Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago’nun “Kabil” adlı romanını okumasaydım eğer,-o romanı bu sitede eleştirmiştim- bu meselelere hiç girmezdim. Kabil romanı bana, Tevrat ve diğer Yahudi kaynaklarıyla İncil’i, tüm detaylarıyla okumaya zorladı. İyi de oldu. Allah’a yürekten inanan ve hayırlı iş yapmayı en büyük ibadet sayan bir Müslüman olarak Kuran’ın değerini daha iyi anladım. Kuran okunmazsa, haliyle değeri de bilinmez…
Elimde mikrofonla
sokağa çıksam ve rast geldiklerime sorular sorsam. Kadına ve erkeğe. Gencinden
ihtiyarına. Mini eteklisinden kapalısına. Şalvarlı erkekten kravatlısına. İlkokullusundan
üniversitelisine. Cami cemaatinden bayramdan bayrama namaza gidenlere. Ha,
yirmi beş sene öncesindeki bay Veysel Başer’e de. İğne önce kendine batırılmalı.
Cevapları az çok tahmin etsem de… Sanki bir bilen yalnız benim de… Bu konularda
beni sulu dereye götürüp de susuz getirecek sayısız insan vardır. Buna rağmen sormadan
edemeyeceğim.
Soru: “Dünyadaki ilk
kadın kimdir?”
Bilmeyenler, “Kim?”
diye size sorar. Bilenlerse, “Hz. Havva, Havva, Havva anamız,” der. Yirmi beş
sene önceki kişi olarak bay Veysel de “Havva,” derdi kesin. “Lilith” diyen
çıkar mıydı? Pek sanmam. Ya da bir başka kadın diyen? Belki on binde bir
çıkabilir. Kimine göre de dünyadaki ilk kadın; beğendiği, sevdiği kadındır. Haksız
da sayılmazlar hani…
Soru: “Havva nasıl
yaratıldı?”
Bay Veysel dahil, ezici bir çoğunluk, Adem’in kaburga kemiğinden,” der. Bilmeyenlerden, “Allah, Adem’i yaratırken onu da yaratmıştır,” diyenler olur tabi. “Havva, Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldı” diyenlere “Kuran’da böyle yazmıyor” denildiğinde, o zamanki Veysel efendi gibi çok bilmişler, “Hadi ya. İnanmam. Bize öyle söylediler. Yazıyormuş. Filanca öyle dedi,” gibi sallama yanıtlar verirler. Böyle değişik fikirler üretilince soruyu açıklamaya yönelirsiniz. “Havva’nın, “Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı Tevrat’ta yazılı,” dediğinizde ise çoğunluk, “O da Allah’ın kitabı. Dört büyük kitaptan biri,” der kesin. Az çok bilgi sahibi olanlar, öyle dedikleri halde yeri geldiğinde Tevrat’ın, Zebur’un ve İncil’in tahrif edildiğini de tebliğ ederler.
Soru: “Havva adı
Kuran’da var mıdır?”
Büyük çoğunluk, “Elbette vardır. Olmaz olur mu?”
diyerek size kafa tutar. O zamanki Veysel, bir kere Kuran meali okuduğu halde bilgiçlik
taslayarak ve bahse girerek “var” dedikçe bir var daha çıkarır ağzından. Bazı dalgacı
tipler ise, “Olmasaydı Havva adını nereden bilecektik?” diyerek hava basar
size. Bazıları da, her sıkışma sonrasında olduğu gibi peygamberimize havale
eder. “Havva adı, Kuran’da geçmez.
Tevrat’ta geçer” dediğinizde size alaylı bakar çoğu. Hatta, Kuran’da, “Azrail, İsrafil”
ve “Sırat Köprüsü” adları yazılı değildir diye fikir belirtiğinizde bazıları
şaşkınlık yaşarken, bazları da sizi imansızlıkla suçlar. Bay Veysel de
şaşkınlığa uğrayanlardan olur kesin. Laf lafı açmışken şu soruyu da araya
sıkıştırıverelim.
“Havva’ya adını kim vermiştir?”
Bay Veysel dahil
yine pek çok kişi, “Kim olacak Allah vermiştir,” diyecektir. “Adem vermiş”
dediğinizde çoğu yüzünü ekşitir. Sizin dediğinizi pek inandırıcı bulmaz. “Hani
şu, Beykoz’daki Yuşa Tepesi’ndeki mezarda yattığı söylenen Yahudilerin en çok
insan öldürmüş peygamberi Yuşa var ya... Yahudi kaynaklarına göre Gaaş Dağı’ndaki Timnath
Serah’ta gömülmüş. Kabrinin bugün Kifl Hares denilen yerde olduğu bile yazılı,” dediğinizde ise sizi
inanç çarpıtıcısı, münafık olarak suçlayan da olabilir. Baktın ki, iş çığırından çıkıyor, “Bir Yahudi’nin kestiği hayvan Müslümana helal
olur mu?” sorusunu sormaktan vazgeçip, mikrofonu kapatırsın.
