm her
sevdam, öğürdüğü yüreğin aslında kuluçkaya yatıp koca gün ve günü torbaya koyup,
kırık kırıp kıtlama yaptığım yazılmaya aday her şiir ve sonra da nüktedan bir
kelam ile selamlarken umutları.
Diri bellediğim her bir umut.
Umut olmaktansa ölü bir imgeden yok
iken farkım.
Ölümsüz bildiğim sayfalarda aslında
kanatlarıma vakıfım yine cümleden cümleye seğirtip bir yandan da okuyucunun
yüreğine demir atma isteğim ve sonsuza meyledip sonra yeni baştan kurmaca bir
öykü ile sonlanmak bilmeyen yazma isteğim.
Zaman daralıyor aslında çaldığım
kadar da çalınanlar benden.
Kâfi olsa keşke kalan lakin her an
çözülmeye aday ve günbegün teşhir ettiğim nice acı nice neşe nice yarım kalmış
yemek oysaki annem tabağımı son lokmaya kadar bitirmemi öğütlemişti belki de en
güzeli sofraya hiç oturmamak ve terbiye etmek nefsi.
Açlığımdan değil de susuzluğumdan
çektiğim bu azap ve fıtratımda saklı iyi niyeti bol keseden sunduğum her yeni
güne her yeni insan ve inceldiği yerden kopsun desem de inatla başa sardığım
döngü.
Muhafaza edebildiğim kadarım ya da
bir ayrık otu belki de ayraç niyetine iki sayfa şiiri birbirinden soyutladığım.
Bir kelamda saklı niyetim. Tek bir
kelam ama anlatamıyorum derdimi bir türlü ve esniyor cümleler, eğrelti otlarına
düşüyor yolum bazense yana düşüyor başım yine başı ağır gelen bir başaktan
alıntı yaptığım bir ürünü yâd etmek okuyucuyla.
Ne çok insan.
Ne az gizem.
Ne çok yalan.
Ne az ben.
Ne çoğaldığıma dair ne de hüznümün
azaldığına kani olduğum.
İç bükey bir aynadan çaldığım o
görüntü sonra da şaibeli bir yürekte esmekle evrilmek arasında gidip geldiğim…
Söylence babında şerh düştüğüm.
Ser verip sırrımı da verdiğim sonra
da yaftalanmanın maruzatı ile yellerin esintisinde yarın uzaklığına katlanıp yâd
ettiğim mutluluğu bir bir bölmek güne aslında günü bölmek içimdeki diri neşeye
sonra da çalınan her duygumun peşine düşüp yeni duygular peyda olurken ben
sıfırdan başlamanın verdiği o sıkıcılığı bertaraf etmek adına dokunduğum
maneviyat denizi.
Köreldiğim.
Tüm kör yetilerim.
Boncuk gözleri annemin.
Şehla düşleri evrenin.
Sızıntı babında bir nota belki de
aklımın ermediği ama benim ermeye niyetli olduğum hidayet.
Sonra da pür neşe gölgeler benden
intikamını alırken bir bardak suyu dökmek satırlara hani olur da eşlik ederler
kalemin nemine.
Gözlerimi alamadığım kadar da var
hani.
Belki düşüşe geçen bir uçak yine
bulutların kapris yaptığı ve ansızın kendini kurtaran derken insanların
hayatını bağışlayan merhametli Tanrının ayrıcalıklı toleransı ve hikmeti.
Bir devir kapanırken, devreden
duygulardan da alacaklıyım hani sonra da bonkör bir edayla pay ediyorum içimin
aksanını derken susmaya gebe bir geceden çaldığım karanlığı aydınlığa sunuyorum
belki gölgelerden alırken intikamımı belki sivrilen bir sesi törpülerken inanç
ve sevgi… olmadık bir mevsim, verilmedik bir söz ve asla bağışlamayacağımın da
bilincinde iken belki de Tanrının gazabını üzerime çekmeden ölmeyi dilediğim.