Efendim  bilindiği  gibi  uzun  ve  zahmetli  bir  hastalıktan  sapasağlam  olarak  kurtulan,  çok  daha  feci  sonuçlara  sebep  olabilecek bir  kazayı  çok  ucuz bir  şekilde  atlatan, ''Artık  gidici'' deyip  helvasını  hazırlamaya  başladığınız bir  insanın  hastaneden sapasağlam  çıkması  ve  benzeri  durumlarda o  insanlara  ''  Haydi  yine  iyisin,  kefeni  yırttın ''  denir. İyi  de  iyileşmek,  sağlığına  kavuşmak,  ölmek  üzereyken  adeta  öteki  alemden  dönmenin  kefeni  yırtmakla  alakası  ne?   O  zaman  gelin  hikayesini  okuyalım.

Osmanlı  İmparatorluğu  döneminde  İstanbul'da  Nail  adında  bir  vatandaş  yaşarmış. Nail  nerede  bir  pis  iş  varsa  onu  yapan  bir  adammış  ama  yanlış  anlaşılmasın.  Pis  iş  derken  yasa  dışı  ilerden  bahsetmiyorum. Mesela  bir  yerde  bir  lağım  mı  tıkandı?  Hemen  Nail'i  bulurlarmış.  Hale  balık  mı  geldi?  O  balık  kasalarını  sırtına  yükleyip  taşıma  işini  Nail  yaparmış.  Çöpler  birikti  de  belediye  çöp  toplamakta  gecikti  mi?  Nail'e  nafakasını doğrultacak  bir  iş  çıkarmış.  Yağlı,  paslı,  kimsenin uğraşmak  istemediği  işleri  hep  Nail  yaparmış.  İşte  bu  sebeple  de  Nail  çok  kötü  kokarmış.

Derken  efendim  bunca  kötü  kokuya  rağmen  nihayet  Nail'e  de  boyu  boyuna  huyu  huyuna  pek  de  uymayan  ama  anasız  babasız  olduğu  için  ''  Ne  yapalım  benim  kaderim  de  buymuş''  diyen  bir  kısmet bulunmuş.

Bulunmasına  bulunmuş  ama  Nail  ''  Bu  kokuyla  kızın  koynuna  girilmez ''  Diyerekten  soluğu  hamamda  almış.

Daha  hamamın  kapısında  belirdiği  anda  tellaklar  ellerine  takunyaları  alıp  ''  Bir  adım daha  atarsan  seni  gebertiriz.  Defol''  demişler. 

Nail hem  misler  gibi  yıkanıp  temizlenmek  hem  de  göbek  taşı  üzerinde  tüm kaslarının  pamuk  gibi  yumuşamasını  o kadar  istiyormuş  ki...

Bakmış olacak  gibi  değil.  ''  Ah  kalbim ''  deyip sendelemeye,  daha  sonra  çırpınmaya   başlamış  ve  akabinde  külçe  gibi  yere  yuvarlanmış.

Tellaklar  telaşla  ''  Ne  oldu  lan  buna  şimdi?''  derken  oralardan  geçmekte olan  mahallenin  imamı yaklaşmış  yerde  yatan  Nail'e  ve  elini  alnında  gezdirdikten  sonra  ''  Sekte-i  kalpten  rahmet-i  rahmana  irtihal  eylemiş ''  demiş.  Yani İmam'a  göre  kalp  krizinden  ölmüş  Nail.

Nail'in  de  numarası  buymuş  zaten.  ''  Şimdi  ben  burada  ölürsem  mecburen  beni  bir  güzel  yıkarlar.  Misler  gibi  kokarım,  yorgunluğumu  da  atarım ''  diye  düşünüyormuş.  

Nitekim  tellaklar  imamın  da  yardımıyla  Nail'i göbek  taşına  yatırmışlar.  Başlamışlar  köpük  köpük  yıkamaya.  Herifte  öylesine  kir  varmış  ki  keseler  delinmiş  kese  atarken. Yani  hani  kaşağı  çekseler  olacak...  Nail'den  oklava  gibi  kir çıkıyormuş.