Şimdiki
Veysel olarak soru ve cevaplar benim açımdan sıradan bilgiler. Dışarıdan
devşirme olsa da toplumca kabul gören her türlü bilgi, belge ve uygulama bana
göre kültürel zenginliktir. Havva Kuran’da, Adem’in karısı olarak geçer ve Adem’in
kendinden yaratıldığı belirtilir. Tevrat’taki Havva adının ve Adem’in kaburga
kemiğinden yaratıldığı toplumca kabul görüyor. Dünyadaki evrimci bazı bilim
adamları da Havva’nın Mikronalyalı- bu kelimeyi yanlış yazmış olabilirim- yani
Afrikalı bir kadın olduğunu, daha açık bir ifadeyle O’nun, maymunsu insan
olduğu ileri sürülüyor. –Kadınlara hakaret az ya, bu da dahil oluversin
(!)- Sanki başka meselemiz kalmamış gibi,
hele elektriğe gelen yüklü zam beni hiç ırgalamayacakmışçasına Havva’nın nasıl
yaratıldığını dert edinişim de akla ziyan doğrusu. Havva yetmezmiş gibi bir de
Lilith denen kadına taktım kafayı. Hani şu feministlerin bayraktarı olan kadını…
Bazı Yahudi kaynaklarına göre –Yahudilerce Tevrat’tan
daha ön plana çıkarılan Talmud- dünyadaki ilk kadın Lilith’miş. Talmud,
sakatlıklar ve iğrenç ifadeler içeren Yahudilerin şeriatı. Yahudilerin tanrısı Rab, Musa peygambere,
meşhur on emiri taş plaka halinde vermekle yetinmeyip, yüz binlerce sözlü emir
vermiş. Aslına bakılırsa, denk gelen Yahudi Hahamları, uygun gördüğü şeriatı
eklemiş bu kitaba. Rab mı? Tevrat’ta bile sadece Yahudilerin tanrısı olarak geçiyor.
Başka kavimlerin tanrısı değil. İşte bu Talmud’a göre Rab, Adem ve Lilith’i
birlikte yaratıyor. Gel zaman git zaman Adem erkek ya, egemenliğini Lilith’e
kabul ettirmek istiyor. Yediği kuzu
kolunun kemiğini lüks mağaralarında serili en güzel ceylan derisinin üzerine fırlatıyor.
“Erkek dediğin baskın olur,” deyip, kadıncağıza hiç ama hiç aman vermiyor. Hep
üstte çıkıyor. Erkek üstünlüğünü kabul ettirmek için, zavallı kadıncağıza
yapmadığı yaramazlık işkencesi kalmıyor. Adem’in baskın erkekliğine daha fazla
tahammül edemeyen Lilith, “Yeter be! Senin benden ne üstünlüğün var ki hep
üstüme çıkıyorsun? İkimiz de eşit şartlarda yaratıldık! Yetti gayri üstünlük taslaman,”
diyerek isyan bayrağını açıyor. Kavgaları ileri dereceye varınca Lilith, Adem’i
terk ediyor. Adem’den intikam almak için
şeytanlarla ilişkiye girip binlerce cin, şeytan doğuruyor. Havva’nın
yaratıldığını öğrenince sinir katsayısı arşıalayı kaplıyor. İntikam almak için
yılan şeklinde cennet bahçesine girip Havva’yı kandırarak yasak elmayı yediriyor.
Havva da Adem’e ikram ediyor. Havva’nın işvesine cilvesine dayanamayan Adem de,
yasak olmasına rağmen elmayı hatır hutur ham yapıyor. Yasak elma, kimilerine göre Adem ve Havva’nın
çiftleşmeleri olarak belirtiliyor. Her
neyse… Bu olayla tanrının uyarısına aldırmayan Adem ve Havva, cennet
bahçesinden kovuluyorlar. Ha, cennet bahçesi mi? O dönemde her taraf buzul.
Sadece Afrika’nın belirli bir bölümü, Habeşistan-Kenya-Güney Afrika arasındaki
dar ve uzun bir havza yaşam alanı. Buraya
cennet bahçesi deniliyor. Bazı din alimlerine göre Adem ve Havva, işte bu
cennet bahçesinde yaratılıyorlar. Kuran da bunu açık seçik belirtiyor zaten.
“Merak edenler bulsunlar” görüşüyle Kuran ayetlerini pek yazmazdım ama bu defa buraya
alıyorum. Bakara Suresi ayet 30. “Hani
Rabbin meleklere, muhakkak ki ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…/…”
Görüldüğü gibi ve net olarak anlaşıldığına göre Allah ilk insan olan
Adem’i, cennette değil de yeryüzünde yaratıyor. Adem’in Havva’ya canciğer
yaklaşımı ve çocuklarının olması Lilith’i müthiş öfkelendiriyor. Adem ve
Havva’yı, yasak elmayı yedirerek ölümlü olmalarına önayak olması bile
kıskançlığına yeterli olmuyor. Yasak
elmayı yemediği için kendisi ölümsüzdü. İşte bunu koz olarak kullanacağını duyuruyor
dört bir cihana. Adem ve Havva’dan gelen insanoğlunun kabusu olacağını bildiriyor
yere, göğe ve karanlığa. “Lohusa kadınların korkulu belası olacağım! Çocuklarını
öldüreceğim! Onların ciğerlerini yiyeceğim!” diyerek bas bas bağırıyor. Ah bu Yahudiler
yok mu? Çok muzır insanlar doğrusu. Yarattıkları
bu canavara çok çabuk inanıyorlar. Lohusa kadınlarını yalnız bırakmıyorlar.
Lilith ya da onun yardımcıları geldiklerinde görmesinler diye akşamdan sonra
iplere çocuk bezi asmıyorlar. Rablarının sözlerinden olan yazıtları başuçlarına
koyuyorlar.
Lilith
efsanesi, farklı şekil ve canlılar halinde Sümer, Babil ve Pers mitolojilerinde
de yer alıyor.
Gezgin Yahudiler mi, yoksa kuşlar mı haber verdi bilinmez, bu Lilith hikayesinin bir benzeri ta Orta Asya’daki Tanrı Dağları’na ulaşıyor. Haliyle Altay Türklerinin de belalısı olmuş bu efsane yaratık Lilith melaneti. Bizimkiler, “Alkarısı-al karısı-” ya da “Albastı” demişler ona. Yörelere göre değişik adlar verilmiş bu mendebura. “Alavradı, alanası, alkızı, albasması, Çarşamba karısı” gibi. Bu lanet kadınların kolları çok uzun, ayakları tersmiş. Bu öcü kadınlar, lohusa kadınlara korku yükler, onları ve çocuklarını kendi kurbanları olarak görürlermiş. (Eylül 1918 Samsun. Gece yalnız kalan lohusa bir kadın, bebeğini boğuyor, son da kendini asıyor. Bazı kişiler bu olay Alkarısına, doktorlar ise doğum sonu sendromuna bağlıyor.)
Yahudilerin
Lilith’ten korunma adetleri, fazlasıyla biz Türklere de geçiyor. Tersi de
olabilir. Sümerlere de Türk deniliyor
ya, soydaşlarımız da bu belayı Yahudilere yüklemiştir kesin. Altay Türklerinin yaratılış destanında ilk
insanın yaratılışı da var. Haliyle kim neyi nereden almış, kapmış meselesi
biraz karışık.
Lohusa kadını ve bebeğini bela “Alkarısı’ndan”
korumak için, yörelere göre değişiklik gösterse de biz Türklerdeki adetler genelde
şöyle. Lohusa kadının kaldığı odanın bir duvarında, bez çanta içinde Kuran
asılıyor. Lohusa kadının başında kırmızı tülbent, yakasında da kırmızı kurdele.
Yastık altına tuz ve ekmek kırıntısı, makas, bıçak konuyor. Yer süpürgesi ters
dikiliyor. Odanın bazı köşelerine soğan ve sarımsak kabukları konuluyor. Çörek otu tüttürülüyor. Bazı yörelerde, kapı
eşiğine buğday daneleri bile serpiliyormuş. Ayrıca, odanın orta yerinde erkek
elbisesi bulunuyor. Çok karanlık gecelerde, tencere kapakları çarpılıp ses
çıkarılarak alkarısı kadının eve gelip, lohusa kadının odasına girmesi
engelleniyormuş.
Adamın
karısı doğum yapmış. Lohusa kadını, gündüzleri kız kardeşi yalnız bırakmıyor,
geceleri de kocası koruyormuş. Bir gece aynı
odada ama ayrı yataklarda yatarlarken adam, “Dışarıda ses duyar gibi oldum,”
deyip odadan çıkmış. Patırtı gürültü derken adam, al basmalar içinde, güzel mi
güzel bir kadınla girmiş odaya. Lohusa karısına; odaya gitmeye çalışan Alkadını
yakaladığını söylemiş. Ardından da, “Alkadın dedi ki,” diyerek sözlerine devam
etmiş. “Beni bırakırsan insana yakalandığım için cinler tayfasınca öldürülürüm.
Sen öldürürsen onlar ailenden benim intikamımı
alırlar. Beni esaretine alırsan, insan
gibi olurum. Evinin, karının ve senin hizmetini eksiksiz yaparım dedi. Yalvarıp
yakardığı için esaretime aldım. Gördüğün gibi kadıncağız, pek masum ve senden
himaye istiyor.”
Lohusa
kadın, boynunu eğmekle yetinmiş.
Huyum
kurusun. Sormadan edemiyorum.
“Bu kısa hikayede bir dalavere
olabilir mi?”
Veysel Başer