Tükenmeye dair…
Bir düş’ün güdümüyle ayrılıyorum
eksenimden
Devasa lanet mavi balinanın
karnındayım
Ağır aksak ilerleyen yankesici
düşler.
Muradı dillenen bir tebessümün
somurtuk
İzdivacıyım…
Gerçekler sanrıların tuzu biberi
Yakut adası sefil gölgemde kıskacındayım
Kıskanç göğün kıvılcımlarına şahit
Tanrı benzeri soluk teninde ömrün
Kayıt dışı bir ilham peyda olan
Sapkın zihniyetlerden alabildiğine
uzak
Tevazu yüklendiğim cehaletim ile
İpini doluyorum boynuma mevsimin.
Sefil ya da siber bir saldırı
Hayatın öznesi olmaktan bitap düşmüş
Kanaviçe yalnızlığıma beyitler
ektiğim
Sulu gözlü mevtam
Sandukamda saklı sevdam
Lal gülüşler
Kursağında ihanetin
Yarım yamalak bir gülüş
Benzeri adımlarında dev gölgesi ile
İrtibata geçilesi gecenin de
feneriyim.
Kala kaldığım bir başıma
Aş bildiğim tekerlemelerine sadığım
da döngünün:
Ne bir rehavet
Yokuş aşağı sefil bir metanet
Göğü konuşlu varlıktan kalan geride
Kimine göre de kulağıma küpe
Olmalıymış yaşadıklarım
Sevecen bir izlekte kaynaştığım koyu
çehresi
Karanlığın
Talep ettiği bir yakamoz kadar parlak
mıydı yoksa
Önceki hayatım?
Kınında kınandığım;
Karıp da dolandığım üç beş ayrıntı
Geneli pekiştiren sevdalı ön sözü
Yazmaya durduğum nemli sayfayı
Buruşturup atmaya da kıyamadığım:
Geldiğim gibiyim dünyaya:
Aciz, masum azıcık da saf
Varlığın tahayyülü müdür yoksa saklı
şiirlerde?
Yosun tutan maziden arda kalan
Üç beş imge
Şiir olmaya namzet öykündüğüm
En acılı coğrafya elbette beti benzi
atan bir seda
Geçmişten hatıra
Uyruğu kayıp acıların da sunumunda
Barışmaya dönük yüzüm
İçimdeki umut dolu, sefil çocukla.