Derken  İmam  ''  Oldu  olacak  garibi  kefenleyelim.  Zaten  kimsesi  yok.  Sevaptır ''  deyince  Nail  ikilemde  kalmış.  ''  Ben  yaşıyorum ''  dese  tellaklardan  bir  ton  sopa  yiyecek.  Demese  vaziyet  kötü,  resmen  kefenleyip  kabre  koyacaklar. 

Ses  etmemeye  karar  vermiş.  Tellaklar  bir kaç  metre  beyaz  bez  bulup İmamın  önüne  koymuşlar.  İmam  Nail'i  bir  güzel  kefenlemiş.  Sonra  tellaklara  ''  Gidin  camiden  tabutu  getirin  de  camiye,  musalla  taşına  yatıralım. Sonra namazını  kılar  defnederiz.''  demiş. 

Tellaklar  gidince  Nail  fırsattan  istifade İmamı  neredeyse  korkudan  öldürecek  bir  tarzda   kefeni  yırtıp  kendini  hamamdan  dışarı  atmış.

Az  sonra  tellaklar  gelmişler. Bakmışlar  Nail  ortada  yok.  İmama  sormuşlar  '' Nail'in  naaşı  nerede  İmam  Efendi? ''  İmam  cevap  vermiş  ''  Vallahi  kefeni  yırttı  sonra  da  dört nala  koşmaya  başladı. Kim  bilir  şimdi  nerededir.''

Evet ''  kefeni  Yırtma ''  deyiminin  hikayesi  işte  böyle  

Yok  yok  böyle  değil.  Hikayenin  tamamını  ben  uydurdum.  Yani  benim  kurgulamam...  ''Kefeni  Yırtma ''  deyiminin  asıl  hikayesini  bilmiyorum ( Sanırım  böyle  bir  hikayesi  vardır. )  ama  ''  Kefeni  Yırtılma'' nın  hikayesini  çok  iyi  biliyorum.

3  Haziran 1989  da ölen Ayetullah Humeyni'nin Tahran'da düzenlenen cenaze törenine iki milyondan fazla insan akın ederken, cenaze namazının kılınmasından sonra Humeyni'nin naaşı üstü açık bir tabuta kondu. Beheşti Zehra mezarlığına götürülürken büyük bir kargaşa yaşandı ve kendinden geçen insanlar cenazeye hücum ettiler.

Şiilerce kutsal olduğuna inanıldığı için Humeyni'nin kefeninden bir parça koparmak isteyen halk tabuta saldırırken, yaşanan kargaşada kefen parçalanarak, Humeyni'nin naaşı yere düştü. Kargaşa nedeniyle defin işlemi ertelendi ve Humeyni'nin naaşı helikoptere konarak evine götürüldü. Kargaşada 8 kişi hayatını kaybederken, 500 kişi de yaralandı.

Evet,  milyonlarca  insanın  '' Ruhullah ''  yani  ''  Allah'ın  ruhu ''  dedikleri  bir  insan  olup  da  öldükten  sonra   kefeninin  parçalanması,  o  kefenden  çırılçıplak  paat  diye  yere  düşmek  ve  tüm  bunların  dünya  televizyonlarından  naklen  yayınlaması...

İnsanların  cehaletine  mi  yanarsınız  yoksa  Yüce  Rabbimin  o hep  ''yok '' denen  sopasının  aslında  var  olduğu,  O  istediği  zaman  da  insanların  kafasına kafasına  nasıl  indiğinin  tecellisi  mi  dersiniz  orasını  bilemem ama  kefeni  yırtan  değil  lakin  kefeni  yırtılana  sanırım  Humeyni'den  daha  uygun  bir  örnek  olamaz. 

Humeyni  de  - Bizzat  kendisi  olmasa  da - kefeni  yırtmıştı  ama  hiç  kimse  ona  ''  haydi  yine  iyisin.  Kefeni  yırttın  ''  demedi,  diyemedi. 

( Kefeni Yırttı Ama Kimse Ona '' Haydi Yine İyisin'' Demedi. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu