Müsemma bir gülüş ısmarlıyor Tanrı…
Yorgun yıldızlar yaftalandıkça
Teşhir edecek içindeki kini iblis.
Şimdi kuytulara süzülen bir ışık
olmak vardı, azizim
Belki de dar cepheli bir pencere
önüne
Tünemişken gecenin kürü.
Ah’lar sayıklıyor ölümsüz kral
Sonlar derliyor yufka yürekli yaşlı
kadın.
Patavatsız tüm şiirler yazılmayı
bekleyen
Birer birer irkilen her biri
öğütlerin
Tasfiye olmuş bir yüküm gibi adeta
Tensiye edilesi o durağan yıllar
Günde beş vakit de yetmez hani
Söz konusu oldu mu alnının kiri.
Şık bir döpiyes adeta martavalın
kralı bir hıçkırık
Göğün tentesinde tepinen ay yüzlü
Şen kadın içinde yorgunluğu yılların
Bir de eğri büğrü aykırılığı hüznün…
Var ya, diyesi var her birinin
Tütün tadında mazi
Göreceli bir yürekle severken için
için.
Sanrıların tabu sayıldığı
Aşkın kıyılarında solan bir çiçek
gibi
İçimin öksüzlüğü
Her yetim şiirde arınıp dünden
Kovuşturup ölümü
Sürgün bildiğim acılı günden.
Metanet yüklendim, azizim:
Hani, gözlerine meftun olduğum kara
geceden
Çaldığım sazın kopuk tellerinde fink
atan notalar gibi
Derli toplu bir ölümü mü müjdeleyen
Aşkın nazireler sunduğu özlemin de
Derdest yüzünde biten bir sevi
dilinde
Serpildiğim cennetin arka bahçesi
Oysaki dünya işlerine düştüm ben de
her ölümlü gibi.
Sırıtan bir satırı alsam ve yaysam
sedire;
Sonrası muğlâk bir yürekte
Sevilmediğine delalet işte
Varlığın her zerresi.
Aşkı da mı azığa aldılar, azizim?
Görüp göreceğim şunca dirliği
Sığdıramadan mevsime
Boyutlar aştığım günü birlik hayatın
Kapanmayan illet perdesi
Ne zamanki gece devinse
İsinde karanlığın, bir satıra daha
bal döküp
Yaladığım her içli imgeyi
Sezerken bir hurafe niyetine.
Sevmek için de çok geç değil,
Diyenlerin yalancısıyım:
Azıcık meftun yüreğin közünde
elediğim şiirler
Yazmayı durduramadığım gün ve gece.
Bayat tadı işte hayatın
Geçimsiz benliğimde süre gelen o
coşku
Makberin telaşında ertelediğim her erken
ölüm
Şairin demlendiği çok mu gereksiz bir
hüzün?
Mavi yakalı elbisem
Ve ben bir kuş ürkekliğinde
süzüldüğüm yürek yürek
Yıldızları kovdum geceden
Açmayı da unutan bir gül’üm işte:
İzbelerin tefekkürü
Aşkın da tevekkülüne su niyetine
serptiğim köküme
İlişmesin sakın ha hiç kimse.
Gizli saklı benim gülüşlerim
Utancımdan tenimde gezinen pembenin
Nimetine bandığım gönül yaşım
Belki de askıya aldığım yas’ın bir sunumuyum
Gülmeyi hiç bu kadar derinden
özlememiştim, azizim.
Bir selamın bile yettiğine kefilim;
Aşkın haşmeti zaten yüreğimi saran
şiirlerimin de
Temennisi gülüp de geçenlere toz
konduramadığım
Sözüm ona bir şahikanın dilinde
ufkuma dönük matemin
Esrikli yolcusuyum
Muteber gölgemle didindiğim hayat
denen teranenin
En hırçın sevdalısıyım belki hele ki
izini sürdüğüm
Sevda masallarında kırılan yüreğime
de taziyeler sunun
Meleklerin sağdıcı benim her temennim
Yeter ki dokunmasınlar özüme.