Herkes bilir: “bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diye biz söz vardır. Bu söz bizde, bana ne lazımcılığı en güzel bir şekilde ifade eder. Başkasına zarar verse de bize kötülük yapmadığı sürece, zararlı kişilere göz yummaktır veya karışmamaktır.


Meğer bu sözün uluslararası manası çok farklıymış, şu günlerde bunu yaşayarak öğreniyoruz.

 


“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” sözü uluslararası anlamda bana ne lazımcılığı ifade etmezmiş. Bu söz,  kendilerine dokunmayan fakat bizim canımıza kast eden yılanı sevmekmiş. Öyle bir sevgiymiş ki, yılanın en az bin yıl yaşaması istenirmiş. Çok uzun ömürlü, huzurlu, mutlu, güçlü, kuvvetli ve de sağlıklı olması dilenirmiş. Sadece kuru kuruya iyi dileklerde bulunmakla bir şey olmayacağını çok iyi bilen bu camia, yılanın mesut ve bahtiyar olabilmesi için elinden geleni de ardından koymazmış. Efendim, yılanı en iyi gıdalarla beslerlermiş. Yılanın menüsünde tek kuş sütü yokmuş, bulsalar onu da getirip önüne koyacaklarmış ama henüz kuş sütünü bulamamışlar. Zaten bütün sorunda buradan kaynaklanırmış yani yılana bir de kuş sütü içirebilselermiş, yılan yılanlığını tam teşekkül yapabilecekmiş. Bizim canımıza okuyabilecekmiş.


Yılanı sevmekle, beslemekle kalmayıp koruma altına da almışlar. Yılana dokunmak, kendilerine dokunmaktan hiç farksızmış. Bu yılan uğruna dostluk, ortaklık, müttefiklik, komşuluk feda edilebilirmiş. Bunların hepsinin yılan karşısında hiç bir anlamı yokmuş. Hatta yılana dokunmak kendilerine dokunmaktan da betermiş. Neden? Yılan,  zayıfmış, güçsüzmüş kendini korumaktan acizmiş. Yılana dokunan belaya davetiye çıkartırmış.


 

Yılana dokunduk, neredeyse tüm dünyayı karşımıza aldık. Hadi, yılanla karşımıza dikilenlerin ortak çıkarları ortak hedefleri var. Neden yılana bu kadar önem verdiklerini anladık, ya içimizdeki yılan severlere ne oluyor? Yılan bize zarar verdiğinde, kendilerine ayrıcalık mı tanınacak? “Sen modernsin, sen aydınsın, sen çağdaşsın, sen entelsin, sen dantelsin,  sen şusun, sen busun yani sizi affettim!” mi diyecek?


Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın ama şu saatten sonra ya yılan bin yıl yaşayacak ya da biz! Kimse papağanlar gibi ezbere konuşmasın! İkimizin aynı anda bin yıl bir arada, yan yana yaşaması mümkün değildir. Halen anlamadınız mı:  yılan bize zarar vermek için sevilmiş, bize ziyan vermek için beslenmiş, bize hasar vermek için himaye edilmiş, bizi bitirmek için  programlanmış….


Yılandan, çayandan medet umanların hevesleri yine kursaklarında kalacağını hatırlatalım, insanlık bizde kalsın.

 

 

Abdullah konuksever

 

( Yılana Dokunduk! başlıklı yazı hotamisli tarafından 16.10.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu