Göğün lanetli tapınağı
Bir lades sunuyor doğaya:
Şen sesinde ölümlülerin bir armağan
aslında
Sahip olduğum yetilerim
İlla ki yetim yüreğimin de
mağduriyeti.
Suçlandığım gün gibi aşikâr, mavi
yürekli dev:
Susam sokağında peşindeyim dökülen
susamların
Oysaki ne kuşum ne de bir kukla:
Avazım kadar sustuğum değil mi ki
öğretilen?
Varlığımın verdiği ziyana da
Minnettar olsun Tanrı:
İçimdeki safiyet
Aşka sunduğum bunca gözyaşı
İnsanlığın nedameti
Yüzdüğüm denizlerde bana hediye
edilen bir lanet
Oysaki ben aklımı bozduğum kadar
rahmetin
Dokusunda serili üzünçlerin yatılı
misafiri.
Ela gözlerinde yalnızlığın
İçtiğim değil de hani;
Derdest olduğum yüreklerin kumpası
Elime verirken bohçamı
Ve içinde şiirlerim
Ve içinde yalnızlığım
Ne gelinlik ne de kefen arzu ettiğim
Bir damla huzur bir de sevgi
Hani olur da bahşeder insanoğlu.
Güleç yüzümde solan yapraklarımın
mimarı
İlla ki bakir yüreğimin açmayan
çiçekleri:
Benlik bir mizansen
Göğe kanat takıp da uçmanın
hayalleri:
Devirdiğim şişelerce hüzün
Metruk kentin elemi
İçimi kıtladığım bir şiirde
Elemin hâkimiyeti
Bir de acımasızlığına şerh düştüğüm
Cümle âlem koyamazken nefsini yere
göğe
Sunumu adeta İlahi acının
D/okunulmazlığında yazdıklarımın
Köhne hevesin bam teli
Sınandığım nüfuslu kalabalığın
Tanrı değil miydi hesap vermem
gereken?
Azıcık neşeme O bile sahip çıkamazken
Kayıtlardan silin adımı
Doğduğum günde kalan soyağacı
Beylik bir hevesle kıramadığım
zincirlerin de son halkası.