Mahallenin en Çetin Kabadayılarından birinin kızı olarak dünyaya gelen ünlü yazar Fatma,dedesinin dedesi Üsmen Pelvandan kalma Remington marka daktilonun tuşlarına sinirli sinirli dokundu.
Neden bilgisayar kullanmadığını sormayın. Her yazarda vardır biraz manyaklık. Bununki de böyle bir şey işte.( Mesela ben de inatla ısrarla akıllı telefon kullanmam. Çünkü benden daha akıllı bir nesneye tahammülüm yoktur. )
-Çöz de al Mıstvali, Çöz de al.
Kocası mutfaktan seslendi.
- Ne oldu hayatım? Niçin sinirlendin? Hem Mıstvali de kim?
Fatma, daktilodan başını kaldırdı.
- İlham perilerim şu Sami denen bunak yazara gitmişler. Sami de onları bağlamış , salmıyor.
Kocası şaşkın şaşkın sordu.
-Eee. Mıstavali ne alaka?
-Mıstvali mi? Periler ile insanlar arasındaki iletişim ve koordinasyon memurudur o. Ona diyorum '' Çöz de al'' diye.
Zavallı adamcağız '' Vah vahhh. Benim hanım iyice tırlattı.'' Diye düşünse de bunu ele dümdük karısının yüzüne söylemesi sıkardı biraz. Sesine sevecen bir ifade katarak cevap verdi.
-Benim yapabileceğim bir şey var mı?
Fatma iyice dellendi.
-Ulan iki saattir bir salatayı yapamadın. Periler arası koordinasyonu nasıl sağlayacaksın a gözü kör olmayasıca?
Zavallı adamcağız '' Ulan bıktım anasını satayım. Köle miyim lan ben?'' diye içinden geçirdikten sonra Dadlıses Zâde İbrahim Efendinin Hisar buselik makamındaki şarkısını söylemeye başladı boynunu bükerek: '' Ben insan deeel miyim?''
Fatma'nın bu hayatta en gıcık olduğu şey işte bu tip bed âvazlardı. Ama bu uhrevi şarkıyı severdi. Kim söylerse söylesin. Çünkü bu şarkı onu çoook eski yıllara götürürdü hep.
Gözlerinden iplik iplik yaşlar akıtarak daktilosunu kapattı ve tam otuz sene öncesine gitti.
-------------------------------------------------------
30 SENE ÖNCE
-Eveeeet çocuklar. Şimdi herkes bir kağıt çıkarsın ve o kağıda hayattaki en büyük hayalini yazsın.
Fatma da bir kağıt çıkararak göz yaşları içinde en büyük hayalini yazdı. Neden göz yaşları içinde olduğunu sormayın gayrı. Çok zırlak bir kızdı o yaşlarda. Her şeye ağlar dururdu.
Sınıf rehber öğretmeni dersin sonunda kağıtları topladı. Bir sonraki derste ise kağıtlarda yazılanları okuyordu. Sınıftaki tüm kızların hayali ortaktı Fatma hariç.
Evet tüm kızların hayali Zetina dikiş makinasıydı. O yıllarda genç kızlar zaten bir Göksel Arsoy'u bir de Zetina dikiş makinasını hayal ederlerdi hep. Yatmış, katmış umurlarında bile olmazdı. Varsa Göksel Arsoy o olmazsa Zetina dikiş makinası... Erkek milleti olarak bizler ise daha Avrupai idik. Bizim hayallerimiz hep Brigitte Bardot ile ilgiliydi.
Öğretmen gururla bakıyordu bu engin hayalleri olan kızlarına. Ama sıra Fatma'nın kağıdına gelince yüzü buruştu. Çünkü Fatma'nın en büyük hayali ne Göksel Arsoy ne de Zetina dikiş makinesiydi. O kaybolan çil horozunun bulunmasını hayal ediyordu ve şunları yazmıştı kağıda:
-Horozumu kaçırdılar
Damdan dama aşırdılar
Suyuna da pilav pişirdiler
Bili bili gah gah çil horozum vaaay kar beyazım
Bir sabah kalktım
Avluya baktım
Aradım, taradım.
Aradım taradım.
Bili bili gah gah çil horozum vayy kar beyazım.
Öğretmen öfkeyle gürledi:
-Bu nasıl bir hayal böyle? Zetina dikiş makinası yok, Göksel Arsoy yok. İnsan hiç olmazsa Erol Taş'ı hayal eder. Singer dikiş makinası hayal eder.
Fatma üzüntüyle boynunu büktü. Evet, maalesef onun böyle ulvî (!) hayalleri yoktu. Hatta hiç bir hayali yoktu denilebilir.
Öğretmen, Fatma'nın kağıdını geri verdi.
- Şimdi yeni bir kağıt çıkar ve doğru düzgün bir hayal yaz.
Fatma yeni bir kağıt çıkardı ve uzun süre düşündükten sonra yazdı:
'' İyi salata yapmasını bilen bir koca ile evlenmek en büyük hayalimdir.''
Bu yazdığı yüzünden '' Öğretmenle dalga geçmek'' suçundan disiplinn kuruluna sevk edilip üç gün okuldan uzaklaştırma cezası aldı ama bu ceza onu daha da bileylemişti. Artık gerçekten de bir hayali vardı : İyi salata yapan bir erkekle evlenecekti. Nereden bilsin tüm erkeklerin iyi salata yaptıklarını (!)
Gerçekten de bugün hangi erkeğe sorarsanız sorun '' Mutfakta karınıza yardım eder misiniz? '' Diye, alacağınız cevap aynen şu olacaktır: '' Evet..Salatayı hep ben yaparım.''
Yani efendim aslında Fatma'nın hayali öyle ulaşılması zor bir hayal değildi. Nitekim evlendiği günden bu yana sadece salata değil, yemekleri de kocası yapıyordu. ( Adam bu satırları okuduktan sonra beni ayaklarımdan asmazsa ya da topuğuma sıkmazsa iyidir. )
-----------------------------------------------
TEKRAR 30 SENE SONRA
Eski günler bir film şeridi gibi geçti Fatma'nın gözleri önünden. Hâla gözleri yaşlı bir şekilde mutfağa girdi. Kocası her zamanki gibi sofrayı donatmıştı ama salata?
Öfkeyle bağırdı adamcağıza
-Bu ne? Göbek marul resmen göbek atıyor. Hıyarlar tüm hıyarlığı ile orta yerde geziniyor. Dere otu dereye seğirtmiş vaziyette. Bir şişe zeytinyağını boca etmişsin salataya. Ulan herif. Bak öldürürüm seni. Bana inat mı yapıyorsun ? Doğrasana lan şu malzemeyi.
Adamcağız ''Ama hayatım öyle vitaminleri kaçıyor'' demeyi çok istediyse de sadece yutkundu. Ağzından ''Hık'' ile '' Mık'' arası bir şeyler döküldü.
Fatma'nın morali fena halde bozulmuştu. Bir taraftan ilham perilerini Sami'ye kaptırmak, öte taraftan kocasının mutfaktaki yeteneksizliği...Hele bir de o anda nereden geldiyse aklına Firuzan şıllığı gelmez mi ? İyice sinirleri laçka oldu.
Firuzan mı?
Efendim Fatmaların karşısındaki villada oturan Fabrikatör Ramiz Bey'in karısı olacak düdük makarnası.
''Eee, Fatma Firuzan'a niçin gıcık?'' Dediğinizi duyar gibiyim.
Efendim bir gün Fatma bir lokantaya girip mercimek çorbası,döner, pilav, ayran, höşmerim, Allah ne verdiyse götürdükten sonra net 200 Tl hesap ödedi. Aynı lokantaya havalı bir şekilde gelen Firuzan ise sanki portakallı ördek istemişçesine hava atıp '' Lütfen bana bir porsiyon Niçoise'' dedi. Garsonlar aslında alışmıştı onun bu havalarına ama bu seferki garson yeni olduğundan '' Ha?'' Diye cevap verince Firuzan aynı havalı haliyle '' Yani bir porsiyon Fransız salatası. Mutfaktakiler bilir şekerim'' dedi ve bir porsiyon salata yiyip 50 Tl ödedi. Lakin gel gör ki lokantanın patronu olsun, garsonlar olsun Firuzan'ın ayağına kırmızı halılar serdikleri halde Fatma'ya '' Bir daha bekleriz'' bile demediler. Oysa kendisi daha fazla hesap ödemişti. Kendisine daha fazla itibar gösterilmeliydi.
İşte o gün bugündür gıcıktı Firuzan'a...'' Allah kahretsin. Şimdi o da nereden aklıma geldi'' Diye mırıldandığı anda Mıstvali yetişti imdada. Hafifçe fısıldadı Fatma'ya.
-Ablaaaa. Ben n'aaptım biliyon mu?
-N'aaptın lan?
-Sami'nin gazozuna ilaç attım.
-Ulan sakınnnn
-Yok ya. Sadece uyutmak amaçlı. O uyuyunca perileri çözdüm. Şimdi oturup rahat rahat yazabilirsin.
-------------------------------
BUGÜN
Fatma derin bir ohhh çekti ve daktilonun başına geçti. Şimdiden yazacağı yeni romanın adını bulmuştu bile: '' BİR HAYALİM VAR ''
Evet artık bir hayali vardı. Ancak çıtayı yükseltmeliydi biraz. Sadece iyi salata yapan bir koca kesmezdi. Hem bu saatten sonra kocayı boşayıp iyi salata yapanını aramak olmazdı. Çünkü erkeklerin hepsi aynıydı salata konusunda.
Yeni romanının konusu yine hayal ve yine salata olacaktı ama bu sefer o kokona öğretmenin bile parmak ısıracağı bir hayali olmalıydı.
Keyifle daktilonun tuşlarına dokundu:
''Uzun zamandır istediğim tek şey: kafam rahat ve havalı bir şekilde çok lüks bir lokantaya gidip "Bir salata lütfen..." diyebilmek ☺ hepimizin hayalleri gerçek olur inşallah.''
----------------------------------------------------
Bu yazımdaki son paragrafı face bookta paylaşarak bana ilham kaynağı olan değerli şair-yazar arkadaşım Fatma Çetin Kabadayı'ya çok çok teşekkürlerimle...
Gördüğünüz gibi bazen kısacık bir iki cümleden koskoca bir hikaye çıkabiliyor. Yeter ki hayal edin.
Resme gelince: Firuzan... Solda normal beslenirkenki hali. Sağda ise salatayla beslenmeye başladıktan sonraki halini görüyorsunuz. Bunu maalesef Fatma'ya anlatamıyorum.
Kızım ! Gel yapma etme. Bu salata ile beslenme bildiğin gibi değil. Genç yaşta Firuzan gibi çöküp gitme sen de ))))))))))) Ha, bir kereye mahsus yapacaksan sorun yok. Ama alışkanlık haline getirme sakın. Ne varsa kızarmış tavuk budunda vardır. Gerisine aldırma.