İnsan, sahip olduğu kıymetlerin değerini, elden çıktığında anlıyormuş. Bir aydır yaşadığımız güzelliklerin, bitmeyecek sandığımız eşsiz paylaşımların nihayet sonu geldi. Güzel anlar çabuk bitermiş meğer. İnsan sevdiği kadar da ayrılık acısını tadarmış.

Yüreğimizi hüzün kapladı. Alışılan uhrevi havanın, paylaşmanın, hatırlamanın, gönül almanın, sabrın, metanetin yaşantımızdan çıkması korkusu bizleri telaşlandırdı.

Vefalı bir dostu uğurlamanın kederi var bakışlarımızda. Fakat tekrar gelecek olması, umut çiçeklerimize can suyu. Ne var ki o gün geldiğinde kimimiz bu vefasız dünyadan göçmüş olacağız.

Gelmeden önce, kavuşma telaşı içimizi kapladığında, kimimiz; “acaba sabredebilecek miyim?” endişesine kapılmıştı. Hiç de öyle olmadı, munis, hoşgörülü, sevecen, samimi bir üslupla bizlere tebessüm etti geldiğinde. Candan bir arkadaş, vefalı bir dost gibi sardı sarmaladı her birimizi. Hemencecik alıştık kendisine. İkramlarını sevinçle paylaştık.

O kadar güzel şeyler getirmişti ki yanında bizler için; onlara kavuştuğumuzda, bizlerde olduğu halde unuttuğumuz parıldayan pırlantalar, ışıklı yollar, aydınlık pencereler, eşsiz lezzetler, özlenen mutluluklar olduğunu gördük.  

Bunlar; iyilikti, sabırdı, sebattı, affetmeydi, hoşgörüydü, yardımlaşma ve paylaşmaydı, nadide temennilerdi, duaydı, tebessümdü, hatırlamaydı.

Bunların her biri bizlere kılavuz oldu. Onlarla, ailemizin, akrabalarımızın, komşularımızın, sevdiklerimizin, öksüz ve gariplerin, unutulanların yüreğine dokunma imkânı bulduk. Böylece insanlığımızı hatırladık.

Bir anda dünyamız değişti. Monoton, tekdüze, tatsız tuzsuz geçen günlerimize tatlı bir heyecan, koşuşturmalı bir huzur yayıldı. Her anımız daha bir anlamlı ve değerli geçmeye başlamıştı. Yaşamak daha da güzeldi artık.

Çünkü unuttuğumuz bir dostumuzu hatırlamış, komşularımızla, akrabalarımızla soframızı paylaşmaya başlamıştık. Söylemlerimiz pozitif, sabrımız daha fazla, tebessümümüz daha bir güzeldi. Yüreğimizde küllenen değerli hazineler ortaya çıkmaya başlamıştı.

Teravilere koşuyor, kandillerde tebrikleşiyor, iftarlarda paylaşmanın tadını yaşıyorduk. İçimizdeki karamsarlıklar, öfke, kırılganlıklar uçup gitmişti bir anda. Zihnimizi meşgul eden gereksiz dosyaları resetlemenin huzurunu yaşıyorduk.

İçimizdeki “ben” duygusu yerini “biz” olmaya bırakmıştı adeta. Çünkü kendimiz için oluşturduğumuz evlerimizin içindeki “sırça saray” lardan çıkarak, başkalarının gönlündeki gerçek saraylara yerleşme imkânı bulmuştuk.

Seni çok sevmiştik, koşulsuz ve içten. Güle güle git Ya Şehri Ramazan. Sana doyamadık. Kendin gitsen de bıraktığın nadide hediyeler gönlümüzde kaldı. Umarım bunları küllendirmeden en güzel şekilde kullanırız sen gelene kadar.

 

 

( Güle Güle Git Ya Şehri Ramazan başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 14.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu