Zarf attı birden bire görünmeyen bir
el.
Zarfın içi belki de boştu lakin
parmaklarım çok heyecanlandı içinden çıkacağını merak ettiğimden de değil hani
zira kimin yazdığını bile bilmiyordum.
Şimşek çaktı akabinde oysaki nasıl da
sakindi gökyüzü tıpkı içimdeki sükûnetin miadının dolup da az sonra
şakırdayacak olmam gibi.
Kendimden bıktığımı itiraf ediyorum
hele ki iyilik katsayımdaki o muazzam karesi çift kişilikli varlığımın akla
zarar.
Sohbetimde neler konuştuğumuzu asla
söylemem hele ki bana mimlenmiş bunca zarf var iken.
Neyin ya da kimin muhatabı isem ve
işte sorun burada belli ediyor kendini.
Muhatap olduğum kimse yok ki
özellikle kin beslediğim ya da hakkında ileri geri konuştuğum.
Kapının çaldığı o an ve gecenin kim
bilir kaçıncı perdesi?
Açmalı mıyım kapıyı?
Asla.
Belki de otomatiğe basıp apartmana
almalıyım geleni.
Ne haddime.
Zaten tık yok dışarıda sadece öksüz
kalan o üç kedi yavrusu ve bir tanesinin gözleri hiç görmezken ama bana çok
dikkatli bakıyor ve ne zaman tek damla yaş süzülse yanaklarımdan koşa koşa
geliyor yanıma.
Dün özürlü olsaydım keşke.
Ve akışına bıraktığım ne ise.
Ölsem mi?
Ne gam.
Ben zaten yaşadığımı filan iddia
etmiyorum.
Misal mi?
Hayatım boyunca ne altın gününe ne de
komşu toplantılarına çağrıldım zira bilirler nasıl da ketum olduğumu. Varsa
yoksa kendi özelimi ihlal ederim ve açarım içimi.
İşte faturamın kesilmesine bilfiil
iştirak olduğum o gün ve peşi sıra gelen günler.
Anlamsızca kovuşturulan ve istişare
edildiğime çok sonradan vakıf olduğum.
Altın gününe gitmesine gerek kalmadı kimsenin
ne de olsa söz gümüşse sükût altın diyenlere ihanet ettim ama öncelikle
kendime.
Öncelikle kendimi ihbar ettim.
Dünya değiştiren çok insan oldu son
zamanlarda ve hangi birine rahmet okuyacağımı şaşırdım üstelik taraflarınca
lanet okunduğum.
Benzememek idi madem uğraşım.
Ve tekrarlamak kendimi.
Tekerrür eden kendimden sıkıldım ve
iyi niyetimden Tanrı bile sıkıldı.
İlla ki ihanet mi etmem gerekiyor?
O zaman başlıyorum.
İlk olarak o görmeyen kediyi son
sürat geçen bir arabanın altına fırlatacağım sonra da akan salyalarımı silip en
yakın kafeye misafir olacağım ne de olsa günün gıybetine saniyeler kaldı.
Mirasımı kimseye bırakmadan kendim
yiyeceğim ve öncelikle bilgisayarımı imha edeceğim.
Tabii ya; bir Oğuz Atay olma
ihtimalim… elbette yok.
Farzı mahal öldüm… ne yani arkamda
kalanlar mı sahiplenecek yazdıklarımın telif hakkını?
Gülümseme ihtiyacıma sahip çıkacağım
artık.
Nankör yetilerimden uzaklaşacağım da.
Sahiplenme duygum ve kılıf biçilen yalanlardan nemalanmak bir kez bana nasip
olsun, değil mi ama?
Görüntü itibari ile ciddi bir
yetişkin iken ve içimdeki çocuk neşem en yakınımdakilere nüfus ederken belki de
tayin edeceğim namert karakterimle daha fazla yandaş toplarım.
Cinsiyetinden şüphe eden o git gel
gölgeleri belki de atayacağım en yakın dostum olarak ne de olsa lafından ve
sözünden dönenler kuluçka dönemindeki tavuklar gibi çok iç gıcıklayıcı.
Randevulaşmak belki de aynı saatte üç
farklı kişi ile ve delik deşik ruhumla öznemi geri çekeceğim belki de
uğrayacakları ihanet duygusu ile satır başı yapacağım yeni bir aşka yelken
açacağım.
Aşkın kifayetsizliği daha doğrusu
duyguların sömürüldüğü ve fiziki açılımlar getirilen o münasebetsiz ilişkiler.
