Masallar, sevgili…
Yaratılışın Tanrısı bir
eda ile düşmüşlüğüm yollara.
Yüreğin de bekası her
aykırı zincir ve geride kalan delişmen bir seda.
Nameler topluyorum
göğün bereketli topraklarından ve ufkumda saklı tutuyorum sağanağı ve rahmeti.
Yüreğin çapulcu hangi
duygusuysa ısrarla seviyor ve yazıyorum ve de yaşamın bir ç/alıntı olmadığını
biliyorum.
Armağan addedilen
aslında bizlerin darmaduman ettiği bir rahmet adına hayat sancağı denen ve
aşkın küpeştesinde bata çıka yol aldığımız…
Esrarlı tapınağında
yüreğin minik beyitler sunuyorum ellerimden akan suyun aslında bir yaş izdihamı
olduğunu da bile bile ve savura savura gözyaşlarımı.
Her ne hikmetse imkânsızlığın
seyrinde seğirtiyorum bir hayalden bir gerçeğe belki de bir gerçekten
ümitsizliğe.
Yok yakın ya da uzak.
Aşk var ya da yok.
Kime ne ki?
Sevdiğim kadar
mutluysam ve mutlu olduğum kadar da hüzünlü ve işte şiirler devşiriyorum.
Aşkın kıyıma uğrayan
her zerresine talibim ne de olsa içimdeki enginlik yüreğimin de tabibi.
Haykırdığım dehlizlerde
ekiyorum umut başaklarını ve sanrıların eşliğinde unutuyorum da acıları.
Bir gölge düşerken
üzerime.
Ben bir gölgeye şerh
düşerken.
Ve de aşk düşerken
gözünden zalimin ve mazlumun yüreğine de Tanrı sahip çıkarken.
Acılarım dahi
büyütmüyor içimdeki kayıp çocuğu ve kaybolmanın verdiği muhtelif duygulara paye
veriyorum.
Körelen bir şeyler var
lakin kör değilim.
Kördüğüm olsa da duygu
sarmalında elbet bir hikmet saklı bir içimlik de değil üstelik bilakis ömürlük
benim duygularım ve notalarım.
Aşkı besteliyorum her
şiirde ve her şiirimde yüzü gözü açılıyor yüreğimin sanma ki bir ihtiras sanma
ki çok aciz ve çelimsiz benim yüreğim.
Varlığım aciz elbette
Allah katında lakin yüreğim evreni bile sığdırır içine.
Haşmetli varlığına
İlahi Gücün müptelayım de tüm acıların da racon kestiği kabadayılar ülkesinde
küçük bir serçeyim tüm gagaladığım düşlerim ve tüm giyindiğim örtünmek adına
müphem mısralarda ben çetrefilli hayatlardan uzak durup da ereceğim gününün
hidayetini, hayaller kuruyorum ve sarmalında bulutların ufkuma ve utkuma
güfteler sunuyorum.
Haris ruhlardan uzak ve
yakınında bulunduğum tuzaklara da düşmemek adına ses etmeden adımlıyorum yolumu
ve her hadis yüreğimin baş şehri ve her saniye aslında yıllara tekabül eden bir
uzunlukta ben ki beylik cümlelerden uzağım ve beylik söylemlerden, ahkâmlardan
payıma düşen ne ise sessizce ağlıyorum.
Cahil hurafelerde saklı
kiminin özlemi.
Bazense tanıdık bir
sima yüreğime buyur ettiğim.
Aslında uzak ya da
yakın iken mevsimlere ve insanlara ayırım gözetmeksizin sevip yürekten diliyorum
ve dillendiriyorum da.
Aşkın asası kayıp
buralarda.
Şehrin tebaasına da çok
kırgın şehir ve istimlâk edilen ruhumla eşleşen yaralı şehrin yüreğine
dokunuyorum ne zamanki yollara düşsen.
Sanrılar kentinde
ölüler var.
Ölüler kadar da sağır yürekler.
