Işıklı ilk maketi yel değirmeniydi Maketçi Yazar'ın. Yedi sekiz sene önce, Kuşadası tarafından gelirken bir mola yerinde; yuvarlak, uyduruk yel değirmenlerine bakmışlardı. O zamanlar dört yaşındaki iki numaralı torunu, cırlak boyalı birisini istemişti. " Ben sana daha güzelini yaparım," diyerek almasını engellemişti bizimki. Eve gelir gelmez torununa verdiği sözü yerine getirmeye yöneldi. İnternette uygun bir model aradı. Kafasına yatanı bulamadı ama birisinden esinlendi. Önce, resim olarak ortaya çıkardı. Hoşuna gidince, ebatlı planını çizmeye geçti. Mobilya piyasasında arkalık denilen, bir yüzü kayın desenli üç milimlik maket malzemesi buldu. Planda belirtilen parçaları maket bıçağıyla kesti. Altıgen yapıdaki yel değirmenin giriş ve ikinci katlarında kapı yaptı. Pencereler açtı. Camcıda kestirdiği küçük camları pencerelere yerleştirdi. Daha sonra yapı parçaları yapıştırmaya geçti. Her kata, lehimle ekleme yaptığı farklı renklerde şerit led lambalar ayarlayıp yapıştırdı. Paralel bağladığı kabloları alt katın en arkasında dişi bir fişin uçlarına lehimledi. On iki voltluk adaptörle ışıkları yaktığında, eserine epey bir süre keyifle baktı. Balkonu düzenledi. En son olarak, yaptığı dört kanatlı çok ince çıta elekli pervaneyi yerleştirip çatıyı tamamladı. Kayan yapışkanları temizledikten sonra, bitmiş yel değirmeninin ışıklarını açtı. Onun aydınlığında, bir uğraşıyı kafasında tasarladığı şekilde yapmanın keyfini tattı...Uzun süre baktı dalgın bir halde...
O zamanlar İzmir'de oturan bir numaralı toruna da yaptı aynısından. Doğum günü hediyesi olarak gönderdi. Üç numaralı torununa yaparken, armut desenli arkalık kullandı. Çok güzel bir görüntü veren yel değirmenini oğlu, işyerine götürdü. Her yeni yel değirmeninde mutlaka bir farklılığa yer veriyordu bizimki. Yaratı yeteneğini eserine yansıtıyordu.
Evini süsleyecek yel değirmenine usta maketçi olarak başladı. Pencere yerine, her yapı yüzünü, iki milimetrelik matkap ucu
kullanarak değişik figürlerle süsledi.
Zor ve o denli de dikkat isteyen bir uğraştı bu. Alttan ve üstten ışıkların vurmasıyla, figürlerin
güzelliği açık seçik ortaya çıkıyordu.
Rus yazarı Anton Çekov'un, "Tiyatro sahnesine asılan
tüfeğin mutlaka kullanılması gerekir" yönündeki ifadesini anımsadı bizimki.
Yel değirmenine konan pervane dönmeliydi. Küçük motorlar bu işe uygundu. Az çok
hırpalanmış oyuncak arabalarından motorlar söktü. İstediği gibi düşük devirli
motor bulamadı. Makara-kasnak yöntemiyle devir düşürmeye çalışsa da başarılı
olamadı. Bilgisayarla ilgili bir işi için Kadıköy'e gittiğinde, iş hanındaki
bir dükkanda; maket evin düşük devirde dairesel dönüş yaptığını gördü. Onu
döndüren motordan iki tane aldı. Eve gelir gelmez hemen işe girişti. Kısa
sürede olumlu sonuca ulaştı. Dört parçalı pervane, on beş saniyede bir devir yapıyordu.
Bu defa da
bir başka konu takıldı kafasına. "Pervane döndüğüne göre, ışık vermesi
de gerekir," düşüncesiyle bunun nasıl yapılacağına odaklandı.
Elektrikli tren ve troleybüsleri anımsadı. Çözümü buldu. Önce, değişik konumlarda
denemelerde yaptı. Başarıya ulaşınca, uygulamaya geçti. Pervanelere farklı
renklerde led lambalar yerleştirdi. Onları kapatan yüzeylere, deliklerle
süsleme yaptı. Ustalık eserim diye salondaki yerini aldı.
(Resimde görülen yel değirmeni desene şuna usta. İlla ben
mi uyarayım?.. Üçüncü tekil ikinci şahıs yerine gerçek kişi olsaydım, en son
yapılan yel değirmeninden ben de isterdim.)
Önemli olan, tasarladığın bir şeyi başarmaktı. O an, farklı bir dünyada
hissediyorsun
kendini. Maketinle bütünleşiyorsun. Bambaşka bir duygu bu...İğneyle kuyu kazarcasına ipince bir matkap ucuyla ve ağır denilecek vidalama matkabıyla yaptığın motifler ışıklarla gülümsüyor sana... Tatlı bir huzurla okşanıyor yüreğin . Her bir sorundan arınıyorsun. Kulağının uğuldamasını bile duymuyorsun...
Radyodan gelen şarkı ya da türküler hariç...