Zaman yontuyor duyarlılığını
insanlığın
Ellerinde mendil satan çocuklardan
alamazken
Gözlerini ihtirasın ve yankısını
umudun
Dört köşe mutlak yüzler
Sahibinden uzak bir varlık
Adına insanlık denen cehalet.
Rugan ayakkabılarında yaşamın
Bir kâbus adeta bir külfet
Sicimlerine tutunduğum vapurun
güvertesinde
Kanayan bir çiçek
Ve tuzlu suyunda denizin
İnsanlardan alıp da nasibini nice ölü
balık
Belki bir vasiyet gerek
Ölen insanlığın ardından
Hele ki onca şaibeli dilek yok mu
Yoran yüreği ve zihni?
Koyu mavi gözlerinde ellerime dokunan
Bir kelebek olsa gerek
Şakıyan kuşların
Örüntüsünde aşk harmanlanmış
Mutluluğa taziyelerini sunan
Şeytanla kenetlenmiş
Kötü niyet ve nursuz yüzlerine
Şerh düşülesi sayısız kefaret.
Az sonra vuracak gonk
Ve peyda olacak gece:
Hükmünde siyahın
Beyazı hep mi tehir etmeli?
Şimdi sükûta sığınıp
Azıcık pembeye boyayıp yüzümüzü…
Hani olur ya,
Hiç mi utancından kızarmaz insan?
Azıcık da gözyaşı ekleyip hasretimize
Ve yorgun kollarında annesinin
öpmediği
O çocuğu
Boydan boya serelim
Yüreğin rahlesine
Ve azıcık da sevelim büyümesinden
evvel
Belki büyütmeyen bir engelle
Sahip de çıkalım içimizdeki afacan
çocuğa.
Boyundan büyük laflar etmeden
Asaletin tımarını yapalım
Öykündüğümüz iyinin ve muradın
Ve aşkın
Hatta gazabın.
Ne yalanla örtüşen bir gerçek acının
vasfı
Ne yüreğin biriken isyanı
Gecenin kayıp rehaveti
Ne de öldürücü gücünde ihanetin ve
nefretin
İksirine âşık bir mutluluk olup
düşelim
Damla damla
Şanına yakışır bir mutluluk
sergileyelim
Yeri geldiğince
Bazense ağlayalım utanmadan
Hakkını verdiğimiz insanlığın
Düşmeden gölgesi kötü yola
Ne çok maruzat dilediğimiz de mi
yalan Tanrı’dan?
Zamanın kucağında bir deli taarruz
Gün ve gece hasret iken güzele ve
iyiye.