BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET -  2. BÖLÜM -


Masanın  üzerindeki  altı  şişe Roederer-roze  marka  şampanya'ya  baktı.  Beyrut'taki  hayatlarında  zaman  zaman  açlıktan  nefesleri  kokmuş  ama  yine de  ekmeğe  para  bulamadıkları  o  günlerde bile  şampanyaya  para  bulabilmişlerdi.  Artık  sultanlık  ve  saltanat  diye  bir  şey  de  kalmadığından annesiyle  eski  sizli  bizli  muhabbet  kalkmış,  birlikte  kadeh  tokuşturmalı  günler gelmişti  onun  yerine.  Kısacası   dışarıda  ya  da  bir  davette  yine  sultandılar  ama  kendi  evlerinde  Viktor  Hügo'nun  sefilleri  onların  yanında  burjuva  kalırdı.

''Anlaşılan  tek  başına  kutlayacağım  Kemal'in  ölümünü''  Diye  düşünüyordu  zira  hizmetçi  ve  uşaklarıyla  davet  ettiklerinden  hiç birisi  gelmemişti. 

''  Şerefe  Kemal !  Her  şeye  rağmen  büyük  adamdın.''  Diyerek  kadehi  dudaklarına  götürmek üzereydi  ki  kayınbiraderi  Raşit  Han  göründü  kapıda.  Lakin  o  dahi  - maksadının  ne  olduğunu  bilemediği-  davete  katılamayacağını,  Mustafa  Kemal  için  kılınacak  cenaze  namazına  ve  yapılacak  törene  katılacağını,  bunu  söylemek  için  yengesinin  yanına  geldiğini  söyledi.

Raşit  Han  da  gitmişti.  Selma,  hıçkırıklar  içinde  bir  kadeh  şampanya daha içtikten  sonra  kadehi öfkeyle  yere  fırlattı.

-Of  Kemal  offff !  Böyle  olmalıydı.  Şimdi  şu  bir  kadeh  şampanyayı seninle  birlikte  Pera Palas'ta  içmek  için  neler  vermezdim.  Niçin  böyle  oldu  ki?  Neden ?  Neden?  Nedennnnn?

Birden  annesi  Hatice  geldi  gözlerinin  önüne.  O  zavallı da  aynen  kendisi  gibi  istemediği  bir  evlilik  yapmıştı.  Yüzünü  hiç  görmese  de  sebepsizce  nefret  ettiği  Vasfi  Efendi  denen  bir  sümsükle,  amcalarının  en  korkuncu  Hamit'in (  II.  Abdülhamit )  zoruyla  evlendirilmişti. Annesi  Hatice,  Hamit  amcasından  ölünceye  kadar  hep  nefret  etmiş,  dolayısıyla  Selma  Sultan  da  hiç  sevmemişti  o  kambur  herifi. 

Düşündü  biraz.  İyi  de hem  bu  kadar  nefret  edip  hem  de o  öldüğünde  tüm  hanedan  mensuplarına  ''  Bundan  sonraki  hayatlarınızda  örnek  alacağınız  tek  şahsiyet  varsa  o  da  amcam  Abdülhamit'tir''  Demek  de  ne  oluyordu?  Yani  halk  arasında  sık  sık  söylenen  ''  Osmanlının  işine  şeytanın  bile  aklı  ermez''  sözü  boşuna  değildi  herhalde.  Hem  Abdülhamit'ten  nefret  etmek  hem  de  gelecek  için  örnek alınacak  tek  kişinin  o  olduğunu  söylemek  ancak  bir  Osmanlının anlayabileceği( Ya  da  onların  bile  anlayamayacağı) bir  şeydi. Abdülhamit  Amcasını  hatırlaması  elbette  mümkün  değildi  ama annesi  Hatice  Sultan  ondan  hem  nefret eder  hem  de '' O  bizim  hanedan içinde  yolundan  gidilecek  tek  insandır.''  derdi. 

Tekrar  yatağına  döndü  ama  uyuması  imkansızdı  bu  saatten  sonra... Zaten doğduğu  günden  bu  yana neredeyse  hiç uyumamıştı.  Mutlaka  ya bir  haber  ya  da  top  sesleri  onu  sürekli  uykusundan  uyandırmıştı. 

Sıkı  sıkı  gözlerini  kapatsa  da bin bir  türlü  hatıra  bir  film  şeridi  gibi  gözlerinin  önünden  geçiyordu.

*******************

Büyüklerinden  sık  sık  duyduğu  ''Cülus  Töreni''  denilen  şeyi ilk  kez  canlı  canlı  bizzat  yaşayacak  olmanın  heyecanı  minik  Selma'nın  kalbini  kelebek  misali  pır  pır  ettiriyordu.  Gerçi  bir  sakarlık  yapmasın  diye  bunun  provasını  defalarca  yaptırmışlardı  ama  yine  de  korkuyordu.  Ya  bir  aksilik  olursa?

