Aşkın tebaasına yenik düştüm sonunda;
Derken savruldum beyit beyit
Geceye hükmeden esaretinde soğuğun
İçimdeki neşteri yok saydım ansızın:
Ben ki kazurat bir izlekte,
Kâbusu şehrin
Hangi minvalse yüreğimi dokuduğum
Sükûtun da zaferi her bir edim.
Elemle kesişen kefareti de boca ettim
günbegün
Başakların doluluğunda
Eğildim kendimce
Sadece Yaratanın nezdinde küçüldüm
düğüm düğüm
İçimdeki göbek bağına değen neşterle
Annemin yüzünü okşadım her öğünlük
hüzünde
Dirildiğime kani gelgeç bir ümitle
Son bildim de bunca efkârı.
Aşkın hitabesinde sadece bir satırım:
Yaşıtım hangi imgeyse
Satarım da cahil hükümleri;
Aşkın meftunu göğün
Parantez açtığı her izbede
Ben bir şehla düşün ta koynunda
Şerden uzak kılsın Tanrı yeter ki
beni
Bir de görücü ellerinde ömrün
Sırlarımın beratını versin.
Eziyet benzeri yeşeren her gün:
Ahkâmların kursağıma takıldığı hangi
hitabet ise
Ben ki;
Kaftanıma sarıldığım beylik bir
gölgeyle
İçime çemkiren iblisin hatırasını yok
sayıp
Meleklerin dirayetine bandığım ömrün
Her satır arasında,
Annemin gözlerinde hala bir goncayım:
Kiminin küçümsediği benliğimle
Ben asla bir kor hece değilim de
hani:
Ne güldüğüm yalan
Ne tetiklenen hüznüme sahip
çıkmadığım
Sanma ki ayan beyan bir sanrı.
İçimi geçirdim
İçim geçmeden evrildim bir ömür boyu:
Ah’ların nazarında âşık benliğimi
Devşirdim
Bir dervişin sırlarına haiz öngörümde
Asla da solmadım
Gülümsediğimi kar bildim
Ağladığımı
Gizlediğim ne çok meftun düzlem;
Ne çok yanlı yerli yersiz sitem
İçimdeki devasa yangın;
Elbette aşkın şeriatı büküldüğüm günbegün.
Görmezden gelinsem de bu kâfir
düzende
Ben asla beynamaz bir sitemi
dillendirmedim
Gönül gözümde.
Yorgun neşriyatın yorgun hümayunu;
Kabir azabı dediğin ne ki;
Yaşamakla ölümü dillendirdiğim
gel-geç her gün.
Bir yanım uyuşuk
Bir yanım uyumsuz bin bir avamla
Yer değiştirir de değiştirir
Gözlerimi kaçırmadığım nasıl ki aşikâr,
Aşkla dolup taşan yüreğime
En çok hüzün yaraşır
Gıyabında evrenin
Garipsenen sakil benliğin
Nakşında bir gölgeye denk düşerim
takriben
Ayarını kaçırdığım gidip geldiğim bu garip
düzlem.