Islak zaman, ıslak
metin
Şıracı şahit tutuldu
bozadan bozma
Bir içimlik ömürde.
Yana yakıla yiten
Yerle duman her daim
bozguna uğrayan
Susuz bir hece adına
şiir denen
Yüksek ökçeli topun girizgâhı
Bir şehrin de
Kanaviçe yüklemleri
Seri halde tutuşan bir yürek
ve bir tane daha.
Rakımı yüksek bir
şehirde tutuşan
Yorgun ve her açıdan
Her acısında şiirin
Kuru sıkı bir imge daha
taviz vermezken
İnce uçlu hüzne
geçirilen bir kılıf
Başıbozuk şunca
hulasası gergin
Bir telde hazır ol’a
geçen
Can pazarında beyhude
bir hutbe
Damlayan hece hece
Yine şehrin ve şairin
miğferi.
Hadi sav sıranı sen de
şair,
Susarak ne geçtiyse
eline
Son sürat kaynat şiir
yüklü kazanı
Bol kepçe her dizede
hüzün
Maruzatı olmadık bir
sitem
Yine benliğin kendine
duyduğu öfke.
Ağzı olan konuşuyor
madem
Bir de örtünse heceler
Siyah bir peçeden
İbaret şu döngüde
Hoyrat kıyımların
sunumu adeta
Her anında ömrün
Kıyama duran sair
bilmece
Yine geniş ağızlı bir
kuyu:
Dibinde ne su ne de
huyu
Değişmez şu şairin
Devirdikçe dizeleri
Boykot eder aklınca
İçine düştüğü kör
kuyuyu…
Yüklenmişken hoyrat
sunumunda
Girift yüklü bir dergâhta
arar da arar huzuru
Debdebeli bir ömürdense
Densiz bir ölümü yeğler
kendince
Hem de ne için?
Sevip de sevilmeyi
unutulduğu bariz
Sancağı ruhun
Hem de en derininden
bir acı
Bitimsiz sevgisinin
makberi;
Her şiiri kazıp da
eliyle
Kazdığı çukuru ölçerken
Evrene sığmadığını
atarken kendini derinlere
Geri dönüşü olmayan bir
yol;
Utku ya da ufku
bilinmez,
Şahit tutsan da kimi
Görünmez bir hüzün
Derli toplu ölümüne
selam verirken sakilce.