Takvimler  3  Temmuz  1918 i  gösterdiğinde Osmanlının  otuz  beşinci padişahı  Sultan  Reşat  Hakkın  rahmetine  kavuşmuştu.  Selma'nın  bu  dünyada  sevdiği  ender  insanlardan  biri  yani...  O  kadar  saf,  o  kadar  temiz,  o  kadar  kibar  ve  zarif ve  bir  o  kadar  da samimi  dindar  bir  insandı  ki... Ama  ne  yazık  ki  Enver,Talat  ve  Cemal  Paşaların  ve  onların  başında  olduğu İttihat  ve  Terakki  Fırkasının  elinde  oyuncak  olmuştu.  Öyle  ki  canı  ciğeri  kızı  Münire'nin  Kocası  Salih  Paşa'yı  bile bu canavar  ruhlu  insanların  elinden  kurtaramamış,  zavallı  Salih  Paşa'nın  hem de İttihat  ve  Terakki  Fırkasına  karşı  olmak  gibi dünya  hukuk  tarihinde eşi  benzeri  olmayan  bir suçlamayla suçlanmasını,  akabinde zavallının idam  emrini  göz  yaşları  içinde  bizzat  kendi  elleriyle  imzalamıştı.Ne  kızı  Münire'nin  ayağına  kapanıp '' Baba !  Ne  olur  kıymayın  Salih'ime''  diye  yalvarmaları  ne de kendisinin Enver  Paşa'ya  bizzat '' Hiç  olmazsa  sürgüne gönderelim,  idam  çok  ağır''  Diye  yalvarmaları kâr  etmemişti.  Dahası  65  Yaşında  tahta  oturduğunda  Ayan  Meclisi  üyesi  Ferik  Sami  Paşa  ona  ''  Bundan  sonra  Reşat  adını  değil  sadece Mehmet  adını  kullanacaksın! ''  Dediğinde  boyun  büküp  ''  Tamam ''  demişti.  Yani  kendi  adını  bile  tam  olarak  kullanamayan  bir  padişahtı. Yaşadıklarına  kalbi daha fazla  dayanamamıştı.

Sultan  Reşat,  Eyüp Sultan  semtinde  daha  önceden  hazırlattığı  türbesinde  defnedildi. Padişah  vekili  sıfatıyla  Enver Paşa  öylesine  bir  tören  tertip  ettirmişti  ki hiç  bir  şeyden  haberleri  olmayan  zavallı  halk, saray damadı Enver Paşa'nın merhum  padişaha  olan  sevgisi(!) ve  vefasına(!) parmak  ısırmış ''  Rabbim  herkese  böyle hayırlı  damatlar  nasip  eylesin '' Diye  dua etmelerine  sebep  olmuştu. Saraylılar ise  böyle  bir  savaş  zamanında üstelik  de aslında  hiç  umursamadığı,  hep  küçük  gördüğü  bir  padişah için  bu kadar  para  harcayıp  böylesine bir  tören  tertip  etmesine  tepki  göstermişlerdi  ama  Enver  Paşa'ya  direkt  bu  tepkilerini  iletmek  sıkardı  biraz. Adam,  asker  cephede yiyeceksizlikten bir  tas  şekersiz  üzüm  hoşafına  talim  ederken  bile  kendi  konağında  eşi Naciye  ile  birlikte  gayet  gösterişli  davetler  tertip  etmekten  geri  durmuyordu. 

Selma  Sultan,  VI.  Mehmet  Vahdettin  olarak  Osmanlı  tahtına oturan  annesinin  amcasının  elini  öptükten  sonra  geleneklere  tamamen  aykırı  olarak  onun  suratına  baktı. Hanedandan  olsa  bile hiç  kimse  bir padişahın  suratına  uzun  uzun  bakamazdı.  ''Aman  Allah'ım !''  Bu  da  ağabeyisi Hamit  gibi  kambur  duruyordu. Hamit  amca  hiç  olmazsa    otuz  üç  senelik  bir  padişahlık  ve  yaşadığı  onca  sıkıntı  yüzünden  kamburlaşmıştı,  peki  bu?  Bu  şimdiye kadar  en  küçük  bir  sıkıntı  bile  yaşamadığı  halde  daha  tahta  oturduğu  gün  çökmüştü.  Derdi  neydi  acaba?

Tüm  saray  halkı yeni  padişahın  elini  öptüler. Normalde  padişahın  çok  keyifli  olması  gerekirdi  ama  tam  tersine  neredeyse  dokunsalar  ağlayacak  durumdaydı.

Adet  olduğu  üzere  saray  erkanı  el  öpme  merasiminden  sonra üç  kez  ''  Mağrur  olma  padişahım !  Senden  büyük  Allah  vardır.''  Dediği  anda   adeta  gök  yüzünü  yırtan  bir  patlama  duyuldu.  İngiliz  Savaş  uçakları  sarayın  oldukça yakınına  bir  iki  bomba  atmışlardı. Bu  tabii  ki  yeni  padişahı  kutlamak  için  atılan  bombalar  değildi.  Ona  '' Sen  sadece  yumurta üzerine  oturmuş  bir  tavuksun  ama  yumurta  bizim.  Bunu  asla  unutma !'' Demek  istiyorlardı.

Padişah  Vahdettin  ''  Beni  niye  tebrik  ediyorsunuz  ki? Üzerinde  oturduğum  bu  taht  dikenli  bir  tahttır''  Diyebildi. Selma  ise minicik  aklıyla  '' Mağrur  olma  padişahım  senden  büyük  Allah  var.  Allah'tan  büyük  de  İngilizler  herhalde.''  Diye  düşünüyordu. 

Devam  edecek...

RESİMLER

1- Sultan  V.  Mehmet  Reşat,  Sirkeci  Garında  Alman  İmparatoru  II.  Wilhelm'i  karşılıyor.  Bu,  Osmanlı  Tarihinde  bir  ilktir.  İlk  kez  bir  padişah,  sarayından  çıkarak  ülkesine  gelen  bir  yabancı  hükümdarın  ayağına  gitmiştir.  (  Tabii  ki  Enver  paşa'nın  zoruyladır  bu  davranış )

2-  Sultan  VI.  Mehmet  Vahdettin'in Cülus  töreni

3-  Enver  Paşa  ve eşi  Naciye  Sultan

4-  Talat Paşa

5- Cemal  Paşa

( Biraz Hint, Biraz İsviçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu