Örtülü kehanetlerden
Alamıyor gözünü insanlık tohumu:
Addedilen vefanın,
Yürekleri yıkan zuhurun,
En asil hatta
Asılsızlığın metanetine
Sığınan avcı.
Yaralı yüreği
Ceylan imgelerin,
Sükût-u hayale uğrayan
İçte saklı tok sesin
Belki son feryadı
Yine bandıkça andını
İnsanlığın rant yaptığı…
Kuru çeşmelerin
Allah rızası için
Suyunu nakşettiği
Belki en koyu gölgelerin bile
Rükûa vardığı
Haşmetli bir eda:
Susup yalandan sürüklenip;
Sevip
Gömülmeye biat her yeni gün,
Demenin de meali
Ansızın yürekte büyüyen
Sızının
Olmalı bir dermanı,
Demenin de indinde
Kayıp kaygan zeminde
Tutsak tutulduğuna binaen.
Bir şiire anlam
Belki benliğe sunulacak
En vefalı meram.
Şimdileri kutsarken
Zaman
Düne meyledip bazen
Aslında yarını
Hicveden bir tanı:
Yine şiirler kırağı çalar da çalar
Demenin olmasa zararı.
Neydik neyden vazgeçtik?
Kimdik?
Belki
Kimliksizliği işledik hece hece:
Bir serenat adeta
İçine düşülesi çukurun,
Boydan boya
Sunduğu acının da hulasası
Yine demlendiğimiz
En derin’in meali
Yoksunluğun ilk ve de son harfi.
A’dan geçtik son sürat sona:
Son bildik bileli
Başı kayıp bir hikâyeden de
nemalandık:
Ölçütü sevginin ne bir katre
Ne de azardan çoğa dönüşen
Gölgelerin mahareti
Üstelik can çıkmadan huy çıkmasa da
Cansız şiirlerin dik alası
En dik acı:
Yine ölçebildiğimiz
Yüreğin kotası
Maruzat belleyip
Düştüğümüz yolda,
Bir dosta rast geldik ansızın,
Anlık öfkeden uzandık sevdalara
Bir masal kahramanı olmak
Olsa keşke
Şiirin tek maruzatı.
Şiir dilinde en engin
Ömre atıfta bulunup
Ölmeyi bile geçtik
Acılardan çıkıp yola
Uğradığımız duraklarda
Sonu dilemekle eş değer
Aslında
Her şiirin sol(u)duğu
Yürek denen mecra.