Kanlı bir ırmak olabilir gözyaşlarım;
Vuku bulan medeni cesaretim sayesinde
İhya olduğum demirbaşı ömrün
Sükûtun da ayak sesi
Demi yok olmuş zulmün vicdanla kıyası
Bilip bilmeden zehrolan gölgesinde
Kayıp naşına uzanan ellerim
Göğün gürültülü yalnızlığı.
Zamanla büyüyor sabrım, anne:
Hani, dediklerine karşı çıktığım
Güncemde kendimi yeni yeni tanıdığım
O defolu mizacı yakıştıramazken
kendime.
Gök de sabitti
Yeryüzüne müdahil eden Tanrının tutanaklarında
Eleme yüklediğim ne gibi bir
maruzattı da?
Kıyama duran ruhun üst katında
Dar cepheli bir yalnızlık
Beyhude sevinçlerin nazarında
Uyumsuz varlığımla hep ünlem işareti
Atıfta bulunduğum kaderin
dokunulmazlığı
Nasıl ki nüksetmişti gönül penceremde…
Ben ki;
Adam boyu yalnızlığıma
Taktığım kulpu
Pek mi elzem bellemiştim de
Kuyruk acısıydı zalimin
Hınca hınç yüreğimi istilası
Yakası açılmadık cümlelerde.
Şerh düştüm düşeli ölümü
Mizacım daha bir yaftalandı.
Sulh bildim mademki sessizliği
En uzak ikrardı
Adımdan bir hece sonrası.
Ne güldüm
Ne gülmeye dair bir özür sundum:
İçimdeki o devasa lahit:
Pişekâr bir sitemde
Kalburüstü gölgelerin
İzafi coşkusu
Kelamın bir anlık gafleti idi doğrusu
Dile gelmeyen bir ömür
Bir bir ifşa edilesi
Gel geç aklın da kayıp rotası.
Sevip de sevilmeye meyleden
Yürekte kara bir leke
Aşkın delidolu yankısı
Çeperinde tümlüğümün
Hiçe çıkmış adı bir kez bunca cürümün
Sonrası muğlâk bir güzergâh:
Sevi dilinde ne ise nakşeden hece
hece:
Mirası adeta atalarımın
Sevmeyi inkılâp bellediğim sair
cümle.
Ne vukuat ne de hoyrat afra tafrası
Cılkı çıkmış mazeretlerin tayfası:
Gönül isterdi ki, demenin en büyük
tasası:
Dingin bir denizde
Kabaran yüreğim değil
Bir avuç içi özlemin dokusuna
Teneffüs eden yanlı yansız aşk
benzeri ihanet:
Ediminde deli fişek iklimin bile
çekincesi
Rüzgâr dinmeden
Recm ettiğim dil yarası.