Sevgili şehir, hoş geldim mavinin
kalbine.
İhya edilesi acıları mabet bildiğim
bir günün özrü ve tesellisi olarak düştüm bu kez surlarında saklı satırlara.
Aşk kelebeğinin kanatlarında polenler
saklı, sevgili şehir ve büyümeyi ertelediğim bir ömrün coğrafyasında gizemler
ifşa ederken rengimi, ben kelamın dirayeti ile sınanıp kamil bildiğim
yüreklerde fink atıyorum aklımca.
Muhabbet ettiğim gecenin örtüsünü henüz
çekmedim üstüne köprülerine sen canım şehrimin.
Bir kural olduğunu bilsem de
susamıyorum işte sevgili şehir ve suskunluğuma biat bir ömür hüküm süren,
cafcaflı satırlar kuramıyorum sadece aşkın ve inancın hakim kılındığı bir beyit
olmaya özeniyorum.
Kirli dokusunda muhalif kabusların,
ben yüreğimin iris’inde bir şahika olmaya özeniyorum sonrası Allah kerim
dediğim deli bir ferman belki de.
Dokusunda yalnızlığın sen saklısın,
yüreğimin pervazındaki pervasız şehrim ve ben iklimlerin yasını tutuyorum.
Coşkulu kinayeler konduruyor insanlar
oysaki ben, muteber bir sevginin iz düşümüyüm kendimce sevdiğim aymazlığında
yalnızlığın bir kör heceyim ya da kordan bir bilmece sobelendiğim doğasında
aşkın, katıksız bir izlekte izbe bildiğim bilinmezliğin de yürekteki sarkacı
belki de gidip gelen…
Derken bir imge peyda oluyor, sevgili
şehrim…
Ve müfreze bir nüktedanlık ben ki
kabıma sığamadığım ömrün kerrat cetveliyim aşkı azap yüklenmiş; yüreği asla
kirlenmemiş bir de söyleyemediklerimi şiirlere döktüğüm ve öptüğüm vatan
toprağında bir şehit olmayı dilediğim yüreğin hazanında bir de mahşerin
çağrısına cefa yüklediğim…
Görünmezliğin indinde kabul görmesem
de.
Aşka ramak kala solsam da ansızın ben
illa ki sevgi özleminde bir şiir olup düşüyorum senin yedi tepelerine sığındığım
bir bulut olmak adına sığdıramadığım yere göğe coşkunun da ayak sesi ve ayak
izi iken yazmaya durduğum aslında bir kuş olup konduğum bucak bucak.
Yaralı bir martı olduğum aşikâr,
sevgili şehrim.
Simit susamlarında diniyor açlığım ve
deniz kokan seni çok seviyorum belki de bir iklim dillenirken bucağında şehir
ışıklarının hurafeler dilleniyor gecenin bir vakti…
Muktedir olduğum hiçbir şey yok ki
dualarım ve kalemim haricinde bir de sevdiğim nice insan ve nice güzellikler
üstelik bihaber oldukları ve çok uzağımda salındıkları.
Maviyle örtüştüğüm günün bir öğreti
değeri taşıdığı.
Aşkın zambağında unutulmuşluğum belki
de bir nida iken soluduğum havanın tok sesi ve tok gözlü molekülleri içimde
devinen maruzatları da dile getiremezken aşkta kıyama durup kıyım uğrayan
yüreğimde bin bir çetele yine çetesi izdihamın bende illa ki bir farkındalık
yaartıp ben tüm çekincelerimle uzağında dururken insanların oysaki sevdiğim
kadar da ihtiyaç duyduğum ve bilumum uyumsuzlukta baş verip ben hala
sonlandıramazken mücadelemi.
Şimdi sıska bir imge sıkıştırdı beni
köşeye ve ben esefle yıkarken yüzümü biliyorum ensemde acılar baskı yaparken
ben şehadet parmağımla havayı kokluyor ve dokunuyorum.
Şiir yüzlü kadınların asla olmadığı.
Şiir sesli adamların azınlıkta
olduğu.
Aslında bir şehir dolusu şiirle
sözleşip de şirin bir tebessüm sunarken evrene ve kıtlık çeken insanların
sevgiden ne kadar uzakta durduğunu fark edip gizliden gizliye seyrettiğim
içimdeki o mahşer yenilgisi.
Uyumadan seni uyutmalıyım ama bil ki
ne ben seni unuturum ne de sen beni görmezden gelirsin.
Mavi gecenin kundağında ben ölüm
koklarken bil ki seni koklamadan geçmeyecek hiçbir günüm ve ömrüm yettiğinde
düşlerimde saklı tutacağım seni her be kadar bir düş yangını olsa da şiirin
göbeğinde yorgun bir imge tadında katıksız sevgimle cihat ettiğim yüreğin
kabri.
İstanbul’un nezdinde, canım Türkiye’min,
tüm İslam aleminin ve dostlarımın bayramı kutlu olsun.
Nice bayramlara İnşallah…