Handan  Hanım  artık  iyice  tükenmişti. Gerçi  oğlu  Murat'ın   her gün  daha  iyiye  gidiyor  olması  içinde  büyük  bir  umut  ışığı  yakmıştı  ama  doktorlar  her  nedense  ne  zaman  taburcu  olacağı  hakkında  hiç  bir  şey  söylemiyorlardı. Bilmediği,  kötüye  giden  bir  şey  mi  vardı yoksa? 

O  mel'un  trafik  kazasında  gelinini,  gelininin  karnında  taşıdığı  ve  adını  bile ''Melek ''  olarak  koydukları  torununu  kaybetmek,  gelinin  ailesinin  -  trafik kazasındaki  dikkatsizliği  sebebiyle -  oğlu  Murat'a ''Katil ''  diye  hitap  etmeleri,  Murat'ın  neredeyse  altı  ay  süren  tedavi süreci  iyice  sinirlerini  yıpratmış  ve  altmış  beş yaşına  rağmen o güne  kadar halen  dinç  olan  Handan  Hanım  bir  anda  canlı  cenazeye  dönmüştü. 

Oğlunun  doktoru  Halim  Bey,  arkasında  bir  sürü  asistanla  birlikte  her  zaman  olduğu  gibi  Murat'ın  odasına  girdi  o  sabah  da. 

Handan  Hanım  defalarca  sorduğu  ama  her  seferinde  ''Daha  bekleyeceksiniz ''  cevabı  aldığı  soruyu  bir  kez  daha  sordu: '' Halim  Hocam ! Murat'ım  ne zaman  taburcu  olacak? ''

Doktor  Halim  ve  asistanları  sanki  onu  hiç  duymamış  gibiydiler.  Gerekli  muayene  ve  kontroller  yapıldıktan  sonra Halim  Bey  ve  asistanları dışarı  yöneldiler.  Tam  kapıdan çıkmak  üzerelerken döndü  ve  Handan Hanıma  seslendi: '' Benimle  odama  kadar  gelebilir  misiniz ?''

Handan Hanım,  yüreği  ağzında  ''Acaba  kötü  bir  şey  mi  var?''  endişeleri  içinde  Halim  Bey'in  peşine  takıldı  ve  odasına  girdiler.

Halim Bey ciddi  bir  tavır  takınarak  sordu ''  Oğlunuzun  ne  zaman  taburcu  olacağını  sormuştunuz  değil  mi  Handan Hanım?''

Handan  Hanım  endişeyle  sadece  ''Evet ''  diyebildi. 

Doktor  Halim  Bey  ciddiyetini  bozmadan  devam  etti: ''  Oğlunuz  askerliğini  yapmıştır  mutlaka  değil  mi? '' 

Handan  Hanım  bu  münasebetsiz  soruyu  anlamasa  da ''Vardır bir  hikmeti ''  diye  düşünerek  kısaca  cevapladı: ''Evet  yaptı ''

Halim  Bey  daha  da ciddileşti Adeta  bir  robot  gibi  ruhsuz  bir  ifadeye  büründü ve  Handan  Hanım  için  hayatının  şoku  olacak  bir cevap  verdi: ''  Oğlunuz  hiç  bir  zaman  taburcu  olamayacak  maalesef ''

Handan  Hanım  neredeyse  bir  külçe  gibi  yere yığılacaktı.  Resmen  şok  olmuştu.  Çünkü  oğlu  neredeyse  sapasağlam  olmuştu  tedavilerden  sonra.  Oysa  doktor  şimdi  hiç  bir  zaman taburcu  olamayacağını  söylüyordu. 

Adeta  inleyerek  sordu: ''  Sorun  nedir?  Oğlum  hiç  bir  zaman  iyileşemeyecek  mi?  Bu  hastaneye  bağımlı  olarak  mı  yaşayacak.  Hep  burada  mı kalacak?''

Halim  Bey ciddiyetinden  asla  taviz  vermeden devam  etti:  ''Oğlunuz  sapasağlam  bir şekilde  haftaya  kalmaz  hastaneden  çıkacak  ama  asla  taburcu  olamayacak. ''

Handan  Hanım  sevinsin  mi  üzülsün  mü  karar  veremedi. 

''  Şeyyy... Hem  hastaneden  sapasağlam  çıkacak  hem  de  asla  taburcu  olamayacak  diyorsunuz.  İnanın  kafam  allak  bullak  oldu. Nasıl  olacak  bu?''

Halim  Beyin  yüzünü  bir  hüzün  kapladı  bu  sefer. Tane  tane konuşmaya  başladı:

'' Siz  kültürlü  bir  kadınsınız, dolayısıyla  da  Çanakkale  Savaşlarının bilirsiniz  değil  mi Handan  Hanım?''

Handan Hanım  Çanakkale  Savaşları  ile  oğlunun  taburcu  olamayacak  olması  arasında  bir  bağlantı  kuramasa  da  cevap  verdi:  ''  Evet  bilirim.''

Halim  Bey   kısılmış,  neredeyse  ağlamaklı  bir  sesle  devam  etti: 

''İşte  o  savaşta  yediden  yetmişe  kadın-erkek  her  Türk  vatandaşı  cephedeydi. 14-15  yaşındaki  mektep  talebelerinden  tutun  da  yüksek  okullardaki  tüm  öğrencilere  kadar...Mesela   Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane,  mesela  Galatasaray  Sultanisi  tüm  öğretmen  ve  öğrencileriyle  cephedeydi.  Cephede  savaşanlar  da  haliyle  ya  şehit  oluyorlardı  ya  da  gazi. Şehit  olanlar  bilindiği gibi  topluca  namazları  kılınıyor,  defnediliyordu  ama  gaziler...Gazilerin  durumu  çok  hüzün  vericiydi.''

Sözlerinin  burasında  durdu.  Gözlerinde  belli  belirsiz  bir  ıslaklık  oluşmuştu.  Tekrar  söze  başladığında  ise  artık  ağlamamak  için  kendisini zor  tutuyordu.

''  İşte  o  Bedrin  aslanlarına  eş  kahramanların  tedavileri  binbir  zorlukla  yapılıyor,  morfin  sıkıntısı  sebebiyle  pek  çok  gazinin  yarası ,  herhangi  bir  uyuşturma  yapılmadan  dikiliyordu.  Ve  sonra  ne  oluyordu  biliyor  musunuz  Handan  Hanım ?''

Handan  Hanım  merakla  gözlerini  dikmiş,  kulaklarını  dört  açarak  Doktor  Halim  Bey'i  dinliyordu. ''  Ne oluyordu  Doktor?''

Halim  Bey  devam  etti.

''  O  aslanların  neredeyse  hepsi,  bir  ya  da  iki  gözü  kör,  bir  ya  da  iki  kolu, ayağı  kopuk,  yürümeye  bile  mecalleri  olmadığı  halde  komutanlarına  yalvarıyorlardı  ''  Ne  olur  bizi  tekrar  taburumuza gönderin  de  savaşalım''  diye.  Onları  tedavi  eden  doktorlar  da  durumları  savaşmaya  uygun  olanların  dosyalarına  ''TABURCU''  yazıyordu.  Yani  ''Taburuna  geri  dönebilir...  İşte  ''Taburcu  olmak ''  Deyimi  böyle  ortaya  çıktı.  O gün  bugündür  bu  ülkede  hastaneden iyileşerek  çıkanlara  ''  Taburcu  oldu ''  diyoruz. 

Aslına  bakarsanız  bugün  askere  gitmemek  için  sahte  rapor  alan  hainleri  ya  da  askerliğini  bedelli  olarak  yapmak  için  askerlik  şubelerinin  önünde  kuyruğa  girenleri  görünce  bir  küçücük  sivilcenin  tedavisi,  ya  da  bir  burun  estetiği  için  hastaneye  gelip tedavilerini  tamamladıktan  sonra  '' Taburcu  oldum ''  diyenleri  ya  da  onlardan  ''Taburcu  oldu  ''  diye  bahsedenleri  boğasım  geliyor. Kolay  mı  öyle  taburcu  olmak?  Taburcu  olmak  için  yürek  lazım,  iman  lazım,  aşk  lazım  herşeyden  önce... 

İşte  o  sebepledir  ki  ben  hastalarımı taburcu  etmem. Şayet bir  gazinin  canı  ellerime  emanet  edilirse sadece onları  taburcu  etmek  için  canla  başla  çalışır ve Allah  izin  verirse   TABURCU ederim.  Şimdi  anladınız  mı  oğlunuzun  neden  asla  taburcu  olamayacağını?''

Handan  Hanım  gözlerindeki  yaşı  sildikten  sonra  cevap  verdi: '' Belli  mi  olur  Doktor  Bey?  Bakarsın  bir  savaş  olur.  İşte  o  zaman  benim  Murat'ım  da  en  ön  saflarda  savaşmak  için  cepheye  koşar  ve  bakarsın  o  da  taburcu  olur.Bu  ülkede  hainlerin  de  kahramanların  da  ne zaman  ortaya  çıkacağı  hiç  belli  olmamıştır  tarihler boyu. ''

( Oğlunuz Hiç Bir Bir Zaman Taburcu Olamayacak. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 23.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu