Totem meslekli süreçler birçok ön ittifaklı girişmeler sentezini ve birçok da sentez ayrılıkları yapmakla süreç kendi gel git eylemlerini yapan salınımlarını veriyordu.
Kolektif süreç ilk kes birçok totem mesleklerini bir arada entegre ediyordu. Gruplar arası kolektif ilik entegrasyonlu bileşik algılar; ittifak basınçlı baskı ve etki ile ittifak entegrasyonlarını kişilere yükledi.
İttifakı kolektif etki ve kolektif gücün donanımı sayesinde kolektifi oluş kişiler yeteneği haline getirildi. “Kişiler de bir kolektif güç” gibi davranır oldu. Ayrı ayrı gruplar süreci; teknik teknolojik deneyle olan aktarımlar üzerinden kişi becerili süreçler gibi davranışlar ortaya koymaya başlamıştı.
Böylece kişiler; kolektif grup meslekleri kişiler düzeyinde bilgi beceri karakterlere dönüşüyordu. Kişi çiftçilik yaparken hayvan da besleyip, sebze meyve de yetiştirebiliyordu. Bu görülmemiş muazzam bir sosyal ve toplumsal evrimdi.
Kısaca kolektif süreçli büyük devimli eylem; kişi imajlı küçük ve parçalı eylemlerle kişi mesleklerine dönüşüyordu. Böylece ittifakı tümleşik kolektifi oluş bir yandan da bu tür kendi çelişkilerini ortaya koyuyordu. Bu çelişkilerden bir yansıma da El meslekli El sahipliklerdi.
Entegre ideolojini büyük süreç kişi boyutlu ideolojilere dönmekle El mana anlayışı bu sinerjin rüzgârla biçimlenmiş birçok kişi boyutlu aksiyonları içeriyordu. Bu süreç, kişi yeteneğine dönüşen kolektif ilik içindeki yansımaları, kişi eksenli öğreti etrafında çevrimle işti.
Süreç bu aşama da El öğretili aile ve köleleştirme süreçli ittifak sözleşmesi olan iman ahitlerini ortaya çıkaracaktı. Süreç kişi sahipliğini merkeze alan öğreti ve mana anlayışıyla; nesnel bir kurum ve kurum aşma ile bunların sosyal mana anlayışlı eylen ritüellerine dönüşecekti.
Kişi eksenli El öğretileri entegrasyonu küçük yapıların bir araya gelip yeni bir sentez (oligarşin) yapıları ortaya koyması, oluşmanın dinamiği olmanın yasasıydı. Paganlık, lugal El lugal ilkler bu dönemin eseriydi. Kişi sahipliği öğretili milletleşme kişi eksenli oluşla irade ve yönetim oligarşi eksenli irade ve oluşumu ihsas ve ihdas etti. Millet kişisi bir sahipliği kutsamanın iman ahdi eksenindeki iradeye boyun büküşlerdi.
Böylece ilk kolektif süreçli oluşma ve öğrenme yaşantı aşması kişi benci donanımlara dönüşmekle kişi sahipli benciliğin güdümüne girdi. Kolektif ilik sürecin değişmez yapı taşıydı. Ama kullanımı kişi özeline indirgenmişti. Emeğin sistem belirleyiciliğini eksene aldıkça sakıncası yoktu. Kolektif ilik kendi kendisini öğrenmekle; kendisini düşünsel anlayışlı imge süreçler içinde kişiye aktarmaya başladı.
Aynı nesne karakterli aktarımlar El mantığı içinde ve oligarşi mantığı içinde olmakla hem yeni süreç kendisini öğreniyordu. Hem de kendi üzerine kendi etkilemeli çelişmeleriyle oligarşi merkezli yapısını âlem (yeryüzü) merkezli yapıya dönüşüyordu.
Süreç kolektif gücün yansıması oluşla sürüyordu. Ama kolektif oluş sosyal mana anlamalı ve El öğretili süreç içinde tevhit düşüncesine dönüşen yabancılaşmalarıyla süreç nesnel oluşunu yitirecekti. Tevhidi oluş yanlış değildi. Tevhidi oluşun; emeği tanımayıp, kişi sahipli iradeyi kişi kontrollü sömürü süreçlerine dönüşmesi yanlıştı. Bilginin yerine bilgisizliğin, cahilliğin ve köleci imanın konması yanlıştı.
İşte eksen çağı bu dönemi yoğun şekilde biçimleyen dinsel çağ süreç olmakla, özel bir öneme atıftır. On beş bin yıl önceki yaşam, nasıl şimdiki yaşam değilse ve bu yaşamın toplumca organik devinmenin toplum sal devimli toplumsal organik evrimiyse; sosyolojinin ve sosyal anlayışın da bir düşünce mana anlayışla olan bir evrimi vardı.
İşte eksen çağı oligarşi eksenli bu milleti salınımlı sosyolojik biçimlenmenin din anlayışları adı altında biçimlenmesiydi. Özellikle yoksulluğun, çaresizliğin, ezilenlerin de kaale alındığı rab düşüncesinin baal ve El düşüncesinin önüne geçmesiydi.
İnsan olma üzerinde köleleşen İnsanın, köleliği üzerinde insanlık (hümaniste) düşüncesi içinde yeniden insanlığın ve insan haklarının doğmasıydı. Bütün sakatlıklara rağmen mücadele sakatlıktan kurtulma oluşun mücadelesiydi. Sakatlığı düzelte düzelte düzelmenin mücadelesiydi.
M.S 1215 Magna Karta gibi tarihe damga vuran belli oluşumlar 1789 Oligarşin ile burjuva demokratik devrimiyle çok daha başka noktalara gelecekti. Organik evriminiz; toplum sal organik evriminiz, sosyal evriminiz; hepsi birbirine bağıntı olan; düşünce evriminizi bilmeden devriminizi de bilemezsiniz.
Nasıl Osmanlı padişahı nükleer santral ve uzay çalışması projeli yatırımlar öngöremezse; siz de bugün içinde saltanat olan, köleci sözleşmeler olan imanca söylem yatırım ve düşünceleri milli oluşla söyleyemezsiniz. Güçlü sınıflar; oligarşi dediğimiz sahiplik ve yönetim sistemini ortaya çıkarmıştılar.
Güçlü sınıf demek akıl salığı ve beden sağlığı olukla güçlülük değildi. Mülk sahipliği olmanın güçlülüğüydü. Bunların yöneten mantığı da yönetimleri içinde çoban sürü ilişkisi olan anlayıştı. Kaldır sopayı; indir sopayı ki sürü ona göre itaatle olsundu.
Bu nedenle hem peygamberlik hem saltanat kendisini çoban olmakla tarif eder. Çoban olmanın görüngün baskı ve basıncına itaati bekler. Bu bir köleci öğretidir. Oysa köleci dönem öncesi erken dönemde sürü çoban ilişkisini belirten, sürü çoban ilişkisin anlatan bir yönetim de yok yönetim tarifi de yoktu ve bu yansımadan kaynaklı bir yönetim şekline yönelme yansıması da yoktu.
Ne sosyal oluş, ne totemi oluş çobanı da, sürüyü de bilmiyordu. Bu nedenle hiçbir zaman yöneten yönetilen ilişkilerinde “ben çobanım tebaam da sürüdür” dememiştir. Demeyi aklının ucunda bile geçirememiştir. Totem meslekli gruplardan çoban meslekliler sürü çoban ilişkisini biliyorlardı. Ve asla ne yönetimleri ne söylemleri çoban sürü ilişkisi olmadığı gibi ön ittifaklar da asla çoban sürü ilişkisinden doğamazdı.
Ön ittifaklı girişmeler; normal, zorunlu ve günlük yaşamın sağlanması ve üretim hareketi olan bağıntılarsan dinamik içinde olan anlayış ve eylemlerle bir grup hareketi olmakla büyüyen organizasyonlardı.
Tarihi kesikli sürekli oluşun gelişim dizgesine göre ancak meşru olmayan gelenek ve iktisap şekli kendisini çoban yerine koydu. Karşısını da sürü yerine koydu. Böylece sınıf öğretileri olan dinler ve dinler egemenli eksen çağının baskı ve basıncı da; sürü çoban ilişkili düşünceye meşruiyet oldu. Bu söylem bir monarşi ve oligarşi söylemidir.
Roma ve Yunan yönetimleri aslında ne tam anlamıyla cumhuriyetti ne de meşru bir yönetimdi. Temelde yönetme işi içinde yönetilen sınıfı olmayan, oligarşi gücünün yönetimiydi. Yönetim şekli ne olursa olsun, yönetimler kolektif akıl olmakla bir kolektif huzura; danışmak ve danışılmak zorundadır.
Oligarşin yönetimin meşvereti de sonuçta oligarşin çıkarla bir yönetim ve danışma olmasıyla, asla demokrasi değildir. Osmanlı da sürü çoban ilişkisini gözeten; sürü çoban ilişkisini Allah’tan aldığı yetki ve Zıllullah olmanın teokratik söylemiyle, bir köle ve fetih geliri olan ganimet mantığı üzerine çöreklenmiş aile boyu soy oligarşisiydi. Aile oligarşinle olan, bir saltanattı.
Kurtuluş savaşı bir avuç azınlık aydının bilincinde demokrasi ve parlamenter sistemin danışma ve danışılması olmakla halk egemenliğiydi. Halk egemenliği sınıf bilinci içinde yurttaş olma ve sınıf bilinciyle yönetime katılmayı ön görüyordu.
Halk sosyal yaşamlı ve toplumsal yaşamlı (iki yaşamlı) insan olmanın bilinciydi. Her halk kişisinin toplumsal yaşam (üreten) hayatı olmaya biliyordu. Bu köleci sistemin aile yapısından kaynaklanan ikinci bir köleleştirme olanın süre gelen devamı olmakla evliliklerin çalışana bağlı olma kuralıydı. Yani köleci aile miraslı bir sosyal yapı biçimlenişiydi.
Aile içi hizmet verenlerde sonuçta toplumsal hayata fiili katılanların hazır oluşuna bir katkı olmakla yine bir toplumsal yaşamdı. Toplum içinde üreten emeklerde nitelikli hünerli emek olmakla bireylikti. İşte halk yönetimi toplumsal üretim ilişkisi içindeki tüm kişilerin iradi katılımını ön gören temsili ilikle bir demokrasi ve cumhuriyetti. Yani sahipliği olmayanın da sahipliği olan yönetimdi.
Günümüzde Osmanlıcılığı savunan şuursuzluk sürü çoban ilişkili oligarşin bir aile saltanatına tebaa olmayı, fetih ve köle emeğini yağmalayan ganimet iliği (açıkça talan ve hırsızlığı) ve sermayeci mal mülk sahipliğinin egemenliğini isteyen; kendi özünü kendisine düşman gören düşünceden yoksun garipliklerdir.
Sermaye sınıfı, oligarşi ve bunun uzantısı olan lümpen din savunuculukları bunu ister de; köle bunu niye ister anlamak olası değildir! Yani parlamenter sistem siz bilinçsiz oldukça tek başına bir güvence değildir.
Parlamenter sistem üretim alanı içinde ve üretim çevresinde olanları içeren emeği esas alan irade ile danışma, danışılma ve sorgulanır olma esasında hesap verilebilir bir denetimi öngörmekle güzel bir tarihi süreçtir. Ama bu demek değildir ki oligarşin sermaye ve lümpen işbirliği bize neyi nasıl gösterirse, gösterilen de bizim irade olmakla, biz de onu seçmeyeceğiz demek değildi.
Ya da oligarşin saltanatlı irade, sütre gerisindedir. Parlamenter sistemle gerek mafyaca yöntemle; gerek terörle, gerek sponsor finansmanlarla ve gerekse iş birlikçe taşeron yöntemlerle parlamenter sistemin merkezine oturup; süreci oligarşin saltanatla çevrime etmeye devam etmeyecekleri anlamına hiç gelmez.
Parlamenter sisten seçtirmeden önce yurttaşına bir bilgi ve bilinç işi olmakla sosyo toplumların evrimini bilmektir. Eksen çağını oluşan iman akitli oligarşi sözleşmesinin etkisinden kurtarılmalıdır. Bunu yapmayan hiçbir sistem, milli irade yutturmacasıyla adını ne derse desin seçmen Eli ile oligarşini parlamenter sistem olmaktan kurtulamaz.
İrade ön ittifaklardan beri emeğin ve emek sahipli kolektif bilincin iradesidir. Kolektif bilinç kişiler yansımalı üreten emeğin sahiplik irade bilincidir. Bu nedenle ne başta; ne ortada; ne şimdi; ne de gelecekte üretmeyen, emek tanımlı olmayan, kölelik bilinci olmakla milletten yansıyan milli irade diye bir irade yoktur. Ya da millet ve milletin milli iradesi; eksen çağından beri kölelik yasasına katılan ahidin bilincidir. Siz bilmeseniz de efendi köle sözleşmeli bilinçtir.
Günümüzde en yetkili bir ağız “ben çobanım” demekle tarihi misyonunu açık açık mertçe deklare etmektedir. Çobanın bilinci kendi özüdür. Otoritesi de sopa ya da asadır. Çobanın sopasına bakanlar da avucu patlayana kadar onu alkışlamaktadır.
Sürü çoban söylemi oligarşin aileli Akad tan beri, Kenan ve İbranilerle söylene gelen darbı meselleri eksen çağı saltanat bilincini pekişen ideoloji oldu. Bu ideoloji ile saltanat için var olan sürü oluşumları besleyen kültürdü.
Çoban sürüyü kendisi için değil de (!) sürüye merhamet ederek otlak yere götürüyordu. Totem dönemde ve totem dönem öncesinde sürü niye yoktu? Ve sürü sizde olan bu merhametle neden otlağa götürülmüyordu? Bu kültür Yakup tan ve öncesinden beri sürü üzerine saltanatın merhametini de ön görmekle köleci dini söylemleri; Rabb söylemi şekline dönüşen bir bilinçle ifade etti.
“Kötülük etmekten vazgeçin.
İyilik etmeyi öğrenin,
Adaleti arayın,
Ezilene yardım edin,
Öksüzün hakkını koruyun,
Dul kadınla ilgilenin”. İşaya
M.Ö 800 ila M.Ö 200 yılları arası; bu tür anlatım içinde oluşumlarıyla eksen çağı olmakla anılır.