Bakmakla görmek
arasındaki farka dokunan bir mizacım var benim oysa ve kimsenin göremediğini
yudumladığım; kimsenin duyamadığını Sağır Sultana dahi duyurduğum.
Kozası yeni çatladı
mevsimin aslında geç kaldı bahar bizim buralara.
Göğün pembesine benim
özlemim bir de yüreğin ırmaklarında mütemadiyen kâğıttan kayıklar yüzdürmek
istiyorum.
Sanrıların muhatabı mı
gerçekler?
Ya gerçeklerin tek
muhatabı gerekçeleri mi ömrün?
Bir içimlik bir seda
gibi belki de vurgun yediğim.
Süt liman yüreklerde
dolanan şahikalar kadar afakanlar basarken geceye ve aşkın nüktedanlığına ben
b/ölüyorum şiirler boyunca serildiğim şiirin kıyılarına vuran imgelere
takılıyor gözüm.
Özümde saklı olanla
sözlendiriyorum duygularımı ve kelamın direktifi ile daha çok sevip daha çok coşuyorum.
Hulasası ölümlük
düşlerin ve de kaynakçası.
Sarı benizli notalar
pek bir çığırtkan ve şaibeli şarkılarda kuluçkaya yatan bir sol anahtarı adeta
içimin diyezine müptela solumdaki yangınla sağdıcım bildiğim her yürek erbabı
aşkın enkazına sahip çıkıyor.
Kelamın yetmediği
zamanlarda dua ediyorum ve dualarım eksik kalmasın diye niyazlarıma sığınıp
yüreğimin tellerine asıyorum çaputları.
Göğün kırlangıçlara
teslimiyeti gibi ben de yüreğimi kelimelere teslim ettim elbette aşkın rotasını
kırmadan izafi bir tanıklık mertebesinde solmadan göğün mavisi bir şiir diktim
bu gece yüreğimin verimli topraklarına.
Şakıyan kanaryadan.
Üreyen civcivden ve
bereketli doğadan.
Ve geride kalan ne ise.
Sanrıların tuzağına
düşmeden geldim yine ve tabanlarım yanarken aşkın sunumunda bir göğe baktım bir
de içime ve bil bakalım, ne gördüm?
Doğamda saklı
gerçekleri ve çarpan yüreğimle çırpınmadan solan bir çiçeğin gölgesi düştü
üstüme ansızın.
Maviyle ve pembeyle
dolmuşluğum; siyahla canımın yanmışlığı ve beyazın teninde İlahi Aşkın da
beyanı iken coşkumla ve varlığımla kurban olduğum Rabbin en aciz kulu olmakla
mutluyum ben.
Mutlandığım kadar da
hüzün yüklü ve göğün terbiyecisi bir asaletle sığındığımın da ibrazı…
Yerleşik bir yabancının
gölgesiyim, ufkuma bandığım hayallerim tadında içimdeki neşenin de sürrealist
yükümlülüğü.
Boyadığım duvarları var
evrenin aslında yüreğin çatı katında yaşamayı yüreğime pelesenk ettiğimi.
Bir mavi’m var benim
bir de Tanrım.
Boyutsuzluğumla iştigal
şiirlerim var ve de aslında şiir demekten imtina edip yürüdüğüm dehlizde geri
geri giderken ayaklarım içine girmemi bekleyen bir de tabutum var.
Dost meclisinde gülüp
ağladığım ve boy boy acılarımla cirit attığım külyutmaz imgelerim var.
Sağanağın soluğunu
hissedip sağanak olduğum.
Aşkın ritmini duyup
yürek kabarttığım.
Meali acı olan
yorgunluklarım var bir de izini sürdüğüm irili ufaklı düşlerim.
Sanrıların tanıklığında
bir gerçeğim ben aslında gerçeklerin tam da ortasında bir düş pazarı kurdum.
Ellerimde boyalı
yazılar var ya da yazılardan ibaret varlığıma tepki duyan yalancı şahitler var
ölümü mimlediğim; huzuru dilediğim ve aşktan yana da telaşlı sevişlerim var ve
de vazgeçişlerim.