Aile içi çarpık dayanışması yine aile
fertlerinin.
Ya da gözü açılmamış bir genç kızın
yeri geldi mi en bonkör unvanı yine koca koca insanlara nispet yaparcasına
fütursuzca ortalarda gezinen.
Ölüm manifestom.
İçimdeki katil.
İçimdeki potansiyel suçlu.
Ne de olsa ben bir suçluyum ama bu
sefer kendi hayallerimi değil başkalarının huzurunu yok edeceğim ve ihbar
edeceğim kim ise Allah’ını tanımayan yine bir diğer münafıkla hasbıhal edip en
yakın arkadaşını satacağım.
Nankör ve rezil bir ses tonu ile
sokak ortasında atacağım o kahkaha ile herkesi birbirine katacağım.
Cinsiyeti olmayan bedenler ve
arkasından bakıp da kadını erkeğe; erkeği kadına benzettiğimiz ya da tam tersi.
Bir hayvanı insanlaştırdığımız ve bir
insanın içindeki o yırtıcı hayvanı ortaya çıkardığımız.
Gecenin geç saatinde belki de en deli
fişek yörüngede kendimi fırlatıp hayatın ve eğlencenin tam ortasına üstüne
üstük memleket ağlarken ben en gaddar insan olacağım tıpkı görüp de sustuğum
gibi.
Anlı şanlı bayrağımızı ayağı ile
çiğneyen o adamın arkasından koşup da yakalayamadığım ve tek ses edemediğim
güne lanet okuyup tüm kötülere lanet okuduğum günleri geride bırakıp…
Kötülüğü besleyenlere ve yüreği
nefretle beslenenlere atıfta bulunmayacağım.
Kan dolu bir coğrafyada kan kusup
kızılcık şurubu içtim diyenlere sırtımı dönüp…
Kötü olmayı dileyeceğim bu sefer yüce
Yaratandan.
Cehenneme kürek kürek kömür bu kez
kendim atacağım üstelik kendim için.
Bıkkınlık verdiğim insanlardan özür
dileyeceğim.
Bana sataşan kim varsa bir bir ihbar
edeceğim ve hesaplarını ben keseceğim.
Nidaların solduğu gecede şuh
kahkahalar atacağım.
Güllerin solduğu bir güz gecesi taşa
tutacağım kim ise edebiyle yaşayan.
Sevgiyi çiğneyip yok sayacağım ve
sadece şeytana tapacağım.
Nokta koyacağım her güne.
Nokta koyacağım yazdığım her yazıya.
Nokta koyacağım hayatıma.
Bana nokta koyanlara ben ünlem imleci
ile cevap vereceğim ve asla da tek soru sormayacağım.
Yan gelip yatacağım asla okuyup yazı
yazmayacağım ve düşünmeyeceğim.
Kim ise ihtiyaç sahibi caka satacağım
ve giydiğim tüm kıyafetleri karşı bahçede yakarken ağaçları da yakacağım.
Nefret ettiğim AVM’lere bu kez en
pahalı giysileri almak için gideceğim ve tüm sermayemi yatırdığım kitapları
gidip bir kütüphanenin önünde ateşe vereceğim.
Dualarım… sahipsiz kalacak.
Sevdiğim insanları artık
sevmeyeceğim.
Beni zaten kimse sevmezken tüm
kötülere tapacağım.
Kapalı mesaj kutumu infilak ettiren;
adımı karaya çalan ve bana çamur atan kim ise gidip hasbıhal edip kötülük nasıl
yapılırmış, dersini alacağım sonra da vereceğim dersini.
Dersini vereceğim evrene hem de bir
bir.
Derimi soyanlara kat kat esvaplar sunacağım.
Âşık olmadan yaşayacağım ve edebiyata
sürekli imla hataları ile dolu yazılar armağan edeceğim daha çok sevileyim
diye.
Sevgiyi baş tacı yapan sırdaşlarımın
sırlarını tek tek ifşa edeceğim.
Yerim idam sehpası, biliyorum.
Ve altımdaki o tabureye ben tekme
atıp boynuma geçireceğim o ipi ve gem vuramadığım umutlarımla beraber uzun bir
yolculuğa çıkacağım.
İyi niyetimden ve sevgimden asla ödün
vermediğim ömrümü eninde sonunda sonlandırıp… en büyük cezayı yine kendime
verip sonsuza kadar cehennemde kalmaya söz veriyorum.
Ne de olsa verdiğim hangi sözü tuttum
ki?