Irmağın içindeyim ben.
Irmağın en dibinde.
Irmağın da ta kendisi.
Bir külkedisi olmayı
ben dilemedim ve mutsuzluğu da ben ısmarlamadım.
Yoldan çıkmamak adına
saklandığım ve gizemin büyüdüğü yüreğimde soluklandığım küçük sevinçlerim var.
Göğün katmanlarında boy
veren bir başağım ben ve çok dolu belki de isyankâr gelin görün ki; isyan
etmediğim sadece inancımla saf tuttuğum hayallerim bir de günü birlik yazdığım
cümleler.
Cümlelerimi kutsadı
Rabbim ve içime buyur ettim her hayaleti en çok da yaşayan hayaletlerin bana
eziyet ettiği külüstür bir yalnızlığım var.
Dokusunda saklıyım ben
gizemin ve açık ara farkla gerçeğin de ta kendisiyim.
Rimeli olmayan gözlerim
var ne de olsa sık sık döktüğüm gözyaşı ile yüzümü ve ruhumu boyamadan yaşıyor
ve yaşatıyorum.
Ruhu yorgun gülücüklerim
var ve her gülümsemeyi yürekten adadığım ve armağan ettiğim sayısız insan var;
tanıdığım tanımadığım Allah rızası için sevip rencide edilen benliğimle
doyamadığım güzellikler var.
Güzel olmayı ümit
ettiğim ve güzelliğin ruhtan yüze taştığı ne de olsa savrulduğum değil
savunduğum bir rüzgâr benimki: aşk ile ihya olduğum; aşk ile yaşadığım ve
yazdığım belki de aşk uğruna yüreğimi dolu tuttuğum.
Mevsim ne soğuk ne de
sıcak.
Acımsa varla yok arası.
Çocuk neşemde
zaaflarımla yürüyüp arındığım kadar da ar bildiğim her duyguma sunarken ihlâsla
içimdeki iyi niyeti.
Aşkın kavşağında ben
bir çengelim aslında kendime takıldığım ve şehla bir bülbülüm içimdeki gül
bahçemi emanet ettiğim.
Soytarı sıfatlar izimi
sürerken ve ben Allah aşkı için düşmüşken yola ve yoldan çıkmadan mutluluk da
gözümden düşmeden lakin gözüm akan her yaşa emek verdiğim duygularım ve
hayallerim var.
Sözcüklerin izine
yerleştim ben ve içimdeki ize de sevgim; sevgimi eşlik eden kocaman
imleçlerimle sormayı ve şaşırmayı şiar edindiğim en çok da kendime sorduğum ve
kendime şaştığım.
Yollar nasıl ki yürüye
yürüye aşınmıyor severek de aşınmaz insan sadece katlanır sevgi sonra da yürek
mimlenir sonrası ise gizemle tehir ettiğimiz gerçeklerdir ve nutku tutulan
hayaller sonlanır ansızın aslında sonlanan umuttur gerçekler tam da karşımıza
dikilmişken.
Bakir gölgeler de
sonlanır ve hayat da.
S/onsuzluğun sarmalında
anlamakla başlar her şey ve sona erer.
Anlamadan yaşamak mı ya
da aştığımızı sandığımız geçitler ve engeller?
İri gözlerinde boşluğun
ve derinlerinde onca mealin de iz sürer iken belirsizlikle ihya olduğumuz bir
belirteç olma ihtimaliyle…
Belki de şairin dediği
gibi:
‘’Mutluydum, bu bir
cüret! Küçük sürünün içkin yolculuğunda yetkiyi silmenin kıvancıyla,
korunaklığın ince güveninde konaklıyordum.’’(Alıntı)
Bunca yanılsamaya rağmen
mutlu olmak mı?
Belki de düne dair bir
özet yarınların olma ihtimalinde çocuk kalmaya dair bir kıvanç ile saflığın ana
karasında yetim bir düş yetiştirmenin verdiği o öz güvenle hala direniyor
olabilmek…
Hani çok da görmesinler
bana mutluluğu…